Esma POLAT'ı Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

 

 

Yaşadığımız Vatan Dergisi'nde Yayınlanan

«Bizim Kadınlarımız» Adlı Yazı Dizisinin Esma Polat'la

ilgili bölümüdür:

 “İNSANI YIKAMAYAN HER ŞEY ONA GÜÇ KATAR”

 

10 gündür siyasi şubede gözaltındaydılar. Günlerdir yapmadıkları içkence kalmamıştı kendisine ve yoldaşlarına. Vücudu işkencelerden bitkin ve yorgun düşmüştü. Alçakların gözleri o kadar dönmüştü ki tecavüz etme alçaklığını bile göstermişlerdi ona.

“Şerefsizler. Aciz köpekler, korkaklar” dedi Esma. Onur ve namus, cellatların karşısında diline sahip olmaktı. Halkını, yoldaşlarını satmamaktı. En büyük namussuzluk, en büyük ahlaksızlık hainleşmekti.

Şubeye adımını atar atmaz kararını vermişti Esma. Halkını, sevdiği insanları satmayacaktı. Bedeli ne olursa olsun. İlk başta tecavüzü hiç düşünmemişti. Bu ilk gözaltına alınışıydı.

Birçok işkence yöntemini denemişlerdi üstünde. Daha sonra tecavüz tehditlerine başlamışlardı. Önce yapabileceklerine ihtimal vermemişti, “Ama” demişti, “bu adamlar her şeyi yapabilecek kadar insanlıktan çıkmışlar.” Ve kararını vermişti. “Ne olursa olsun onurumu teslim etmeyeceğim.”

*

Tutuklandı. Hapishanede yoldaşlarına kavuşmanın heyecanını yaşamıştı Esma. Gözaltı sürecini de konuştular. Ama ilk günler tecavüzü anlatamamıştı. Utanmaması gerektiğini, esas utanması gerekenlerin işkenceciler olduğunu biliyordu. Ama gene de anlatamamıştı işte. Eyüphan’a, eşine bile söylememişti. Söylemesi gerektiğini düşünmüş, günlerce içi içini yemişti. Ne zaman söylemeye karar verse, vazgeçmişti daha sonra. O güne kadar hiçbir şeyini saklamamıştı yoldaşlarından. İçi huzursuzdu bu yüzden.

En sonunda anlatmaya karar vermişti. Sorumlu yoldaşının yanına gitti. Nereden başlamalıydı? Kararına rağmen, anlatmak zor geliyordu. Yoldaşı da onu sıkan, endişelendiren bir şeyler olduğunu sezinlemişti. Sonunda anlatmaya başladı Esma. Hatırladıkça iğrendiği sahneler canlanmıştı gözünün önünde. Ama önemli olan kendisine yapılanlar değil, kendisinin ne yaptığıydı. Direnmiş ve onurunu korumuştu. Boyun eğmemişti. Anlattıktan sonra rahatlamıştı.

Dışarıda Esma’ya yapılan tecavüz için bir kampanya başlatılmıştı. Çünkü bu saldırı Esma nezdinde tüm kadınlaraydı. Bu olay için haftalardır eylem yapıyorlardı. Esma’ya binlerce destek mektubu geliyordu. “Biz ne büyük bir aileyiz” diye düşündü. “Acıyı da, sevinci de her türlü saldırıyı da beraber göğüslüyoruz”.

*

Sabah erkenden kalktı Ayşe Ana. Hapishaneye gidecekti bugün. Damadı Eyüphan’la birlikte tutuklanmıştı kızı. İşkence etmişlerdi cellatlar kızına. Çocuklarının içinde Esma’nın yeri ayrıydı onun için. Dokuz çocuğu vardı Ayşe Ana’nın. Esma dokuz çocuğunun ortancasıydı. Terbiyeli, ağırbaşlıydı. Evde babasıyla arkadaş gibiydi. Bir lokma ekmeğini bile komşularıyla ve arkadaşlarıyla paylaşırdı. Açık sözlüydü.

Gidip kayınvalidesini kaldırmaya karar verdi. O da gitmek istiyordu Esma’yı ziyarete. Yaşlı kadın “Bütün torunlarımın içinde Esmam bir tane” derdi.

*

Sonunda görüş kabinindeydiler. Ayşe Ana Esma’yı görür görmez gözyaşlarını tutamadı, ağlamaya başladı.

Ayşe Ana Esma’ya “işkence ettiler mi kızım sana”diye sordu.

Esma tereddüt etti olanları anlatıp anlatmamakta. Ama onlar da bilmeliydi. Anlattı. Ayşe Ana’nın nutku tutuldu duydukları karşısında.

*

Tam eğitim çalışmasına başlayacaklardı ki Esma kolunda serum takılı olduğu halde kapıda gözüktü. Serum şişesini bir yoldaşı tutuyordu.

Sorumlu yoldaşı Esma’yı bu halde görünce;

- Esma sen katılmayabilirsin çalışmaya. Git dinlen, dedi.

Esma;

- Ben kendimi iyi hissediyorum. Katılmak istiyorum.

- Sen bilirsin, dedi sorumlu yoldaşı.

Esma geçti bir köşeye oturdu. Şube’nin yarattığı fiziksel rahatsızlıkları öyle üst boyyuttaydı ki ameliyat olması gerekirken Esma “mücadeleden uzak kalmak istemiyorum” diyerek bunu hep erteliyordu. Bir çok hastalığı vardı. Kalbi ve akciğerleri iyi değildi. Sürekli mide kanaması geçiriyordu. Ama bunlara rağmen çoğu kez kolunda serum takılı katılırdı eğitim çalışmalarına.

Eşi Eyüphan’ın da, kendisinin de devrimci mücadeleyle ve ilişkilerle tanışmaları çok yeniydi aslında. İkisi de dışarıdayken kitle ilişkisiydi. Ama ikisi de değvrimci mücadelede daha çok şey yapmayı istiyorlardı.

Aralarında kıskanılacak bir yarış vardı. Birbirlerini geçmek için daha çok çalışıyorlardı ikisi de. Kitap okumada adeta yarışıyorlardı. Sevgileri mücadelede yoğrulmuş, büyümüş ve güzelleşmişti. Esma ve Eyüphan için şubede yaşadıkları işkence karşısında aldıkları tavır duygusallığa kapılmayan, olgun ve başeğmezdi. Eyüp’ün işkence karşısında aldığı tavır, Esma’ya yakışır onu yücelten bir tavırdı. Gelenek yaratan bir evlilik örneğinin temelleri burada güçlenmişti.

*

Ring Sultanahmet DGM’ye doğru yol alıyordu. Esma ve Eyüphan’ın mahkemesi vardı bugün. İkisi de heyecanlıydı. “Tahliye olma ihtimaliniz yüksek” demişti avukat. 6 aydır hapishanedeydiler.

Duruşma başladığında Esma savunmasını okumaya başladı:

“(...) Ben maruz kaldığım tecavüz olayının benim nezdimde, benim vücudumda tüm insanlığa, tüm kadınlara yönelmiş bir saldırı olduğunu gayet iyi biliyorum. Evet sözkonusu saldırı benim nezdimde tüm insanlığın, halkımızın onuruna, tüm kadınların gururuna yöneltilmiş bir saldırıdır. Ama inanın ki böylesi bir saldırıya maruz kalmakla ben hiçbir şey yitirmedim. İnsanlık onurumdan, kadınlık gururumdan hiçbir şey kaybetmedim. Maruz kaldığım bu alçakça saldırının acısını unutmam belki kolay olmayacak. Her kadın açısından olacağı gibi benim açımdan da katlanılması zor bir durumdur. Ancak bu alçakça saldırıda kaybedenin ben değil işkenceciliklerini, ahlaksızlıkla bezemiş siyasi şube polisleri olduğundan hiç mi hiç kuşku duymuyorum. ...

Nasıl insanı yıkamayan her şey giderek ona güç katan bir olgu haline geliyorsa, maruz kaldığım bu vahşice saldırı da bende benzer sonuçlar yaratmıştır. Ben bu vahşi ve iğrenç saldırıyla yıkılmadım. İnsanlığımdan, kadınlığımdan hiçbir şey yitirmedim. Aksine düşüncelerim, değerlerime daha sık ve daha güçlü olarak bağlandım. Başı dik ve onurlu bir insan olarak yaşamıma devam ediyorum. Ya bana saldıranlar, kadınlık gururumu kırmak için bana tecavüz eden işkenceciler? Onlar da başı dik olarak dolaşabiliyorlar mı? “Ben işkenceciliğimle, sapıklığımla devlete hizmet ediyorum” diyerek bir kahvehanede konuşma cesaretleri var mıdır? Hayır ...

Çünkü onlar suçludur

Çünkü onlar insanlıktan çıkmışlardır.

Çünkü onlar haysiyetten, onurdan, gururdan, şereften yoksundurlar.

Hakim;

- Kızım söylediklerine dikkat et, diyerek araya girmeye çalıştı.

Esma öfkelenmişti.

- Şubede yaşadıklarımı bir ben biliyorum. Ben burada işkencecilerin yaptıklarından bahsediyorum. Siz bana söylediklerine dikkat et diyorsunuz. ... Ve siz bunlara kulaklarınızı tıkıyorsunuz, diye bağırdı hakime ve yerine oturdu.

Mahkeme salonu tıklım tıklımdı. Bir tarafta gazeteciler, yurtdışından gelen heyetler, bir tarafta aileler ve destek için gelenler vardı.

Esma’nın savunması herkesi çok etkilemişti. Salonda bir sessizlik oldu. Ailelerden bazıları ağlamaya başlamıştı.

Esma ile Eyüphan ikinci mahkemede tahliye oldular.

Birbirlerine inançla bakan iki insan, Esma ve Eyüp. Eskiyi yıkmayı ve giderek yok etmeyi önlerine koyan, bunu kararlılıkla başaran ve kendilerini yeniden yaratanlar... Onlar bugünlere mücadeleyi sevgileriyle büyüterek gelmişlerdi. Birlikte tahliye olurken çektikleri halaydaki coşkuyu, ölürken de sloganlarıyla yaşatacaklarına dair sözverdiler.

*

Tutuklanmadan önce emekçi gecekondu halkının örgütlenme çalışmalarına katılmıştı Esma. Ama şimdi savaşçı olmak istiyorlardı. Eşiyle birlikte Adana’da silahlı birliklerde görevlendirildiler. Askeri alanda hiç deneyimi yoktu. Pratik içerisinde kendini geliştireceğine güveniyordu.

Adana’yı tanımaya çalışıyordu. Akdeniz daha önce görmediği bir yerdi Esma’nın. İnsanları, davranış tarzları, ruh halleri vb. farklıydı. Ama Esma zorlanmıyordu. İnsanlarla çabuk ilişki kurabilen bir yapısı vardı.

Adana’da birlikler kurumlaşma sürecini yaşıyordu henüz. Bayan savaşçılar, başka pek çok yerde olduğu gibi daha çok üslerin kurumlaşmasında görevliydiler. Esma’ya da ilk başta bu görev verilmişti. Bunun için yaşamının büyük bir kısmı evde geçiyordu.

Esma gelişiminde hiçbir zaman yeterlilik duymuyordu. Sürekli tartışma konuları belirliyor, tartışmak istiyordu. Ellerinde günlük gazeteler dışında hiçbir şey yoktu. Kendi yayınlarını takip edemiyorlardı. Eyüphan’ı zorluyor, onu “az okuyorsun” diye eleştiriyordu.

O günlerde teknik konular dışında programlı bir eğitim çalışması yapmıyorlardı. Ama Esma bu konuda da zorlayıcıydı. Komutanları Ali Aygül de yoşdaşlarının gelişimi için elinden geleni yapıyordu. Onlara devrimciliğin özveri, sabır, inanç gerektirdiğini öğretiyordu.

Bir süre sonra komutanları Ali Aygül, bir eylem sırasında şehit düştü. Komutanları şehit düştükten sonra başka bir eve geçti Esma. Yeni düzenlemeler yapıldı. Savaşı şimdi çok daha iyi anlıyor, hissediyordu. Bir yoldaşıyla beraber kalıyorlardı.

Bir akşam oturmuş silahlarını söküp-takıyor, bakımlarını yapıyorlardı. Sohbet esnasında Esma,

- Birkaç gün önce Fransa ve İngiltere’de öğrencilerin protesto için parmaklarını keserek kanlarıyla pankart yazdıklarını gördüm. Biz de şehit düşmeden önce duvara kanla hareketimizin adını yazabiliriz, dedi.

Yoldaşı böyle bir şeyi düşünürken Esma konuşmasına devam etti.

- Eğer bir gün kuşatma altında kalırsam kanımla sloganımızı yazacağım. Vasiyetimdir, cenazemi sloganlarla, kırmızı karanfillerle, bayrağımızla, 12 Temmuz şehitlerinin yanına gömün beni.

*

Kurtuluş Mahallesi 304. sokağın her tarafı yüzlerce polis, panzer, çelik yelekli özel timler tarafından sarılmıştı. Evde üç kişi vardı. Esma, Sıddık ve Güven. Polislerin ateşle karışık “Teslim ol” anonsuna marşlar ve sloganlarla karşılık veriyorlardı. Polislerin başında işkenceci polis şefi Mete Altan vardı.

Yüzlerce insan birikmişti çevrede. Kuşatılanlardan bir bayanın sürekli teslim olmak yok ölene kadar savaşacağız’ diye bağırdığına tanık oluyorlardı.

Esma bir kez daha faşist işkencecilerle karşı karşıyaydı. Tam evi boşaltmak üzereyken kuşatılmışlardı. Onları bir kere yenmişti, yine yenecekti.

Ard arda bomba atıyorlardı dışarıdan. Onların sloganları ve marşları ise hiç susmuyordu. Esma bir an bir sıcaklık hissetti vücudunda. Elini sızlayan yerine götürdü. Yaralanmıştı. “Tam sırası” diye düşündü. Parmaklarına bulaşan kanla duvara “DS” yazdı yavaş yavaş. Gözleri Güven ve Sıddık’ı aradı. İkisi de yerde yatıyorlardı. Sesleri çıkmıyordu. Gülümsedi Esma. Yumruğunu sıktı ve gözlerini kapadı.

*

Eyüp, elindeki gazeteye bir kez daha baktı. Öldürülen militanlardan birinin duvara kanıyla slogan yazdığı belirtiliyordu. “Sözünü tuttu” dedi.

Adana’da birbirlerinden ayrıldıkları gün geldi aklına. Esma “belki bir daha görüşemeyiz” demişti ona. O da “belki” demişti.

Bir gün ayrı kalacaklarını biliyorlardı zaten her ikisi de. Buna hazırlamışlardı kendilerini. Gazeteyi tekrar aldı eline. Kanla yazılmış DS’ yazısına takıldı gözleri.

Kalktı. Eline bir kalem kağıt aldı. Esma’nın ölümü üzerine duygularını 6 Mayıs 1992 günü şu mısralarla dile getirdi.

“Onlar ki

Düştüler toprağa

Tohumlarını serptiler gelecek dünyanın

biz sonrakiler sürelim diye

(...)

And olsun ki kanları yerde kalmayacak

And olsun ki silahları yerde kalmayacak

And olsun ki yürekler onlarsız çarpmayacak...”

 

(Yukarıdaki yazı, Yaşadığımız Vatan dergisinin 5 Mart 2001 tarihli, 80. Sayısında yayınlanmıştır.)

 

***

 

Yakını Hasan Polat Anlatıyor:

 

(Bir Yakını) Esma'nın sağlığı biraz bozuktu. Zaman zaman ağzından kan geliyordu. Buna rağmen Esma, bulaşığından camların silinmesine kadar derneğin temizliğini üşenmeden yapıyordu. Dernek Esma için, aile yuvasından ve okulundan daha önce geliyordu. Bir keresinde polis derneği kordona aldığında, içerde 48 kişi vardık. Esma arkadaşlarla elinde karanfiller, camdan başını uzatmış, marş söylüyordu. "Sosyalist Basın Susturulamaz" kampanyasında dernekte arkadaşlarıyla açlık grevine girdi. Durumu iyi olmayan arkadaşların çoraplarını yıkardı. Baş ağrısı olan arkadaşların başını yıkıyordu. Şekerli su hazırlıyordu Elinden ne geliyorsa onu yapmaya çalışıyordu. Sıcak, sevecen bir kışılıg, vardı. Gittiği her yerde, çalıştığı işyerinde gerçekten Esmayı sevmeyen yoktu.

 

 

Ayşe Santur (Annesi) Anlatıyor:

 

Çocuklarımın içinde Esma'nın yeri ayrıydı. Terbiyeli, ağırbaşlıydı. Evde babasıyla bir arkadaş gibiydi. Söylediğini yapan bir lokma ekmeğini bile komşularıyla ve arkadaşlarıyla yiyen biriydi. Esma açık sözlüydü. Lafını esirgemezdi. Yalan söylediğini hiç duymadım. Girişkenliği, neşeli hali ise hala gözlerimin önünde.

Nerede olursa olsun kıpır kıpırdı, oynar, herkese sarılır espri yapar, gönülleri almasın, bilirdi. Bizim evde babaannesinden çocuklara kadar folklor oynadığımız günler çok olmuştur. Esma verdiği sözü tuttu. Bana "Anne ben onlara teslim olmam bir daha.” demişti. Esma'yla gurur duyuyorum. Esma her şeyimize. Esma için beni ölüme götürseler tereddüt etmeden giderim. Onu çok seviyoruz. (...)

Esma'yı kimse vazgeçiremedi. Esma ölmedi, öldürüldü Esma kendisine tecavüz edilmesi karşısında bize, "Polis acizlikten ve korkaklığından bunu yaptı." dedi. Öyle rahat ve kararlıydı ki şaşırdık ve sevindik. "Bana yaptıkları kendi namussuzluklarıdır." diyordu.

 

 

Gülşah Santur (Babaannesi) Anlatıyor:

 

"Bütün torunlarımın içinde Esma bir taneydi Esma her şeyimizdi, evimizin direğiydi. Esma'mı öldürdüler. Küçük bir torunum var. Esma onu çok seviyordu. Biz de çok seviyoruz, bizim için bir Esma da odur "

 

 (Bu anlatımlar Haziran Yayınevi Tarafından yayınlanan “Bayrağımız Ülkenin Her Tarafında Dalgalanacak” broşüründe yayınlanmıştır.)

 

 

Geri