Erkan
DİLSİZ'i Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:
Gerilla Birliğinden yoldaşları
anlatıyor:
Yaşı küçük, cüreti büyük bir çocuk
gerillanın öyküsü
Erkan, Kürt milliyetinden alevi inancına sahip
yoksul bir ailenin beşinci çocuğuydu. Bir ağabeyi 1993 yılında PKK saflarında
şehit düştü. Erkan Dersim Hozat ilçesi Çaytaşı koyünde doğup büyüdü. İlkokulu köyünde okudu. Ailesinin maddi
durumu elvermediğinden okuluna devam edemedi. Erkan'ın gerillaya katılana kadar
olan yaşamının büyük bölümü kendi köyünde geçti. Çocukluğundan beri ailesinin
yanında köy işleriyle uğraşıyordu. Erkan, daha küçükken diğer örgütlerden
gerillaları tanımış, onlarla içiçe büyümüştü.
Köylerinin çevresindeki çatışmalara tanıklık etmişti. Gerillalardan ne için
savaştıklarını dinlemişti. Daha küçük yaşlarda silahlara büyük ilgi duyardı. Ve
de küçük yaşında silahları söküp takmasını, kullanım biçimlerini öğrenmişti. Gerillaları
çok seviyordu. Daha o yaşta bu düzene karşı savaşmak gerektiğini kavramıştı. Çünkü
baskıyı zulmü, doğrudan yaşıyordu. 10 yaşına gelmişti. Öfkesi, kini de büyüyordu.
Varolan korkularının yerini, artık kin ve öfke
doldurmuştu.
Gerillaları seviyordu ama tanıdığı bu gerillalara
bir türlü de ısınamamıştı. Taki 1991 yılındaDevrimci Sol Devrimci Sol gerillalarıyla karşılaşana
kadar. Gerillaların köylerine geldiklerini duyduğunda hemen o eve koşmuştu.
Devrimci Sol gerillalarını ilkkez görüyordu. Devrimci
Sol gerillaları kendisine büyük, olgun biriymiş gibi yaklaşıyor, sohbet
ediyordu.
Aradığını bulmuş gibiydi. Kendisine çocuk gibi
yaklaşılmasını istemiyordu. Devrimci Sol gerillalarında bu yaklaşımı görmüştü.
Bu gerillalar Erkan'ın üzerinde büyük bir etki bırakmışlardı. O geceden sonra
Erkan sürekli Devrimci Sol gerillalarının yolunu gözler olmuştu. Onları herkese
anlatmak istiyordu, ama müfreze komutanı ona kendilerini kimseye anlatmamasını
söylemişti. Bu tanışmadan sonra, seyrek de olsa köylerine gelip giden Devrimci
Sol gerillaları'nın yanından hiç ayrılmayan Erkan,
sanki dahi önce eksik olan şeyi Devrimci Sol gerillalarında bulmuştu.
O güne kadar içinde besleyip büyüttüğü düşmana olan
kinini kimseye anlatamamıştı. Devrimci Sol gerillalarını tanıdıktan sonra ise
sadece bu kini değil, içinden geçen herşeyi onlara
anlatıyordu. Artık Devrimci Sol gerillalarını çok iyi tanıyordu. Gerilla
komutanı Nazım'dan (Karaca) öğrendiklerini arkadaşlarına ve ailesine
anlatıyordu. Nazım'ın, Erkan için ayrı bir önemi vardı. Nazım ile olan
sohbetleri arkadaşça, candan ve içtendi ki, onları gören kırk yıllık arkadaş zannederdi.
Bazen ciddi ciddi tartışırlar, bazen de yaptıkları
esprilerle kahkahaya boğulurlardı.
Erkan oldukça atak ve cesur bir çocuktu. Bu yönünü
tüm köylüler bilirdi ve onu çok severlerdi. İstediği zaman köydeki tüm
çocukları toplayıp, onları yönlendirebiliyordu. Bu özelliginden
dolayı Nazım, Erkan'a, "General" ismini taktı. Bu isim kısa sürede
herkes tarafından benimsendi ve tüm köylüleri de onu bu isimle çağırmaya
başladı. Erkan'ın Devrimci Sol gerillalarına olan sevgisi öylesine büyüktü ki,
gerillalardan ayrıldığında aklı fikri onlarla birlikte dağa çıkardı. Hatta bazan sırf gerillaları görmek için davar otarma gerekçesiyle
araziye çıkar, davarları bir yerde bırakır, dağ tepe dinlemez Devrimci Sol
gerillalarını arardı. Gerillaları bulduğunda da özlemlerini, hissettiklerini
utancından anlatamaz, çeşitli gerekçeler bulurdu. Bunu da tam beceremeyince
iyice kızarıp bozarırdı. Erkan gerillaları neden arayıp bulduğunu gizlemeye
çalışsa da, gerillalar Erkan'ı biliyor, tanıyorlardı. Bu nedenle de ses
çıkarmıyorlardı.
Gerillalar köylerine geldiginde,
hiç kimse kendisine birşey söylemeden, bir çırpıda
köyün tüm evlerini dolaşır, gerillalar için gerekli yiyeceği toplar getirirdi.
Hatta da öyle çökelegi falan da kabul etmez,
çökeleğin dışında birşey vermeyenlere kızarak daha,
"vitaminli şeyler” vermelerini söylerdi. Nazım, bu yaptığının yanlış
olduğunu, köylüler neyi vermeyi uygun görüyorsa onu almasını defalarca
anlatmıştı. Buna rağmen Erkan, "köylüler beni tanıyor, benim sözlerim
onları kırmaz" diyerek aynı şekilde davranmaya devam ediyordu.
Köylüler gerçekten de kızmıyorlardı Erkana. Bunları gerillalar istediği için
değil, çökeleği gerillalara layık görmediği için yaptığını biliyorlardı. Erkan'ın
savaşma isteği Devrimci sol gerillalarını tanıdıktan sonra daha da artmıştı. Bu
isteği öylesine güçlenmişti ki, yaşının küçüklüğü, gerilla yaşamının zorlukları
aklına bile gelmiyordu. Kendisinde gerillaya katılmasını engelleyecek bir
eksiklik görmüyordu. Artık ilk fırsatta gerillaya katılma talebini iletecekti.
Bu kararı aldıktan kısa bir süre sonra Devrimci Sol
gerillaları köylerine geldi. Erkan, hemen Nazım'ın yanına koştu. Kendisi henüz birşey anlatmamıştı ama, Nazım,
Erkan'ın utangaç davranışlarından yine bir sorunu olduğunu anlamıştı. Çünkü
Erkan, gerillalaya ne zaman kendisiyle ilgili birşey anlatmaya kalksa utanıp kızarırdı. Aslında hiçbir zaman
Devrimci sol gerillalarına karşı içinde beslediği o büyük sevgiyi ifade
edememişti. Nazım, "General, ne o,
yine bir sorunun var herhalde" dedi. Erkan ilk başta "birşey yok” demeye çalıştı, ama yapamadı. Evet anlamında başını salladı. Yine renkten renge girdi.
Nazım, sevecenlikle elini Erkan'ın boynuna doladı ve "hadi gel gel, gel de şu sorununu
anlayalım" dedi. Bunun üzerine Erkan Nazım'ın yanına oturdu. İlk başta
lafı biraz eveleyip geveledi. Söylemek istediğini anlatamayınca "Cemal
Abi, ben gerillaya katılmak istiyorum" dedi.
Nazım büyük bir sıkıntıdan kurtulmuş gibi "oh be, nihayet
söyleyebildin" dedi. Erkan da rahatlamış ve Nazım'ın cevabını beklemeye başlamıştı.
Nazım, O'nu, yaşının küçüklüğünden dolayı gerillaya almak istemiyordu. Daha
yaşı 11'di. Erkan'ı ikna etmek için binbir dereden su
getirdi. Önce "şu anda bazı nedenlerle
yeni savaşçı alamıyoruz. Bekleyip kendini geliştirmelisin" dedi, Ama
olmadı. Erkan, herşeye hazır olduğunu ve iyi bir
gerilla olacağını söylüyordu. Buna karşılık Nazım Erkan'ın yaşının küçük olduğunu,
biraz daha büyümesi gerektiğini belirtti. Erkan bunu da kabul etmiyor, her
türlü zorluğun üstesinden geleceğini söylüyordu. Uzun konuşmalar sonunda Erkan,
Nazım'ın ikna edici konuşmalarıyla gerilla dışında da olsa görev almak şartıyla
söylenenleri kabul etti.
Erkan 1991'den
1995'e kadar olan sürede gerillaya katılma isteği ile yanıp tutuştu. Bu
süre içerisinde kendisine verilen birçok görevi başarıyla yerine getirdi. Yeri
geldi gerillaya kuryelik yaptı, yeri geldi harekete yardım topladı. Kısacası
her türlü görevi büyük bir özveriyle yerine getirdi. Yaşının küçüklüğü, onun
görev yapmasını engelleyemiyordu. Gerillanın bir dediğini iki etmiyordu. Örneğin
ilçe merkezine mi gidilmesi gerekiyordu, Erkan'a söylenmesi yeterliydi, ya da gerillanın
bir ihtiyacı mı vardı Erkan'ın duyması veya bilmesi yerliydi. Bu 1993 yılına
kadar böyle devam etti. 1993 yılının ortalarında, PKK saflarındaki abisi,
girdiği bir çatışmada şehit düştü. Abisinin şehit düşmesinden sonra Erkan
gerillaya katılma talebini daha büyük bir istekle yineledi. Abisinin şehit
düşmesi düşmana olan kinini daha da büyütmüştü. Bu nedenle sadece gerillaya
katılmayı talep etmiyor, dönem dönem dayatıyordu.
1994 yılında gerillaların konaklama yerine geldiği birgün, artık geri dönmeyeceğini söylemişti. Fakat yoğun uğraşlar
sonucu tekrar köyüne dönmek zorunda kalmıştı. Ailesi Erkan'ın bu isteğini
biliyordu ve onu bu isteğinden vazgeçirebilmek için birkaç defa başka illere
gönderdi. Ancak her defasında bir haftadan fazla kalmıyor, tekrar köyüne
dönüyordu. 6 Aralık Çaytaşı direnişinde de Erkan yine
ailesi tarafından İstanbul'a gönderilmişti. Çatışmayı ve şehitleri öğrenir
öğrenmez hemen köyüne dönmüştü. Olanları köylülerden dinledikten sonra ilk defa
kendisini tutamamış, gizli gizli ağlamıştı. Bu direnişten
sonra ailesi tekrar İstanbul'a gönderdi. Bu gidişi aynı zamanda gerilladan en
uzun ayrı kaldığı dönemdi. Yaklaşık iki-üç ay İstanbul'da kalmıştı. Daha sonra
tekrardan kaçarak köyüne dönmüştü. Döndüğü gün ise araziye çıkıp gerillaları
aramaya başlamıştı.
Kafasına koymuştu, bu kez gerillaya katılacaktı. Bu
kararından onu kimse caydıramazdı. 1995 yılının Temmuz aynın ortalarıydı.
Gerillalar yine Erkan'ın köyüne gelmişti. Bunu duyan Erkan hemen gerillaların
yanına koştu ve komutanı dışarıya çağırıp gerillaya katılacağını, kimsenin
kendisini engelleyemeyeceğini söyledi. Komutan ona yaşının küçük olduğunu biraz
daha beklemesi gerektiğini söyleyince, Erkan yaşının küçük olmadığını, 17
yaşında olduğunu ve savaşmanın en doğal hakkı olduğunu söyledi. Alınmaması
durumunda da peşlerini bırakmayacağını belirtti. Artık gerilla komutanı da bu
kararlılık karşısında birşey yapamayacağını
anlamıştı. Kabul etmekten başka çaresi yoktu. Erkan gerillaya kabul edildiğini
anlayınca yerinde duramadı. Kendisine "kabul edildin" denmesine
rağmen, defalarca "kabul edildim değil mi" diye sordu. O kadar
heyecanlıydı ki, sanki birileri gitmesini engelleyecekmiş gibi, bir an önce
köyden çıkmak istiyordu. O gece gerillalar araziye çıkarken Erkan kıpır
kıpırdı, yerinde duramıyordu. İkide bir komutanın yanına gelerek, "ailem
sorun çıkarıp beni geri isterse ne olur geri vermeyin. Onlar zaten ağlar sızlar
ve yaşımın küçük olduğunu söylerler. Sen onlara bakmayasın" diyordu. Evet,
Erkan şimdilik bir kır gerillasıydı. Yaşı küçüktü ama,
köy işlerinde sürekli çalışması ve becerikli olması, ona insanlar arasında bir saygı
kazandırmıştı.
Erkan, 1.65 boylarında, siyah düz saçlı, esmer
biriydi. Gerillalara 17 yaşında olduğunu söylemişti. Aslında bunu sırf
gerillaya kabul edilsin diye söylemişti. Erkan'ın gerillaya katılmasının ertesi
günü, babası araziye çıkıp gerillaları bulmuştu. İşte burada 14 yaşında olduğu
ortaya çıkmıştı. Babası Erkan'ı geri götürmek istiyordu. Gerillalar da, Erkan'ın
gerçek yaşını öğrenince geri gönderilmesini, bir süre daha beklemesini
belirttiler. Ama Erkan hem gerillalara, hem de babasına karşı çıkarak dönmek
istemediğini, savaşmak istediğini söyledi. O gün hem gerillaların, hem de
babasının ikna çabası sonuç vermedi. En son gerilla komutanı Erkan'ın babasına "bir kaç gün yanımızda kalsın. Belki
gerillaların yaşamının zorluklarını görür de ikna olur" diyerek
babasını gönderdi. Erkan'ın babası gittikten sonra, gerilla komutanı onu ikna
etmek için uzun uzun konuştu. Gerillalar, senin hem
yaşın küçük, hem de bir ağabeyin mücadele içinde şehit düşmüş. Bu nedenle senin
bu süreçte bize katılman aileni çok üzer" deyince, Erkan, "Benim
ailem acı çekmeye alışık. Üstelik sizin aileleriniz de var. Bu ülkede sadece
benim ailem acı çekmiyor, herkes acı çekiyor. Ben de artık büyüdüm. Kendi
hakkımda kararları verebilirim" dedi. Gerillalar söyleyecek bir
söz bulamadılar. Erkan katıldığı gerilla biriliği ile yaklaşık 10 gün faaliyet
yürüttü. Bu on gün içinde birçok zorluklarla karşılaştı. Düşman operasyonları,
saatlerce yürüyüşler, uykusuz kalmalar vb. . . Ama tüm
bunlar Erkan'ın coşkusunu azaltmıyor, tersine daha da artıyordu. Gerillaya
katıldığı günden beri öylesine coşku ve kararlılıkla faaliyet yürütüyordu ki,
girdiği her köyde büyük bir saygınlık yaratıyordu. Erkan, kendisi gibi küçük
yaşta gerillaya katılan ve 25 Haziran'da Karadere'de
şehit düşen Cem Güler'in adını almıştı. Erkan'ın
idealinde Nazım gibi olmak vardı. Her fırsatta Nazım'la geçen anılarını,
anlatırdı. Sık sık, çok sevdiği ve dilinden
düşürmediği, "Weyde
urze urze / Heyder'e mı sodiro / sere xo wadarı. Devrimci Sol / Dert gino miro" türküsünu söylerdi. (Haydi kalk kalk. Haydarım sabahtır, başını kaldır. Dert düştü bana.)
Birikteki bazı savaşçılar hala
Erkan'ı çocuk gibi görüyor ve öyle davranıyorlardı. Ama o sürekli gelişiyor,
öğreniyordu. Birlik içinde bir arkadaş makinalı tüfek
taşıyordu. Erkan, arkadaşa "birgün o silahı
elinden alacağım" dedi. Makinalı taşıyan arkadaş
da "Sen daha çocuksun, hem ben
silahı sana vermem, Partiye söyle sana küçük bir makinalı
göndersin" diye takılınca, Erkan kendinden emin bir şekilde "ben bunun daha büyüğünü BKC'yi taşıyacağım. Belki de uçaksavar taşırım" demişti.
Birlik faaliyet alanından tekrar ana birliğin yanına dönerken, yine Erkanların
köyüne uğramıştı. Erkan köylerine uğramamaları için komutana çok yalvarmıştı,
ama başarılı olamamıştı. Ailesi Erkan'ı almak için yine binbir
türlü yola başvuruyordu. Fakat Erkan da aynı kararlılığını sürdürüyordu. O tüm
zorluklara karşı koyabilirdi. Karşı koymayacağı bir tek şey vardı. O da
Partinin kararlarıydı.
Birlik ana birliğin yanına döndüğünde Erkan'ın geri
gönderilmesi kararı alınmıştı. Erkan bu duruma çok üzülmüştü. Erkan, gerillaya
katıldıktan yaklaşık onbeş gün sonra geri gönderildi.
Birlik Erkan'ı uğurlarken bütün gerillaların tek tek
boyunlarına sarılarak veda etti. "Bir gün mutlaka gelip silahımı alacağım.
O zaman gönderseniz de geri dönmeyeceğim. Parti bana hangi görevi verirse
versin yapacağım. Yaşımın küçük olduğunu söylüyorsunuz. Önemli olan yaş değil,
savaşıp savaşmamaktır. Ben savaşmak istiyorum ve birgün
mutlaka geri geleceğim" demişti ayrılırken. Arkasından da akan
gözyaşlarını silerek birlikten ayrılmıştı.
Ayrıldıktan sonra babası Erkan'ı yine İstanbul'a
göndermişti. Fakat Erkan yine uzun süre geçmeden Dersim'e
geri dönmüştü. Ve düşman tarafından gözaltına alınmıştı. Gözaltında bir gün
tutulup serbest bırakılmıştı. Gözaltından çıktıktan sonra tekrar İstanbul'a
gönderilmişti. l996 yılı Ağustos ayı içinde Erkan son defa olarak Dersim'e geri döndü. Gelir gelmez de gerillaları arayıp buldu.
Erkan'ın gidişi gibi gelişi de etkileyici olmuştu. Gerillaya katıldığı gün, "size
geleceğimi söylemiştim. Bakın geldim işte. Hem de daha kararlı bir şekilde
savaşmaya geldim. Benim, şehitlerimizin hesabını sormaya yeminim var" diyerek
kararlılığını birkez daha dile getirmişti.
Erkan'ın gerillaya katıldığını gören bazı köylüler "sen yine mi geldin, hani seni geri
göndermişlerdi. Sen daha çocuksun, savaşmayı nerden bilirsin?" diyorlardı.
Erkan köylülerin söylediklerine "benim yaşım küçük falan değil,
atölyelerde, tarlalarda çalışırken kimse çocuk olduğumu söylemiyor. Ama
gerillaya katılırken bana çocuk diyorsunuz. Ben nasılki
alınterimle çalışıp para kazanabiliyorsam, pekala bu yaşta savaşmayı da bilirim" diye
karşılık veriyordu.
Erkan, gerillaya ikinci defa katıldığında da yine
eski ismini almıştı. Ailesi onun tekrardan gerillaya katılmasını iyi
karşılamamışlardı. Erkan bu duruma oldukça üzülüyordu. Birgün
Erkan'ın da içinde bulunduğu gerilla birliğinin gittiği bir köye annesi de
gitmişti. Erkan'ı geri götürmek için yalvarmış, ama sonuç alamamıştı. En son
gerillalara "sizden çekiniyor, yalnız konuştuğum zaman ikna olur" deyince,
gerillalar bu sözün gerçeği yansıtmadığını bilmelerine rağmen, annenin de
kafasında bir kuşku kalmaması için ayrı konuşmalarına izin vermişlerdi. Erkan
bu görüşmeyi her ne kadar kabul etmek istemese de yoldaşlarının zorlamasıyla
annesiyle tek başına görüşmüştü. Ayrı odaya geçtikleri için annesinin ne
söylediği anlaşılmasa da, Erkan'ın konuşmaları gerillaların kaldığı odaya kadar
geliyordu. Erkan annesine, "niye böyle şeyleri çevrede söylüyorsunuz?
Kimse beni zorla götürmedi. Ben size beni engelleyemezsiniz demiştim. Ben
Partime güveniyorum, devrimin zaferine inanıyorum ve bunun için savaşacağım"
diyerek annesine konuşuyordu. Görüşme çok uzun sürmemişti. Erkan öfkeyle kapıyı
çarparak dışarı çıkmıştı. Erkan'ın bu kararlılığını gören annesi de bir daha
sesini çıkartamamıştı.
General Cem'in (Erkan Dilsiz) çok uzun bir gerilla
yaşantısı olmadı. 1996 Kasım'ında iki yoldaşıyla birlikte Çemişgezek bölgesinde
faaliyet yürütüyorlardı. Paşacık (Üskex) köyüne yakın
bahçelerde konaklamışlardı. Sabah olunca Kadir Güven (Kemal), Devrim Aslan
Güler (Murat) ve General Cem kuşatıldıklarını fark ederek bulundukları yerde
çatışmak için mevzilenmişlerdi. Düşmanla saatler süren bir çatışma sonucu Kadir
ve D. Aslan Güler şehit düşünce, General Cem çatışmayı tek başına sürdürmüştü.
Köylüler an be an çatışmayı izlemişlerdi. Bir an gerillalardan ses kesilince
çatışmayı yöneten yüzbaşı mevzilendiği taşın arkasından çıkarak, "geberdiler...
girip cesetlerini alalım" diyerek ayağa kalkınca,
General Cem yüzbaşının alnının ortasından vurmuştu. Tek başına kalan General
Cem ile başedemeyen düşman iyice azgınlaşmış, son
çare olarak "gel TC adaletine teslim ol, sana birşey
yapmayacağız, asker sözü" diye çağrı yapmıştı. Buna karşılık General Cem, Parti-Cephe
geleneklerinden aldığı güçle "Siz gelin Parti-Cephe'nin adaletine teslim
olun. Size birşey yapmayacağız, hem de Parti-Cephe
sözü" diyerek düşman karşısındaki kararlılığını birkez
daha haykırmıştır.
Hava kararmak üzereyken General Cem, aldığı yaralara
aldırmadan yoldaşlarının silahını alarak kendi silahıyla beraber düşmanın eline
geçmesin diye toprağa gömmüştü. (X) Şehit düşmeden önce de yanındaki taşa
kanıyla DHKP-C-SPB yazarak yoldaşlarına büyük bir miras bırakmıştı. Gerillalar
General Cem ve yoldaşlarını bu büyük direnişini aynı gece çatışma alanına giden
TKP(ML) gerillalarından öğrenmişlerdi. Köylüler ise çatışma alanına oldukça
yakın olduklarından çatışmaya baştan sona tanık olmuşlar ve General Cem'in
direnişine hayran kalmışlardı.
Bir köylü "ilk defa böyle bir çatışma gördüm ve
gururlandım. Son mermilerine kadar çatıştılar, öldüler. Ben o zaman onların
halk için savaştıklarına daha çok inandım" diyerek duygularını dile
getirmişti. General Cem kısa yaşamına çok şey sığdırmıştı ve ardından kocaman
bir direniş bırakarak şehit düşmüştü.
(X) -General Cem'in gömdüğü bu silahları daha sonra
çatışma alanında araştırma yapan TKP(ML) savaşçıları bulmuş ve Cephe
gerillalarına teslim etmişlerdi.
(Bu anlatım Malatya Hapishanesi DHKP-C tutsaklarının çıkardığı
kültür sanat dergisi BAŞAKın 34. sayısında yeralmıştır.)
***
Teyzesi anlatıyor:
“Rüyasında
dahi gerillayı sayıklardı.”
Hep gerilla olmak isterdi. Bundan önce de bir kaç
kez gerillaya gitmişti. Oradakiler yaşı küçük diye geri göndermişler. Ben de
yanıma getirdim. Küçüksün daha, gitme dedim. Ama öyle hırslıydı ki, gerilla der
başka bir şey demezdi. Rüyasında dahi gerillayı sayıklardı. Hep 'Dersim'i bitiremeyecekler, biz bitmeyeceğiz. Bu yol bizim
yolumuzdur. Bu yoldan dönmeyiz' derdi. Abisi gerillaydı. Onu vurduklarında
mezarının başında bağırmıştı. 'Hesabınızı soracağız. Ben de geleceğim yanına'
diye. Fazla tutamadım yanımda, yine gitti. Gerillayı görmeden yapamazdı. Allah
belalarını versin. Öldürdüler Erkan'ımı. Unutmasınlar bunu onların yanına
bırakmayacağız. Hiçbir zaman bizi yıkamayacaklar. Hiçbir zaman bu yoldan dönmeyeceğiz.
Başımız diktir. Bunlar bitecek diyorlar, ama biz bitmeyiz. Yarımız ölsekte, yarımız yine savaşacağız. Kendileri bitecek. Gün
gelecek yaptıklarının hesabını verecekler.
(Bu anlatım, Halk için Kurtuluş dergisinin 8 Kasım 1997 tarihli 54.
sayısında yayınlanmıştır.)
***
Bir yoldaşı anlatıyor:
Kemal abiyle birlikte
şehit düşen iki yoldaşımızdan biri olan Erkan DİLSİZ, daha 16 yaşındaydı. Yani
çocuk yaşta denilecek küçük bir savaşçıydı. Biz ona "General Cem" derdik.
Bizim çocuk generallerimizden biriydi O. Şehit düştüğü çatışmadaki tavrı ölüm
karşısındaki korkusuzluğu, cesareti ile, düşmanı ağlatacak
kadar yüreği büyük bir çocuk generalimizdi. Belki yaşı küçük, fiziki çok güçlü
değildi. Ama bunlar savaşmak için onun önünde engel olmamıştı. Saatlerce
mevziden mevziiye koşup, teslim olmayacağını haykırmış, düşmanı aciz bir duruma
sokmuştu. Yanındaki iki yoldaşı şehit düştükten sonra, silahlarını alarak yeri
kazıp saklamıştı. Kendisi de kahramanca çarpışıp ölümsüzleşti.