Erkan DİLSİZ'i Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

 

 

Gerilla Birliğinden yoldaşları anlatıyor:

Yaşı küçük, cüreti büyük bir çocuk gerillanın öyküsü

 

Erkan, Kürt milliyetinden alevi inancına sahip yoksul bir ailenin beşinci çocuğuydu. Bir ağabeyi 1993 yılında PKK saflarında şehit düştü. Erkan Dersim Hozat ilçesi Çaytaşı koyünde doğup büyüdü. İlkokulu köyünde okudu. Ailesinin maddi durumu elvermediğinden okuluna devam edemedi. Erkan'ın gerillaya katılana kadar olan yaşamının büyük bölümü kendi köyünde geçti. Çocukluğundan beri ailesinin yanında köy işleriyle uğraşıyordu. Erkan, daha küçükken diğer örgütlerden gerillaları tanımış, onlarla içiçe büyümüştü. Köylerinin çevresindeki çatışmalara tanıklık etmişti. Gerillalardan ne için savaştıklarını dinlemişti. Daha küçük yaşlarda silahlara büyük ilgi duyardı. Ve de küçük yaşında silahları söküp takmasını, kullanım biçimlerini öğrenmişti. Gerillaları çok seviyordu. Daha o yaşta bu düzene karşı savaşmak gerektiğini kavramıştı. Çünkü baskıyı zulmü, doğrudan yaşıyordu. 10 yaşına gelmişti. Öfkesi, kini de büyüyordu. Varolan korkularının yerini, artık kin ve öfke doldurmuştu.

Gerillaları seviyordu ama tanıdığı bu gerillalara bir türlü de ısınamamıştı. Taki 1991 yılındaDevrimci Sol Devrimci Sol gerillalarıyla karşılaşana kadar. Gerillaların köylerine geldiklerini duyduğunda hemen o eve koşmuştu. Devrimci Sol gerillalarını ilkkez görüyordu. Devrimci Sol gerillaları kendisine büyük, olgun biriymiş gibi yaklaşıyor, sohbet ediyordu.

Aradığını bulmuş gibiydi. Kendisine çocuk gibi yaklaşılmasını istemiyordu. Devrimci Sol gerillalarında bu yaklaşımı görmüştü. Bu gerillalar Erkan'ın üzerinde büyük bir etki bırakmışlardı. O geceden sonra Erkan sürekli Devrimci Sol gerillalarının yolunu gözler olmuştu. Onları herkese anlatmak istiyordu, ama müfreze komutanı ona kendilerini kimseye anlatmamasını söylemişti. Bu tanışmadan sonra, seyrek de olsa köylerine gelip giden Devrimci Sol gerillaları'nın yanından hiç ayrılmayan Erkan, sanki dahi önce eksik olan şeyi Devrimci Sol gerillalarında bulmuştu.

O güne kadar içinde besleyip büyüttüğü düşmana olan kinini kimseye anlatamamıştı. Devrimci Sol gerillalarını tanıdıktan sonra ise sadece bu kini değil, içinden geçen herşeyi onlara anlatıyordu. Artık Devrimci Sol gerillalarını çok iyi tanıyordu. Gerilla komutanı Nazım'dan (Karaca) öğrendiklerini arkadaşlarına ve ailesine anlatıyordu. Nazım'ın, Erkan için ayrı bir önemi vardı. Nazım ile olan sohbetleri arkadaşça, candan ve içtendi ki, onları gören kırk yıllık arkadaş zannederdi. Bazen ciddi ciddi tartışırlar, bazen de yaptıkları esprilerle kahkahaya boğulurlardı.

Erkan oldukça atak ve cesur bir çocuktu. Bu yönünü tüm köylüler bilirdi ve onu çok severlerdi. İstediği zaman köydeki tüm çocukları toplayıp, onları yönlendirebiliyordu. Bu özelliginden dolayı Nazım, Erkan'a, "General" ismini taktı. Bu isim kısa sürede herkes tarafından benimsendi ve tüm köylüleri de onu bu isimle çağırmaya başladı. Erkan'ın Devrimci Sol gerillalarına olan sevgisi öylesine büyüktü ki, gerillalardan ayrıldığında aklı fikri onlarla birlikte dağa çıkardı. Hatta bazan sırf gerillaları görmek için davar otarma gerekçesiyle araziye çıkar, davarları bir yerde bırakır, dağ tepe dinlemez Devrimci Sol gerillalarını arardı. Gerillaları bulduğunda da özlemlerini, hissettiklerini utancından anlatamaz, çeşitli gerekçeler bulurdu. Bunu da tam beceremeyince iyice kızarıp bozarırdı. Erkan gerillaları neden arayıp bulduğunu gizlemeye çalışsa da, gerillalar Erkan'ı biliyor, tanıyorlardı. Bu nedenle de ses çıkarmıyorlardı.

Gerillalar köylerine geldiginde, hiç kimse kendisine birşey söylemeden, bir çırpıda köyün tüm evlerini dolaşır, gerillalar için gerekli yiyeceği toplar getirirdi. Hatta da öyle çökelegi falan da kabul etmez, çökeleğin dışında birşey vermeyenlere kızarak daha, "vitaminli şeyler” vermelerini söylerdi. Nazım, bu yaptığının yanlış olduğunu, köylüler neyi vermeyi uygun görüyorsa onu almasını defalarca anlatmıştı. Buna rağmen Erkan, "köylüler beni tanıyor, benim sözlerim onları kırmaz" diyerek aynı şekilde davranmaya devam ediyordu.

Köylüler gerçekten de kızmıyorlardı Erkana. Bunları gerillalar istediği için değil, çökeleği gerillalara layık görmediği için yaptığını biliyorlardı. Erkan'ın savaşma isteği Devrimci sol gerillalarını tanıdıktan sonra daha da artmıştı. Bu isteği öylesine güçlenmişti ki, yaşının küçüklüğü, gerilla yaşamının zorlukları aklına bile gelmiyordu. Kendisinde gerillaya katılmasını engelleyecek bir eksiklik görmüyordu. Artık ilk fırsatta gerillaya katılma talebini iletecekti.

Bu kararı aldıktan kısa bir süre sonra Devrimci Sol gerillaları köylerine geldi. Erkan, hemen Nazım'ın yanına koştu. Kendisi henüz birşey anlatmamıştı ama, Nazım, Erkan'ın utangaç davranışlarından yine bir sorunu olduğunu anlamıştı. Çünkü Erkan, gerillalaya ne zaman kendisiyle ilgili birşey anlatmaya kalksa utanıp kızarırdı. Aslında hiçbir zaman Devrimci sol gerillalarına karşı içinde beslediği o büyük sevgiyi ifade edememişti. Nazım, "General, ne o, yine bir sorunun var herhalde" dedi. Erkan ilk başta "birşey yok” demeye çalıştı, ama yapamadı. Evet anlamında başını salladı. Yine renkten renge girdi. Nazım, sevecenlikle elini Erkan'ın boynuna doladı ve "hadi gel gel, gel de şu sorununu anlayalım" dedi. Bunun üzerine Erkan Nazım'ın yanına oturdu. İlk başta lafı biraz eveleyip geveledi. Söylemek istediğini anlatamayınca "Cemal Abi, ben gerillaya katılmak istiyorum" dedi. Nazım büyük bir sıkıntıdan kurtulmuş gibi "oh be, nihayet söyleyebildin" dedi. Erkan da rahatlamış ve Nazım'ın cevabını beklemeye başlamıştı. Nazım, O'nu, yaşının küçüklüğünden dolayı gerillaya almak istemiyordu. Daha yaşı 11'di. Erkan'ı ikna etmek için binbir dereden su getirdi. Önce "şu anda bazı nedenlerle yeni savaşçı alamıyoruz. Bekleyip kendini geliştirmelisin" dedi, Ama olmadı. Erkan, herşeye hazır olduğunu ve iyi bir gerilla olacağını söylüyordu. Buna karşılık Nazım Erkan'ın yaşının küçük olduğunu, biraz daha büyümesi gerektiğini belirtti. Erkan bunu da kabul etmiyor, her türlü zorluğun üstesinden geleceğini söylüyordu. Uzun konuşmalar sonunda Erkan, Nazım'ın ikna edici konuşmalarıyla gerilla dışında da olsa görev almak şartıyla söylenenleri kabul etti.

Erkan 1991'den 1995'e kadar olan sürede gerillaya katılma isteği ile yanıp tutuştu. Bu süre içerisinde kendisine verilen birçok görevi başarıyla yerine getirdi. Yeri geldi gerillaya kuryelik yaptı, yeri geldi harekete yardım topladı. Kısacası her türlü görevi büyük bir özveriyle yerine getirdi. Yaşının küçüklüğü, onun görev yapmasını engelleyemiyordu. Gerillanın bir dediğini iki etmiyordu. Örneğin ilçe merkezine mi gidilmesi gerekiyordu, Erkan'a söylenmesi yeterliydi, ya da gerillanın bir ihtiyacı mı vardı Erkan'ın duyması veya bilmesi yerliydi. Bu 1993 yılına kadar böyle devam etti. 1993 yılının ortalarında, PKK saflarındaki abisi, girdiği bir çatışmada şehit düştü. Abisinin şehit düşmesinden sonra Erkan gerillaya katılma talebini daha büyük bir istekle yineledi. Abisinin şehit düşmesi düşmana olan kinini daha da büyütmüştü. Bu nedenle sadece gerillaya katılmayı talep etmiyor, dönem dönem dayatıyordu.

1994 yılında gerillaların konaklama yerine geldiği birgün, artık geri dönmeyeceğini söylemişti. Fakat yoğun uğraşlar sonucu tekrar köyüne dönmek zorunda kalmıştı. Ailesi Erkan'ın bu isteğini biliyordu ve onu bu isteğinden vazgeçirebilmek için birkaç defa başka illere gönderdi. Ancak her defasında bir haftadan fazla kalmıyor, tekrar köyüne dönüyordu. 6 Aralık Çaytaşı direnişinde de Erkan yine ailesi tarafından İstanbul'a gönderilmişti. Çatışmayı ve şehitleri öğrenir öğrenmez hemen köyüne dönmüştü. Olanları köylülerden dinledikten sonra ilk defa kendisini tutamamış, gizli gizli ağlamıştı. Bu direnişten sonra ailesi tekrar İstanbul'a gönderdi. Bu gidişi aynı zamanda gerilladan en uzun ayrı kaldığı dönemdi. Yaklaşık iki-üç ay İstanbul'da kalmıştı. Daha sonra tekrardan kaçarak köyüne dönmüştü. Döndüğü gün ise araziye çıkıp gerillaları aramaya başlamıştı.

Kafasına koymuştu, bu kez gerillaya katılacaktı. Bu kararından onu kimse caydıramazdı. 1995 yılının Temmuz aynın ortalarıydı. Gerillalar yine Erkan'ın köyüne gelmişti. Bunu duyan Erkan hemen gerillaların yanına koştu ve komutanı dışarıya çağırıp gerillaya katılacağını, kimsenin kendisini engelleyemeyeceğini söyledi. Komutan ona yaşının küçük olduğunu biraz daha beklemesi gerektiğini söyleyince, Erkan yaşının küçük olmadığını, 17 yaşında olduğunu ve savaşmanın en doğal hakkı olduğunu söyledi. Alınmaması durumunda da peşlerini bırakmayacağını belirtti. Artık gerilla komutanı da bu kararlılık karşısında birşey yapamayacağını anlamıştı. Kabul etmekten başka çaresi yoktu. Erkan gerillaya kabul edildiğini anlayınca yerinde duramadı. Kendisine "kabul edildin" denmesine rağmen, defalarca "kabul edildim değil mi" diye sordu. O kadar heyecanlıydı ki, sanki birileri gitmesini engelleyecekmiş gibi, bir an önce köyden çıkmak istiyordu. O gece gerillalar araziye çıkarken Erkan kıpır kıpırdı, yerinde duramıyordu. İkide bir komutanın yanına gelerek, "ailem sorun çıkarıp beni geri isterse ne olur geri vermeyin. Onlar zaten ağlar sızlar ve yaşımın küçük olduğunu söylerler. Sen onlara bakmayasın" diyordu. Evet, Erkan şimdilik bir kır gerillasıydı. Yaşı küçüktü ama, köy işlerinde sürekli çalışması ve becerikli olması, ona insanlar arasında bir saygı kazandırmıştı.

Erkan, 1.65 boylarında, siyah düz saçlı, esmer biriydi. Gerillalara 17 yaşında olduğunu söylemişti. Aslında bunu sırf gerillaya kabul edilsin diye söylemişti. Erkan'ın gerillaya katılmasının ertesi günü, babası araziye çıkıp gerillaları bulmuştu. İşte burada 14 yaşında olduğu ortaya çıkmıştı. Babası Erkan'ı geri götürmek istiyordu. Gerillalar da, Erkan'ın gerçek yaşını öğrenince geri gönderilmesini, bir süre daha beklemesini belirttiler. Ama Erkan hem gerillalara, hem de babasına karşı çıkarak dönmek istemediğini, savaşmak istediğini söyledi. O gün hem gerillaların, hem de babasının ikna çabası sonuç vermedi. En son gerilla komutanı Erkan'ın babasına "bir kaç gün yanımızda kalsın. Belki gerillaların yaşamının zorluklarını görür de ikna olur" diyerek babasını gönderdi. Erkan'ın babası gittikten sonra, gerilla komutanı onu ikna etmek için uzun uzun konuştu. Gerillalar, senin hem yaşın küçük, hem de bir ağabeyin mücadele içinde şehit düşmüş. Bu nedenle senin bu süreçte bize katılman aileni çok üzer" deyince, Erkan, "Benim ailem acı çekmeye alışık. Üstelik sizin aileleriniz de var. Bu ülkede sadece benim ailem acı çekmiyor, herkes acı çekiyor. Ben de artık büyüdüm. Kendi hakkımda kararları verebilirim" dedi. Gerillalar söyleyecek bir söz bulamadılar. Erkan katıldığı gerilla biriliği ile yaklaşık 10 gün faaliyet yürüttü. Bu on gün içinde birçok zorluklarla karşılaştı. Düşman operasyonları, saatlerce yürüyüşler, uykusuz kalmalar vb. . . Ama tüm bunlar Erkan'ın coşkusunu azaltmıyor, tersine daha da artıyordu. Gerillaya katıldığı günden beri öylesine coşku ve kararlılıkla faaliyet yürütüyordu ki, girdiği her köyde büyük bir saygınlık yaratıyordu. Erkan, kendisi gibi küçük yaşta gerillaya katılan ve 25 Haziran'da Karadere'de şehit düşen Cem Güler'in adını almıştı. Erkan'ın idealinde Nazım gibi olmak vardı. Her fırsatta Nazım'la geçen anılarını, anlatırdı. Sık sık, çok sevdiği ve dilinden düşürmediği, "Weyde urze urze / Heyder'esodiro / sere xo wadarı. Devrimci Sol / Dert gino miro" türküsünu söylerdi. (Haydi kalk kalk. Haydarım sabahtır, başını kaldır. Dert düştü bana.)

Birikteki bazı savaşçılar hala Erkan'ı çocuk gibi görüyor ve öyle davranıyorlardı. Ama o sürekli gelişiyor, öğreniyordu. Birlik içinde bir arkadaş makinalı tüfek taşıyordu. Erkan, arkadaşa "birgün o silahı elinden alacağım" dedi. Makinalı taşıyan arkadaş da "Sen daha çocuksun, hem ben silahı sana vermem, Partiye söyle sana küçük bir makinalı göndersin" diye takılınca, Erkan kendinden emin bir şekilde "ben bunun daha büyüğünü BKC'yi taşıyacağım. Belki de uçaksavar taşırım" demişti. Birlik faaliyet alanından tekrar ana birliğin yanına dönerken, yine Erkanların köyüne uğramıştı. Erkan köylerine uğramamaları için komutana çok yalvarmıştı, ama başarılı olamamıştı. Ailesi Erkan'ı almak için yine binbir türlü yola başvuruyordu. Fakat Erkan da aynı kararlılığını sürdürüyordu. O tüm zorluklara karşı koyabilirdi. Karşı koymayacağı bir tek şey vardı. O da Partinin kararlarıydı.

Birlik ana birliğin yanına döndüğünde Erkan'ın geri gönderilmesi kararı alınmıştı. Erkan bu duruma çok üzülmüştü. Erkan, gerillaya katıldıktan yaklaşık onbeş gün sonra geri gönderildi. Birlik Erkan'ı uğurlarken bütün gerillaların tek tek boyunlarına sarılarak veda etti. "Bir gün mutlaka gelip silahımı alacağım. O zaman gönderseniz de geri dönmeyeceğim. Parti bana hangi görevi verirse versin yapacağım. Yaşımın küçük olduğunu söylüyorsunuz. Önemli olan yaş değil, savaşıp savaşmamaktır. Ben savaşmak istiyorum ve birgün mutlaka geri geleceğim" demişti ayrılırken. Arkasından da akan gözyaşlarını silerek birlikten ayrılmıştı.

Ayrıldıktan sonra babası Erkan'ı yine İstanbul'a göndermişti. Fakat Erkan yine uzun süre geçmeden Dersim'e geri dönmüştü. Ve düşman tarafından gözaltına alınmıştı. Gözaltında bir gün tutulup serbest bırakılmıştı. Gözaltından çıktıktan sonra tekrar İstanbul'a gönderilmişti. l996 yılı Ağustos ayı içinde Erkan son defa olarak Dersim'e geri döndü. Gelir gelmez de gerillaları arayıp buldu. Erkan'ın gidişi gibi gelişi de etkileyici olmuştu. Gerillaya katıldığı gün, "size geleceğimi söylemiştim. Bakın geldim işte. Hem de daha kararlı bir şekilde savaşmaya geldim. Benim, şehitlerimizin hesabını sormaya yeminim var" diyerek kararlılığını birkez daha dile getirmişti.

Erkan'ın gerillaya katıldığını gören bazı köylüler "sen yine mi geldin, hani seni geri göndermişlerdi. Sen daha çocuksun, savaşmayı nerden bilirsin?" diyorlardı. Erkan köylülerin söylediklerine "benim yaşım küçük falan değil, atölyelerde, tarlalarda çalışırken kimse çocuk olduğumu söylemiyor. Ama gerillaya katılırken bana çocuk diyorsunuz. Ben nasılki alınterimle çalışıp para kazanabiliyorsam, pekala bu yaşta savaşmayı da bilirim" diye karşılık veriyordu.

Erkan, gerillaya ikinci defa katıldığında da yine eski ismini almıştı. Ailesi onun tekrardan gerillaya katılmasını iyi karşılamamışlardı. Erkan bu duruma oldukça üzülüyordu. Birgün Erkan'ın da içinde bulunduğu gerilla birliğinin gittiği bir köye annesi de gitmişti. Erkan'ı geri götürmek için yalvarmış, ama sonuç alamamıştı. En son gerillalara "sizden çekiniyor, yalnız konuştuğum zaman ikna olur" deyince, gerillalar bu sözün gerçeği yansıtmadığını bilmelerine rağmen, annenin de kafasında bir kuşku kalmaması için ayrı konuşmalarına izin vermişlerdi. Erkan bu görüşmeyi her ne kadar kabul etmek istemese de yoldaşlarının zorlamasıyla annesiyle tek başına görüşmüştü. Ayrı odaya geçtikleri için annesinin ne söylediği anlaşılmasa da, Erkan'ın konuşmaları gerillaların kaldığı odaya kadar geliyordu. Erkan annesine, "niye böyle şeyleri çevrede söylüyorsunuz? Kimse beni zorla götürmedi. Ben size beni engelleyemezsiniz demiştim. Ben Partime güveniyorum, devrimin zaferine inanıyorum ve bunun için savaşacağım" diyerek annesine konuşuyordu. Görüşme çok uzun sürmemişti. Erkan öfkeyle kapıyı çarparak dışarı çıkmıştı. Erkan'ın bu kararlılığını gören annesi de bir daha sesini çıkartamamıştı.

General Cem'in (Erkan Dilsiz) çok uzun bir gerilla yaşantısı olmadı. 1996 Kasım'ında iki yoldaşıyla birlikte Çemişgezek bölgesinde faaliyet yürütüyorlardı. Paşacık (Üskex) köyüne yakın bahçelerde konaklamışlardı. Sabah olunca Kadir Güven (Kemal), Devrim Aslan Güler (Murat) ve General Cem kuşatıldıklarını fark ederek bulundukları yerde çatışmak için mevzilenmişlerdi. Düşmanla saatler süren bir çatışma sonucu Kadir ve D. Aslan Güler şehit düşünce, General Cem çatışmayı tek başına sürdürmüştü. Köylüler an be an çatışmayı izlemişlerdi. Bir an gerillalardan ses kesilince çatışmayı yöneten yüzbaşı mevzilendiği taşın arkasından çıkarak, "geberdiler... girip cesetlerini alalım" diyerek ayağa kalkınca, General Cem yüzbaşının alnının ortasından vurmuştu. Tek başına kalan General Cem ile başedemeyen düşman iyice azgınlaşmış, son çare olarak "gel TC adaletine teslim ol, sana birşey yapmayacağız, asker sözü" diye çağrı yapmıştı. Buna karşılık General Cem, Parti-Cephe geleneklerinden aldığı güçle "Siz gelin Parti-Cephe'nin adaletine teslim olun. Size birşey yapmayacağız, hem de Parti-Cephe sözü" diyerek düşman karşısındaki kararlılığını birkez daha haykırmıştır.

Hava kararmak üzereyken General Cem, aldığı yaralara aldırmadan yoldaşlarının silahını alarak kendi silahıyla beraber düşmanın eline geçmesin diye toprağa gömmüştü. (X) Şehit düşmeden önce de yanındaki taşa kanıyla DHKP-C-SPB yazarak yoldaşlarına büyük bir miras bırakmıştı. Gerillalar General Cem ve yoldaşlarını bu büyük direnişini aynı gece çatışma alanına giden TKP(ML) gerillalarından öğrenmişlerdi. Köylüler ise çatışma alanına oldukça yakın olduklarından çatışmaya baştan sona tanık olmuşlar ve General Cem'in direnişine hayran kalmışlardı.

Bir köylü "ilk defa böyle bir çatışma gördüm ve gururlandım. Son mermilerine kadar çatıştılar, öldüler. Ben o zaman onların halk için savaştıklarına daha çok inandım" diyerek duygularını dile getirmişti. General Cem kısa yaşamına çok şey sığdırmıştı ve ardından kocaman bir direniş bırakarak şehit düşmüştü.

 

(X) -General Cem'in gömdüğü bu silahları daha sonra çatışma alanında araştırma yapan TKP(ML) savaşçıları bulmuş ve Cephe gerillalarına teslim etmişlerdi.

 

(Bu anlatım Malatya Hapishanesi DHKP-C tutsaklarının çıkardığı kültür sanat dergisi BAŞAKın 34. sayısında yeralmıştır.)

 

***

 

Teyzesi anlatıyor:

“Rüyasında dahi gerillayı sayıklardı.”

 

Hep gerilla olmak isterdi. Bundan önce de bir kaç kez gerillaya gitmişti. Oradakiler yaşı küçük diye geri göndermişler. Ben de yanıma getirdim. Küçüksün daha, gitme dedim. Ama öyle hırslıydı ki, gerilla der başka bir şey demezdi. Rüyasında dahi gerillayı sayıklardı. Hep 'Dersim'i bitiremeyecekler, biz bitmeyeceğiz. Bu yol bizim yolumuzdur. Bu yoldan dönmeyiz' derdi. Abisi gerillaydı. Onu vurduklarında mezarının başında bağırmıştı. 'Hesabınızı soracağız. Ben de geleceğim yanına' diye. Fazla tutamadım yanımda, yine gitti. Gerillayı görmeden yapamazdı. Allah belalarını versin. Öldürdüler Erkan'ımı. Unutmasınlar bunu onların yanına bırakmayacağız. Hiçbir zaman bizi yıkamayacaklar. Hiçbir zaman bu yoldan dönmeyeceğiz. Başımız diktir. Bunlar bitecek diyorlar, ama biz bitmeyiz. Yarımız ölsekte, yarımız yine savaşacağız. Kendileri bitecek. Gün gelecek yaptıklarının hesabını verecekler.

 

(Bu anlatım, Halk için Kurtuluş dergisinin 8 Kasım 1997 tarihli 54. sayısında yayınlanmıştır.)

 

***

 

Bir yoldaşı anlatıyor:

 

Kemal abiyle birlikte şehit düşen iki yoldaşımızdan biri olan Erkan DİLSİZ, daha 16 yaşındaydı. Yani çocuk yaşta denilecek küçük bir savaşçıydı. Biz ona "General Cem" derdik. Bizim çocuk generallerimizden biriydi O. Şehit düştüğü çatışmadaki tavrı ölüm karşısındaki korkusuzluğu, cesareti ile, düşmanı ağlatacak kadar yüreği büyük bir çocuk generalimizdi. Belki yaşı küçük, fiziki çok güçlü değildi. Ama bunlar savaşmak için onun önünde engel olmamıştı. Saatlerce mevziden mevziiye koşup, teslim olmayacağını haykırmış, düşmanı aciz bir duruma sokmuştu. Yanındaki iki yoldaşı şehit düştükten sonra, silahlarını alarak yeri kazıp saklamıştı. Kendisi de kahramanca çarpışıp ölümsüzleşti.

 

 

Geri