Erkan AKÇALI'yı Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

                                                         

 

Bir yoldaşı anlatıyor:

Can Dost;

 

Şehit haberinizi tutsaklık koşullarında öğrendim. En çok sevdiklerimle beraber bizden önce göğüslediniz ipi. Hem de öyle bir göğüslediniz ki oligarşinin uşak basını dahi direnişinizi hayretler içinde yazıyordu.

Haber aldıktan sonra seninle yaşadıklarımız bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyor. Senin çalışkanlığın, disiplinin insanlarla hemen kaynaşman, sıcaklığın ve ne olursa olsun ailemize açık ve samimi oluşun hepimize örnek olacak yönlerindi. Önce gençlikte başlamıştın çalışmalara. Kısa bir süre sonra lisemizi toparlamayı başarmıştın. Bıkmadan usanmadan arkadaşlara tavır alışın önemini anlatıp duruyordun. Kendi sorunlarımıza sahip çıkmak zorundayız diyordun. Her halinden davaya bağlılık, fedakâr ve özverili olduğun göze çarpıyordu. Bitmez tükenmez coşkun insanları etkiliyor ve bizimle tavır alışlara dönüştürüyordun. Liseli gençlikte faaliyetler sürdürürken diğer yandan EHADKAD'da kültür sanat çalışmalarına katılıyor, tüm ciddiyetinle çalışmalara sarılıyordun. Aramıza katıldıktan kısa bir süre sona güzel özelliklerinle hem yoldaşlarımız arasında sevilip sayıldın hem de gittiğimiz insanların sevgisini kazandın.

Daha sonra dergimizin çalışanı oldun. Ve bir anda dergimizin bürosunun görüntüsü değişti. Temizliğinden, düzeninden gelen insanlarla sohbete kadar dergi satışından (sokakta) uzanabileceğimiz il, ilçe ve köylere kadar değişim hemen göze çarpıyordu.

Ailenin tek çocuğu olman ailenin sana daha çok itina ve bakımını getiriyordu. Ailen mücadeleden uzaklaşman için her türlü yöntemi deniyordu. Ama sen kararlılığınla onlara da net tavır alır, dönüştürmek için çaba harcıyordun. Ailenin işlerini yapıyor yardımcı oluyordun. Ve daha sonraki süreçte ailen değişmişti. Ve sen hiçbir zaman ailenle yaşadığın sorunları getirmez gülümseyerek anlatırdın onları, "halledeceğiz" derdin. En zorlu süreçlerde ortamı toparlamayı sağlar, dağınıklığı önlerdin.

Gerillalarımızın Dersim'de olduğunu öğrendiğinde artık tek hedefin vardı. Gerilla olmak. Ahmet, Mehmet, Halil İbrahim ve Nihat yoldaşlarımızın kırsala gidişlerinden sonra "gitmeliyim" diyor başka bir şey demiyordun. Tanıdık köylüleri yakalıyor, en küçük ayrıntıya kadar gerillalarımızı anlatmalarını istiyor, soru soruyordun. 23 Nisan 1993'te 12'lerin şehit düşmesiyle artık seni tutamaz olduk. "Yerlerini doldurmalıyız" diyordun. Bir süre sonra çok sevdiğin sevdalandığın dağlarımıza kavuştun.

Gerillada da kısa bir sürede sevilip sayılan olmuştun. Köylülerimizle de aynı ilişkileri yakalamıştın. Artık onların saygılı, sevgili sıcak Özgür'leri olmuştun. Her gittiğin köyde sıcaklığın, saygınlığınla hemen dikkatleri çekiyordun. Gerilla yaşamına çok çabuk uyum sağlamıştın. Tükenmez coşkun çalışkanlığın yoldaşlarının saygın ve sevgin en zorlu anlarda dahi hiç yüzünden eksik etmediğin sıcak tebessümün vb. yönlerinle anlatırlardı bize yoldaşlar. Yukarıda (kırda) bir yoldaşımız düşüncelere dalsa hemen yanı başında seni görür, "neyin var yoldaş" deyip yardımcı olmaya çalışır, tüm çabanla dalgınlıktan sıyırırmışsın yoldaşları. Böyle anlatıyordu yoldaşlarımızdan biri seni. İşlerimizi bitirdikten sonra güzel sesinle başlarmışsın türkülerimize ve halaylarımıza. Diğer bir yoldaşımız "neşe kaynağımız" diyordu senin için. Evet, yoldaş sen neşe kaynağımızdın. En zorlu dönemlerde bile davaya bağlılığın, yoldaşlarımıza güvenin, önderimize büyük sevgin, bağlılığın ve devrime olan inancınla "halledeceğiz" der, sıcak tebessümünü, esprilerini hiç eksik etmezdin.

Çok sevdiğin yoldaşların Nihat, Mehmet ve Ahmet'le ipi göğüslediniz. Onlarla şehit düşmek istediğimizi seninle ve Aydınla söylerdik hep. Ama sen en şanslılarımızdın. Onlarla girdin ölümsüzlüğün koynuna. Direnişiniz ayrı bir destan, ayrı bir gurur kaynağı, ayrı bir güzellik. Sizi kıskandım, size imrendim dost. Sevdalısı olduğumuz Dersim Dağları'nda umudu daha da büyüterek sizlere layık olacağız. Kavga yürek ister, ama yürek de gülüm dağları, dağları... Siz rahat uyuyun, gözünüz arkada kalmasın, gözleri çelik yalımlı onlarca yiğit dolacaklar Dersim'e. Kemal, Ahmet, Mehmet, Nihat, Mikail, Erkan, Hüsniye, Şenay ve Gülseren olarak dolacaklar Dersim'e. Su verecekler kavganın toprağına. Çapa vuracaklar. Gelin görün o zaman buraları, her özlem bir kırlangıç, her selam üveyik olacak. Uçacak Karadenize, Tokat'a, Sivas'a, Ege'ye, uçacak Toroslarla. İşiten kulak, gören göz, hisseden yürek katılacak özgürlük savaşına. İşte o zaman haydutları ter basacak kan uykularda. Yok ettikleri her beden karşılarına çıkacak köşe başlarında. Dize gelecek aman dileyecekler. Bağışlamak mı asla. Nasıl unuturuz canımızdan kopardıkları canları. İşte o zaman merhaba diyeceğiz sizlere, günün şafağındaki kızıllığa karşı.

 

***

 

Bir yoldaşı anlatıyor:

 

YÜREĞİ EZGİLİ ATANA... ERKAN'A,

 

O, kayaları parçalayan hırçınlıkta akan bir ırmaktır. O, parçalanmaz, aşılmaz, yalçın, kurşuni bir kaya kadar sağlamdır. O, yüreğini Dersim dağlarının doruklarında esen rüzgârlarla çelikleştirmiştir ki söküp alamadılar.

Ama Onun yüreği hep ezgili atar. Dilinden sözler ezgili, sevdalı bir ıslıkla çıkar. Uzar gider bu ıslık, tarihler öncesine ve sonrasına

Öyle bir ezgidir ki, hamuru kavga mayasıyla yoğrulduğundan soluksuzca dağlar aşar; başka dağlardaki, şehirlerdeki yoldaşlarına ulaşır. Yalar geçer nice deli yüreği, yürekleri Dersim, Dersim kokar... Su içtiği tastan su içmek ister susayan milyonlar... Dalıp gittiği doruklara bir de onun gözleriyle bakmak isterler.

İki gün önce 18 Mayıs'tı yoldaş. 18 Mayıs, seni tanıdığım tarihtir. İlk girdiğim devrimci ortam olmasından ve seni tanıdığımdan değerlidir benim için. Sen belki yine hatırlamazsın beni; son görüşmemizde hatırlamakta zorluk çektiğin gibi.

O gün üniversitede kurulacak öğrenci derneği için Üniversiteliler-Liseliler olarak bir araya gelmiştik. Önce İbrahim KAYPAKKAYA için saygı duruşunda bulunulmuş, ardından bir yoldaşımızla birlikte "İşkencenin Güncesi adlı bir oyun sergilemiştiniz bizlere. Siyah göz bantları vardı gözlerinizde rol gereği. Fakat başınız direnmenin onuruyla dik ve mağrur, sesiniz yaşamı ve kavgayı savunmanın, uğruna öleceğinizin gururuyla gür ve tok. Her bir replik, senin sesinle delip geçiyor onlarca yüreği. Ürperiyor bedenler. Oyunun yarattığı etki büyük, uzun uzun alkışlıyoruz sizleri. Sonra geçtin halayın başına, sesin dağlara ulaşsın istiyorsun ki halaydaki herkesin sesini bastırıyor.

Uzunca bir zaman sonra seninle bir düğünde karşılaştık. Yine halay başında sen. Ve salon senin "Omuzdan tutun beni..." diyen sesinle yankılanıyor.

Sonra, Mücadele Bürosunda muhabir olarak gördüm. Kısa bir andı. Gülümseyerek beni karşılamış, o kısacık anlara dahi yoldaş sıcaklığın, sevginle çok şey katmıştın.

Sonra altı demir çubuk, bir kalın camdan oluşan görüş kabininden ıslığınla şehit düştüğünü öğrendim... Havalandırmaya çıktık, alınlarımızda Parti-Cephe amblemli bantlarımızla;

 

"Omuzdan tuttuk seni

Halaya kattık seni

Yaşıyorsun ölmedin

Dosta anlattık seni"

...

Ulaşsın istedik sesimiz dağlara... Halay başında yine sen vardın.

Şavaşanlar, savaşın sanatını da icra ederler. Kimi zaman Kleş gitara, flüte, bağlamaya döner onların ellerinde. VE ONLAR SAVAŞÇIDIRLAR; türkülere çöreklenen acıyı yok etmek içindir "KINALI KEKLİK"leri öttürmeleri.

Erkan yoldaş, 6 Aralık günü sesini, ıslığını katarak Kınalı kekliklerin Ta... Ta... Ta...sına görkemli bir orkestrada ezgileşti.

 

***

 

Bir gerilla yoldaşı anlatıyor:

 

Sosyal ve sanatsal yanını geliştirmiş bir yoldaşımızdı. Verdiği savaşı da bir sanat inceliğiyle işleme yeteneğine de sahip olmuştu. Neşeli, esprili, hoş sohbet ve insanlarla çabuk diyalog kuran özelliğiyle faaliyetlerimizde oldukça etkindi. Onun bu yönü müfrezemizde "Komün" görevini almasını da sağlamıştı. Komüncülerimizin en görevlerinden birisi, köylere girdiğimizde her eve uğrayarak herkesten verebileceği kadar olan yiyeceği almaktı. Bu görev aynı zamanda böylesi bir vesileyle iyi bir propaganda ve ajitasyon aracı haline de geliyordu. Özgür yoldaşımızın sıcak, sempatik kişiliği ve yeteneği bu görevinde hakkıyla yapmasını da sağladığından sayısız faydalar sağlamaktaydı. Komünde görevlendirilirken yalnızca bu niteliklere sahip olmasıyla değildi, aynı zamanda ve daha güzeli paylaşım ruhunu içselleştirmiş olmasıydı. Öyle ki, yoldaşımız girdiği evlerde yapmış olduğu sohbeti sırasında ev sahibinin kendisine ikramını "Yoldaşlarımdan ayrı bir şey yiyemem" diyerek ya bu ikramı komünün içine koyar ya da uygun bir dille ikramı geri iade ederdi. Ondaki bu davranış ise ona olan güveni güçlendirmeye yetiyordu.

Şehit düşen yoldaşlarımızı türkülerde de ölümsüzleştirmeye Çalaxane' deki 12 yoldaşımızın şehit düşmesiyle başladı. “Şu Dersimin Dağları” türküsünün hazırlanışında yoğun çabasının yanında yine Arasor ve yine Çalaxane şehitlerimiz için de benzer çalışmalarıyla birliğimiz içerisinde değişik bir etkinliğin öncülüğünü de yaparak sanatsal faaliyetleri savaşımızın bir parçası haline getirmiştir.

Özellikle kamp yerinde canlılığımızın kaynağıydı. Birlikte türkülerimizin ve birlikte halaya durmamızın başını çekerdi hep.

Bir an önce iradi eylemliliklere geçebilmenin sabırsızlığı içerisinde olan yoldaşımız da 4 Mayıs'ta Çalaxane'de düşman yönelmesine karşı girdikleri çatışmada, biriktirdiği kini ve hesap sorma hırsıyla düşmana vuranlardan biriydi.

 

 

***

 

Bir yoldaşı anlatıyor:

 

“Şehit düşen yoldaşlarımız için türküler söylerdi.

Şimdi biz de onun için savaş türküleri söylüyoruz.”

 

Onu okul zamanlarında Mücadele muhabiriyken tanıdım. İlk tanışmamızda kişiliği hemen kendini göstermişti. Büroya gelenlere birşeyler öğretmeye, aynı zamanda onlardan öğrenmeye çalışırdı. Halkla iç içeydi. Onların sorunlarını öğrenip, çözüm bulmak için ev ev dolaşırdı. Bu sorunları gazetelerde yayınlatmaya çalışıyordu.

Vehbi Melek şehit düştüğünde cenaze için Hozat'a gitmiş, oradaki subayın ismini, polislerin yaka numaralarını alarak eline yazmıştı. Birkaç saat sonra gözaltına alındığında ellerini kelepçelerken polisler bu numaraları görmüşler ve silmişlerdi. O zaman onlara "elimden silebilirsiniz ama kafamdan asla" diye cevap vermişti.

Grup Yorum'un Elazığ'da konseri vardı. Polisler kimliksiz diye kapıdan birini içeriye sokmuyorlardı. Erkan kapıya gelerek "biz buradayken kimse misafirlerimizi rahatsız edemez" demişti polislere. Poliste "neyse, seninle büronun önünde görüşürüz" dediğinde polisi kolundan tutup dışarıya atarak "elinden geleni yap, bunun da hesabını biz sorarız" demişti.

Dağlara, gerillaya özlemini her yerde söylüyordu. "Şu Dersim'in dağlarının her yerini gezeceğim. Buralar bizimdir, buralar nice yoldaşlarımızı bağrında saklamıştır. Mutlaka düşmanı bu dağlarda kurşun yağmuruna tutacağız" diyerek özlemini dile getiriyordu. Her konuşmasının başı gerilla ve dağlardı.

Şehit düşen yoldaşlarımız için türküler söylerdi. Şimdi biz de onun için savaş türküleri söylüyoruz.

 

***

 

Bir arkadaşı Erkan Akçalı'yı anlatıyor:

"Bıraktığınız bayrağı biz taşıyacağız"

 

O güzel insanı Elazığ Mücadele gazetesinde çalıştığı zaman tanımıştım. Neşeli, coşkulu, sevgi dolu bir insandı. Sürekli okur, çevresindeki insanlara bir şeyler vermeye çalışırdı. Gazeteye her gelen misafir ondan etkilenirdi.

En güzel yönü ve bizlere kazandırdığı, disiplinli oluşuydu. Planlı hareket ederdi. Elazığ sokakları tıpkı Ahmet Güder, Mehmet Ali Öztürk, Halil ibrahim Ekicibil gibi O'nun da büyük izlerini taşıyor. Ailesinin tek çocuğuydu. Ve bu yüzden ailesinin Üzerindeki baskısı yoğundu. Ama aile sorunlarını mücadelesine hiçbir zaman yansıtmazdı.

İlk mücadeleyle tanıştığım zamanlar benim de aile sorunlarım başlamıştı. Bu sorunları aşmamda Erkan yoldaşın büyük rolü vardır. Onun sayesinde duygusallığı atıp savaşın, kavganın gerçekliğini kavramıştım.

Aileler onu çok severdi. Gittiği her evde hiç durmaz bir şeyler anlatırdı. Va da kalkıp analara işlerinde yardımcı olurdu. Onun dağlara olan özlemi büyüktü.

Dersim'den gelen olsa, hemen kenara çeker gerillaları sorardı. Ve onlardan haber aldığında sevinir, gülerdi. Özlemini duyduğu dağlara güle oynaya gitmişti. Köylerden gelen insanlar onu anlatır, Özgür'ün (Erkan) sıcaklığından, o güzel sesinden ve çalışkanlığından bahsederlerdi.

Ve ben hep o yoldaşımla şehirde olduğu gibi kırlarda da aynı cephede savaşmak isterdim.

Ama erken düştün Erkan yoldaş. Sınıf kinimiz daha da bilenmiş olarak, bıraktığınız şanlı bayrağı biz taşıyacağız.

 

Geri