Ekrem
Akın SAVAŞ'ı Yakınları, Yoldaşları
Anlatıyor:
Ekrem
Akın’la İlgili Kurtuluş Dergisi’nde Yayınlanan Bir Yazı:
MUTLULUK
MÜCADELENİN KENDİSİNDE...
Ekrem deyince
herkesin ilk hatırladığı şeyler ya onun çok hareketli ve enerjik oluşu ya da sürekli
yaşadığı zorluklar, olanaksızlıklar karşısındaki tutumudur. Birinci özelliği
ile yerinde duramayan bir devrimcidir. İkinci özelliği ise ona ilişkin anlatımların
çok büyük bölümünü oluşturur; parası olmadığı için kah
Çapa’dan Avcılar’a yürüyerek gider Ekrem. Banliyö trenlerinin değişmez
kaçak yolcusudur o. Geceleri evsiz kalındığında hangi inşaatlarda kalınabileceğini
de iyi bilir...
Şimdi
bu iki açıdan bakalım Ekrem’e.
Hareketli, dinamik, enerjik...
Peki ne var bunun kökeninde? Bu dinanizmin
kökeninde mücadeleci bir kişilik, korkusuz bir devrimcilik, hırs ve iddia vardır.
89-90
öğretim yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine girdiğinde
birilerinin gelip kendisiyle ilişki kurmasını beklemez, hemen DEV-GENÇ’lileri bulur. Boykot, form, gösteri, bildiri dağıtmak;
hangi tür iş olursa olsun onun “katılmamak” değil, katılmak için bir gerekçesi
vardır. İlk zamanlar onu şu ya da bu eylemin dışında tutmak isteyen yöneticilerine
söyleyecek bir şeyi olur mutlaka. Kısa sürede gelişir... Aslında soruyu
tersinden de sorabiliriz; zaman zaman mücadele ve
örgütlülük içinde allahından bezmiş, yorgun, her işi bir kaplumbağa hızıyla
yapan insanlar görürüz. Bu tembelliğin kökeninde ne var? Her iki sorunun da cevabı,
yapılacak en küçük işin bile devrim için önemli olduğunu bilmek, yapılan her
işin devrimcinin gelişiminde mutlaka bir rolü olduğunu kavramak ve bunlara
uygun davranıp, davranmamaktır. Devrimi yapmak için de, devrime daha büyük
katkılar sunan bir devrimci olabilmek için de bir iddia ve hırs olmalıdır.
Düzene duyduğumuz öfke, halkımızın,
yoldaşlarımızın katledilmesinden duyduğumuz acı, devrimi ve devrimciliğimizi geliştirmek için bir hırsa
dönüşmelidir. Böyle bir hırsa dönüşmeyen öfke ya da acı bir devrimcinin değil, sıradan bir insanın duyduğu öfkeden,
acıdan farksızdır. Hiçbir sonuç yaratmaz. Öfkelendiğinizle ve duyduğunuz acıyla
kalırsınız. İşte Ekrem bu hırsı taşıdığı için hareketlidir, dinamiktir,
enerjiktir. Ve işte bunun için parasızlık da, evsizlik de onun için asla sorun
olmaz. O bunlardan dolayı asla mızmızlanmaz.
Hemen
bu noktada sorunun bir diğer yanına da bakabiliriz. Niye bu kadar olanaksızlıkla karşı karşıya kalınmıştır ya da kalınmaktadır?
Tek
başına Ekrem açısından bakıldığında aslında böyle bir şey yaşamaması gerek diye
düşünüyorsunuz. Çünkü örneğin onunla ilgili anlatımlarda şu tip vurgulara da
sıkça rastlamak mümkündür: “Sabırla
insanlara devrimci mücadeleyi anlatır ve mutlaka da ikna ederdi.”
Ancak
burada sorun kitle çalışması konusunda yeterli sabrın gösterilmemesi, bunun
için gerekli zamanın ayrılmaması ya da bu konuda planlı, programlı çalışılmamasıdır.
Elbette mücadelenin, örgütlülüğümüzün dolayısıyla kitle ilişkilerinin en
gelişkin olduğu dönemde bile böylesi yokluklar, olanaksızlıklar olacaktır. O
zaman da inşaatlarda yatılacak, kilometrelerce yollar yayan yürünecek, belki günlerce
doğru, dürüst yemek bile bulunamayacaktır. Bir devrimci elbette her dönem
böylesi koşullara hazır olmak, dahası böylesi
koşullarda da faaliyetlerini aksatmaksızın yürütebilecek irade ve yaratıcılığa
sahip olmak durumundadır. Ama bu bir yana bu tip şeyleri asgariye indirmenin de
mümkün olduğunu, bunun yolunun
sabırlı ve planlı bir kitle çalışmasından geçtiğini bilmeliyiz. Kitle çalışmasının gelişmesi olanaksızlıkların,
bu olanaksızlıklardan dolayı gördüğümüz zararların asgariye indirilmesi demektir. Hem tek tek
yoldaşlarımız bunun çabasını göstermeli ve ama hem de bu yalnızca bireysel çabaya
bırakılmayıp birim olarak planlanıp hayata geçirilebilmelidir.
Elbette
dediğimiz gibi pek çok özel koşullar, olağanüstü durumlar olabilir, olacaktır.
Ama yine de her insanımız, her devrimci “bir devrimci şu kadar yüzbinlik,
şu kadar milyonluk bir kentte evsiz, olanaksız kalmaz, kalamaz, hareket için
gereken herhangi bir şeyin bulunamaması söz konusu olamaz” diye düşünmeli; ve böyle bir şey söz konusu oluyorsa sorunun,
eksikliğin bütünüyle bizde, bizim çalışma tarzımızda olduğunu
bilmelidir. Halkımız cömerttir. Halkımız kendisine gidildiğinde olanaklarını
sunar. Devrim için şu ya da bu ölçüde birşeylerini verebilecek
milyonlar ve milyonlar vardır. Alamıyorsak sorun bizdedir. Bizim çalışma
tarzımızdadır.
Ekrem’i
anlatan bir yazıda da şu satırlar okunuyor örneğin;
“Zorlukları alaya alması,
zorluklara rağmen gülmesi çok hoşumuza giderdi. Akşam yemeğinde önündeki
çorbayla alay ederek, zevkle yerdi. Oysa çok defa akşamları çorbadan başka birşey yiyemezdi.”
Çünkü,
Ekrem için, zevk, mutluluk, tat,
mücadelenin kendisindeydi. Ekrem’in yokluğun çorbasında duyduğu tad, inşaatların soğuğunda ve beton zemininde bulduğu rahatlık ve nerdeyse
onunla özdeşleşmiş olan yüzündeki güleçlik, mücadeleci kişiliğinin ürünüydü,
mutluluğu kavganın mutluluğuydu. Gençlik
için, gençliğin en güzel yanlarını, dinamizmini, atılganlığını, coşkusunu devrimcileştiren
bir örnek ve önderdir Ekrem. Gençlik onun dinanizmini
yaşatmalı ve ama onu şehit vermemize yol açan olanaksızlıkları asgariye indirmenin
yollarını da bulmalıdır. Genç yoldaşlarımız Ekrem Akın Savaş’ı, savaşın içinde böyle
yaşatabilirler.
(Bu yazı Kurtuluş dergisinin 24 Ağustos 1996 tarihli 4. Sayısının “Yoldaşlar
Bizi Aşın” köşesinde yayınlanmıştır.)