Eda
YÜKSEL'i Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:
Annesi Enise
Yüksel Anlatıyor:
Bir davaya inandıysa kimse onu caydıramazdı. Oraya
girebilmesi için de çok okumuştu. Okumayı çok severdi. Çok kitap okurdu. Onları
çok denemiştir, güvenmiştir. Ondan sonra karar vermiştir.
Eda evden ayrılırken çok ağladım. İkna etmeye
çalıştım. Buna rağmen o kadar sakin ve kendinden emindi ki. Bu kadar ağlayan insan
vardı, ama sakin bir şekilde ve kararlı bir şekilde gidiyorum dedi. Daha sonra
ablasına, "Tüm istediğim buydu,
böyle bir yerlere gelebilmekti, istediğim gerçekleşti" demiş. Bir kere
telefonda ablasıyla konuşmuş, "Çok
mutluyum, çok iyiyim" diyormuş.
Kızımın gerçekten mutlu olduğunu, rahat olduğunu,
inandığı ve sevdiği şeyi yaptığını biliyorum. İnsanlarla iç içe yaşadı. Ben
mesleğim nedeniyle birçok yerde bulundum. Bulunduğu tüm yerlerin özellikleri
onun kişiliğini oluşturdu. Şuradan çıkın, onu tanımayan insan yoktur. Eda'yı
çok severler. Hatta bunlardan birisi bana "Eda bizler için öldü." dedi.
Çocuklarla, büyüklerle çok iyi anlaşırdı. Yeni yeni öğreniyorum, başsağlığı için gelenlerden biri bana "Benim evimin projesini Eda para almadan
çizmişti." dedi. Hiç duymamıştım. Bazen birlikte dışarı çıktığımızda
kırk kişiyle selamlaşırdı. Hiç kimseye kaba davrandığını duymadım. Çocukken
bile hiçbir haksızlığa tahammül edemezdi. Çocukları çok severdi. Çingene
çocuklarını bayramda getirir, evde yedirir, içirir, onların kirlilerini de bana
temizletirdi. Elbiseleri küçültüp yaptırırdı. Ben Eda'nın arkasına bir sürü
çocuk takıp, eve getirdiği günleri bilirim. Birinin başını okşar, birine çiklet
verir, onları çok severdi.
Bir gün beraber oturuyorduk. Bir ev basılmıştı. Bir
tanesi yaralı olarak ele geçmişti. Çok sinirlenmişti. "Elinde silah varken, nasıl
teslim olur. Son kurşunu da kendine sıkmalıydı" dedi. Biz olayı duyduğumuzda
teslim olmayacağını biliyorduk. Onu orada kimse teslim, alamazdı. Böyle davranmasına
hiç şaşırmadık. Hele bazı kişilerin lüks içinde yaşıyorlar sözü beni çok rahatsız
etti. Ben kızımı iyi tanırım. En küçük lükse bile karşı çıkardı. Evine eşya
alınması gerekiyordu. Fazla para vermemek için Gölcük'e gidip eşya almıştık.
Çünkü orada ucuzdu. Şatafattan ve süsten hiç hoşlanmazdı. Onun için bir hırka,
bir lokma ekmek yeterdi. Burada yeni doğan bir çocuğa Eda ismini verdiler.
Mühendisler Odası'ndan bir arkadaşı
anlatıyor:
Eda'yla Mühendisler Odası'nda birlikte çalışıyorduk.
Bir gün lokalde otururken Eda alelacele yanımıza
geldi. Çok telaşlı bir hali vardı. Bir saat içinde bir derneğin yönetim kurulu
seçimine yedi kişiyi götürmesi gerekiyormuş. Biz de tam yedi kişiydik. Herkes
gitmeyi kabul etti. Ancak benim illegal ilişkilerim olmasından dolayı gitmem
sakıncalıydı. Bunu tabii Eda ve diğer arkadaşlar bilmiyorlardı. Ben de bu tür
yerlere gitmeye, kayıt olmaya hazır olmadığımı, çekindiğimi ifade ederek gitmemek
için bahaneler öne sürüyordum. Benim bu tavrım karşısında çok sinirlendi.
Sorumlu arkadaşla tartışmaya başladı. "Nasıl böyle bir sorumsuzluk yapar
muhakkak gelmeli" diyordu. O ısrarcılığı karşısında, hem çok zor durumda
kalmış hem de bu tavrını çok takdir etmiştim.
***
Bir mühendis arkadaşı anlatıyor:
Eda'yla bir gün demokrat insanların gidip geldiği
bir lokale gitmiş, insanlarla sohbet ediyorduk. Her
meslekten ve seviyeden insanlar vardı. Bu insanların içinde biri vardı ki
insanlar etrafına toplanmış alaycı bir şekilde konuşup gülüyorlardı. Eda bu
tabloyu görünce çok sinirlendi. Ve arkadaşın etrafındaki insanları tersledi.
Bunu neden yaptığının ayırdına varamadım. Daha sonra
nedenini sorduğumda Eda açıkladı: "O
insan çok genç yaşta cezaevine girmiş. Ve uzun süre kalmış biri. Ölüm Orucu sürecinde
direnişçilere yardım etmiş. Ancak ruh sağlığı bozuk. O
insan bizim devrim gazimizdir. Hiç kimsenin onunla dalga geçmesine izin vermem.
Şehitlerimizi sahiplendiğimiz gibi gazilerimize de saygı duyarız." demişti.
Eda'nın bu şekilde düşünmesi beni çok etkilemişti. O işte böyle mücadeleyi her
şeyiyle sahiplenen bir insandı.