Doğan
GENÇ'i Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:
Bir Yoldaşı Anlatıyor;
“DOĞAN GENÇ: Bitmez bir coşku”
Doğan'la ilk tanışmamız Elazığ'da bir düğünde
olmuştu. O gün bir yoldaşa düğün için geldiğimi, gelirse iyi olacağını
söylemiştim. Akşam düğün salonuna gittiğimde Doğan ile arkadaşın çoktan bir
masa bulup oturduğunu gördüm. Yakınımın düğünü olmasından dolayı akrabaların çoğunlukta
olduğu bir ortamdı. Gerek düğünden zevk almadığım, gerekse de arkadaşlarla
oturma isteğimden kaynaklı akrabaların oturduğu masalara gitmiyordum. Doğan ve
arkadaşı götürsem de ortamın hareketliliğinden dolayı tanışıp konuşamayacaklardı.
Orada suskun oturup düğünü izlemektense oturduğumuz yerde kalmayı tercih
etmiştim.
Ama sürekli bir şeylerden kaynaklı gidip gelen, bu
arada birçok masa dolaşmak zorunda kalan annemi gören Doğan ve arkadaş ailemin
oturduğu masaya geçmemizi teklif ettiler. Masadan kalkıp gittik. Doğan'la yeni
tanışmamızdan kaynaklı sıkılacağını düşünmüştüm. Ama ne kadar yanıldığımı az
sonra görecektim. Esprili, doğal özellikleriyle hemen çevresindekilerle
kaynaşmış, onlarla halay çekmiş ve kendini sevdirmişti.
Düğün bitiminde arkadaşların kalacakları yer yoktu.
Birlikte yengemin evine gittik. Yengem tek çocuğuyla kalıyordu. Eşi yurtdışına
gitmişti. Doğan yine o doğal, esprili haliyle davranıp yengemle yaşam
zorlukları hakkında, onun yaşadığı sıkıntılar hakkında bir konuşmaya başlamıştı
ki görmeliydiniz! Aralarından su sızmıyordu, adeta on yıllık dost gibi oluvermişlerdi.
O gece sabaha kadar sohbet etmiştik. Her ne konuda konuşursak konuşalım Doğan
sözü gerilla mücadelesine getiriyor ve konuyu sonuçlandırıyordu.
Onunla dağda karşılaştığımızda hiç şaşırmamıştım.
Meğer İstanbul'dan gerillaya katılmak için gelmiş. Tanıştığımızı hiç belli etmemişti
yoldaşlarımızın yanında. İlkeli ve kurallıydı. Halktan biri
gibi doğal, mütevazı ve yalın.
(...) Faaliyet yürüttüğümüz bir bölgeden ayrılma
vaktimiz gelmişti. Geçiş yapacağımız yer sarp kayalık ve ortasından nehir geçiyor.
Yola devam etmek için bir kayalıktan tutunup diğer tarafa geçeceğiz. Bir yere
geliyoruz. Kimimiz suya düşmemek için bir kayalıktan tutunup tırmanarak
geçiyoruz. Doğan'la birkaç yoldaş söz konusu yerden geçecekler. Fakat Doğan'ın
ayağı kayıp suya düştü. Hepimizin gözleri Doğan'ı arıyor suda. Bir anda
Doğan'ın silahı elinde sadece kolunu görüyoruz. Tüm vücudu suyun içinde fakat
silahı su üstünde adeta bizi selamlıyor. Bu olay onun silahına olan sevdasının
güzel bir örneğiydi. Ve Parti'nin malına verdiği değerin bir
ölçütü. Kendisine zarar verirdi ama Parti malına asla zarar vermezdi.
Köyüne gittiğimiz için nereli olduğu biliniyordu.
Köyünün adı Pilvenk olduğu için kendisine "Pilvenkli" derdik bazen. İstanbul'da kalmasına rağmen
köylü özelliklerini hiç yitirmemişti. Özelde, köyüne giderken köyünden bazı espriler
canlandırmak için şalvar giyiyor, şapka (köylünün taktığı) takardı. Komutana
"ben şalvarı seviyorum, onlarla dolaşayım" derdi. Bu espri değil!
Bunu gerçekten istiyor, bulduğu bir şalvarı zaman zaman
giyiyordu.
Gerilla kimliği içerisinde bitmez bir coşkuya sahipti.
Şehit haberini tutsaklık koşullarında aldım. Hain
düşman beş cana karşı, binlerce itiyle, onlarca ağır silahları, tanklarıyla
yürümüştü üstlerine. Çünkü çatışanlar beş değil beşyüz
değil milyon yürekliydi.
Kızıl şafağın coşkun habercileri değildir toprağa
gömülen. Devrimci inancın yarattığı gelenekle, bir köpek leşi gibi çürüyen düşman
bedenidir Yeşilyazı'da ölen. Unutmayacak, unutturmayacağız!...
***
Bir yoldaşı anlatıyor:
Bir kayalıktan tutunup diğer tarafa geçeceğiz. Bir
yere geliyoruz. Kimimiz suya düşmemek için bir kayalıktan tutunup tırmanarak
geçiyoruz. Doğan'la birkaç yoldaş söz konusu yerden geçecekler. Fakat Doğan'ın
ayağı kayıp suya düştü. Hepimizin gözleri Doğan'ı arıyor suda. Bir anda
Doğan'ın silahı su üstünde adeta bizi selamlıyor. Bu olay O'nun silahına olan
sevdasının güzel bir örneğiydi. Ve Parti'nin malına verdiği
değerin bir ölçütü. Kendisine zarar verirdi ama Parti malına asla zarar
vermezdi. Hele bu silahıysa...