Cengiz ÇALIKOPARAN'ı Yakınları, Yoldaşları

Anlatıyor:

 

 

Bir yoldaşı anlatıyor:

O HEP HIZLIYDI...

 

Cengiz, ailesinin iki çocuğundan biridir. Çocukluğu ve gençliği kendi deyimiyle hızlı geçer. Hızlı geçme konusu bir bakıma Cengiz'in tüm yaşamında öne çıkan en büyük özelliktir.

Hızlı yaşayıp genç ölmenin bir mahzuru yoktur onun için. Bol bol sigara ve çay içerek, çevresine de 'nispet' yaparak bunu anlatır durur.

Anne ve Babası ayrıldığından annesi ile İstanbul'a yerleşir. İstanbul Cihangir'de büyür esas olarak. Oranın bıçkın delikanlılarından biridir artık.

Yaşamının büyük bölümü arayış içinde geçer. Mahalle arkadaşları ile birlikte kendince örgüt kurmaya çalışır. İslamcı kesimlerle ilişki içine girer.

Yani kendi kafa dengi ve o anki koşullara göre ne düşünüyorsa onu yapmak için girişimlerde bulunur.

Daha sonra da bu arayışına son verecek ilişkiler yakalar. Gençlik alanında faaliyet yürüten arkadaşlarla tanışır. Bunların içinde İzmir-Seferihisar'da kaybedilen Neslihan Uslu da vardır.

Sonunda “kurmaya çalıştığı” örgütün var olduğunu görür. Bu konuyu kendisi her anlattığında "aradığımı buldum, bu örgüt zaten varmış" diyerek kahkahasını atar, o günleri sık sık anlatırdı.

Onun hızlılığı ve sabırsızlığı örgütlenme içerisinde de kendini gösterir. Gözükaralığı ve tereddütsüzlüğü ile yeraltı örgütlenmesinde istihdam edilir. Ölüm orucu şehidi Gülay Kavak'ın komutanlığında savaşçı olarak görevler alır.

Gülay'ın onda yeri ayrıdır. Her sözü edildiğinde gözleri parlar. Komutanı olduğunu gururla söyler.

6 Mart '93 yılında Gençlik operasyonunda gözaltına alınıp tutuklanır. Bayrampaşa Hapishanesi'ne konulur.

Hapishane onun için de okul görevi görür. Kendini eğitir. Sorar, araştırır. Kafasına birşey koydu mu, onu mutlaka yerine getirir. Onunla birlikte hapishanede kalan bir yoldaşının dediği gibi:

"Pratik, atak, tuttuğu işi sona erdirmeden, sonuç almadan kesinlikle bırakmazdı. Bir konu açıldığında enine boyuna tartışmayı sever, hatta kimi zamanlar bu durum geç vakitlere kadar sürerdi.

Mütevazidir aynı zamanda Cengiz. Tartıştığı bir konuda dayatmacı değildir. İkna olmuş ya da yanlışını görmüşse hemen tamam tamam der, güler ve alacağını alırdı. Ama ikna değilse tartışır ve bazen bir bakarsınız tüm koğuşa o tartışmayı yayarak ortalığı hareketlendirirdi."

Teknik işlere meraklıdır. Bu konuda özel olarak kendini eğitir. Teknolojik olarak yeni çıkan şeyleri takip eder, devrimin ihtiyaçlarına göre düşünür, kendince geliştirirdi.

'95 yılı 24 Kasım'ında direnişin kazanımı olarak yeni açılan Ümraniye Hapishanesi'ne sevk olanların içinde yeralır.

Ümraniye yeni bir mevzidir. Gittikleri günden itibaren yapılan anlaşmalara uymayan idare gerginlik yaratır. Hergün ayrı bir irade çatışmasıyla geçer.

13 Aralık direnişi yaşanır ve ardından 4 Ocak katliamı ve 4 tutsak katledilir. Cengiz ise bu saldırıdan ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılır. Şehit düştüğü haberleri bile gelir. Ancak Cengiz hızla kendini toparlar.

Çok sonraları kendisine "hayırdır diğer tarafa gidip hızla geri mi döndün" diye takılanlar bile olur.

Ümraniye Katliamı gazilerindendir artık. Onca kırık ve yaraya rağmen durumuyla ilgili espri yapanların başında yine kendisi gelir.

Uzun süre hastanede kalır. Sonra Bayrampaşa Devlet Hastanesi, oradan da Bayrampaşa Hapishanesi'ne geri döner.

İçeri girdiğinde kafası kolları ve birçok yeri kırıktır. Nefes alamadığı için boğazından bir delik açılmış ve oraya yerleştirilmiş bir boru yardımıyla nefes alıp vererek yaşamaktadır. Şen şakraktır Cengiz. Sigarasız-çaysız yapamaz. Kahkahaları herkesçe bilinir.

Yine bir yoldaşı anlatıyor;

"Sigara ve çay oldu mu değmeyin keyfine. Bir kahkaha attı mı, hele bir de kahkaha krizine girdi mi durdurabilene aşkolsun.

Her hareketi hızlıdır. Bir bakarsınız Cengiz hızla geliyor, sonra aklına birşey geliyor, olduğu yerde bir hızlı dönüşle aklına gelen ne ise ona yöneliyor."

Cengiz'in yaşamı böyledir.

Ümraniye sonrası Migren rahatsızlığı yaşamaya başlar. Bazı zamanlar 2 gün kıvranır durur ama kimseyi rahatsız etmemeye çalışır. Yatağında dizlerini kendine çeker, öyle yatar.

Kalktığında en stresli ve sıkıntılı olduğu anlardır. Kendine gelene kadar en ufak gürültü ve sesten rahatsızlık duyardı. Her ne kadar arkadaşlar dikkat etse de bazen dalgınlıkla, farkında olmadan gürültü yapıldığında kızdığı da olurdu. Ancak sonrasında sakinleşip telafi etmesini bilir.

Diğer bir özelliği de kar-kış demeden gömlekle dolaşmasıdır. Zorlama ve uyarılara rağmen kazak giydiği bile sayılı günlerdir.

Herkesin kabanla, montla dolaştığı ve üşüdüğü bir ortamda Cengiz tek bir gömlekle koca kışı geçirir.

"Mesela kışın ona kazak giydirmek ne mümkün. Güç-bela belki bir-iki hafta giymiştir ama o da incecik bir kazaktır" diye o halini anlatır bir yoldaşı.

Yazı işi onun için bir strestir. Yapmam demez ancak yazdığı yazıları beğenmez. Yeniden yeniden kaleme alır bazen saatlerce bir konu için düşünür, notlar çıkarır, kafa yorardı.

Bağlıdır Cengiz. Vefalı yanları vardır. Ümraniye sürecinde yine birçok direniş ve işgal içinde en önlerde yerini alır.

"Bir gün alt katta çalışmadayız. Şebekede mahkemecilere askerin saldırdığı haberini aldık. Cengiz o an rahatsızdı ve üst katta uzanmıştı. Biz şebekeye doğru fırladık. Bir baktım yanımda Cengiz, yalın ayak, elinde bir boruyla koşuyor."

Böyledir Cengiz. Saldırı anlarında öfkelidir, kinlidir. Gözü hiçbir şeyi görmez.

'96 yılında sağlığı nedeniyle çok istediği ölüm orucu ekiplerinde yer alamaz. Bu sefer mutlaka yerini alacaktır.

Gönüllülük toplantılarının, ölüm orucuyla ilgili duygu ve düşüncelerin paylaşıldığı sohbet toplantılarının en renklilerinden biridir. 1. ekiplerde görev alamayınca üzülür. Diğer hapishanelerin ekip isimleri de açıkklanınca üzüntüsü biraz daha artar. Çünkü komutanım dediği Gülay Kavak da Ümraniye 1. Ekip savaşçısı olarak bandını kuşanır. Bu üzüntüsü çok sürmez 2. ekiplerde görev alır.

Bant törenindeki duygularını bir yoldaşı şöyle anlatır:

"Cengiz'in adı anons edildiğinde yine hızlıydı. Coşkusu görülmeye değerdi. Kürsüye ilerledi. Andını içti ve bandını takıp alnını öptürdü.

Bize doğru döndü, konuşma yapacak. Cengiz hep doğaldır. Ne varsa onu söylerdi. Kendine has el kol hareketleri, mimikleri vardı. Bunları yaptı.

Bir-iki giriş denemesi yaptı. Tabi gülmeye "Ya ne diyem" gibi esprilerle hepimizi güldürdükten sonra

"Ümraniye'de söz kesip nişan yaptık, eh artık nikahı da kıyarız" demişti.

Evet Ümraniye'de nikahı kıyamamıştı, ölüme söz kesmiş bu sefer nikah yapacaktı. Erişmek istediği mertebe şehitliktir.

Ölüm Orucu'nda olmasına rağmen yine koşturur.

Aynı günlerde kendisine gelen bir hediye onu müthiş etkiler.

Hediye komutanı Gülay Kavak'tandır. Hediye de bir gömlektir. Bu gömleği hiç çıkarmaz ve soranlara gururlanarak "bu gömlek komutanımdan hediyedir" der.

19 Aralık gecesi ölüm orucunda olmasına rağmen yerinde duramaz. Sürekli hareket halindedir. Barikatların oraya gidip gelir.

Son anlara doğru tüm kitle havalandırmaya çıkıp mitralyöz marşını söyler. Cengiz'in gözleri namluları üzerlerine çevirmiş askerlerdedir.

O anı bir yoldaşı şöyle anlatır:

"Namlular mermi kustu, onlarca gaz bombası atıldı aynı anda havalandırmaya. Göz gözü görmez oldu. Yaralananlar oldu. Bir kısmımız tekrar içeriye çekildi, bir kısmımız havalandırmada kaldı. Havalandırmada kalanlar tekrar içeriye girmesinler diye tehdit ediyordu rütbeli bir it, "Vururuz" diyordu.

Cengiz yerinden kalkıp normal yürüyüşle koğuşa yöneldi. Askerin küfür etmesi üzerine yerden aldığı taşı fırlattı. "Vuracaksan vur ulan" diyordu. Her adımı cüretti. "Tehditleriniz sökmez adiler" diyordu her adımında.

Kapıdan içeri girdiği an mermiler sıkıldı. Ayaklarının dibine ateş edilmişti. Ancak Cengiz o mermilerin bedenine gelebileceğini de bilerek ve bunu kabullenerek şehitliği göze alarak kalkmıştı ayağa. O an vurulmadı ancak kısa bir süre sonra girdiği koğuşu rastgele tarayan düşmanın onlarca kurşunundan biri de Cengiz'i buldu.

Şehit düştüğünde üzerinde komutanın hediye ettiği gömlek vardı.

 

Geri