Çayan
GÜN'ü Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:
Bir yoldaşı anlatıyor:
Çayan yoldaşımız çalışkan, emekçi,
gözü kara bir yoldaşımızdı. Uzun yıllar gerilla özlemiyle yanıp tutuştu.
Gerilla onun için başkaydı,
hele de Dersim dağlarında olmak, bu toprakları arşınlamak en büyük
özlemiydi. Bunun için tüm emeğini, özverisini ve çabasını büyüterek hayalini kurduğu
dağlara, Dersim'e koştu. Artık o bir Cephe gerillasıydı ve tüm zorluklara göğüs
gerecek inanca, umuda sahipti.
Çayan uzun yıllar köyde yasadığı
için doğaya rahat uyum sağlıyordu. Bazen ona çok rahat yürüdüğü, koşarcasına
kayalıkları aştığı için “dağ̆ keçisi” diyorduk. Zazacayı
iyi bilir, Kürtçeyi anlardı. Onda ayrı bir özellik ise esprili ve samimi
olmasıydı.
Bir gün yemek hazırlığı
sonrası sofraya oturduk. O ara bir arkadaş̧ da Alevi geleneklerine göre yemek
duası okumasını istemişti. O da kırmadı ve şehit ailelerimizin de olduğu masada
duayı okudu. Sözleri aynı bir Alevi Dedesinin konuştuğu sözler gibiydi. Ve beni
çok şaşırtmıştı. Ve bir baktım şehit
ailelerimiz ve arkadaşlar masanın kenarını eliyle tutuyor. İçtenliği,
ezberi ve taklit yanı güçlüydü Çayan'ın. Onun "braye
delal, sekena bao, bıko, dereza
ve bra" diye hitapları, sözleri söylerken ki içtenliği
hala yanı başımızda. En çok da baharın bir an evvel gelmesini, ağaçların yaprak
vermesini bekliyordu. Kışı sevmiyordu. Halay çekmeyi, yöresel oyunları çok
severdi. Ovacık ilçesinde kurulan geleneksel folklor grubunun vazgeçilmez
oyuncusuydu. Dersim halkı Çayan'ı bu şekilde de bilir.
Bra Çayan, halayımızı çekmeye
ve o halaya yeni yeni savaşçılar eklemeye devam edeceğimizi çok iyi biliyorsun.
Bu bizim geleceğimiz, sizlere sözümüzdür biliyorsun. Onur ve sen artık umudun dağlardaki
harcısınız. Bu harçtan kocaman ve yenilmez bir kale kurup bu kalede ordular yetiştireceğiz.
Ve oligarşinin, emperyalizmin bu topraklardan sökülüp atılacağı günü getireceğiz.
Üç tarafı denizlerle kaplı olan vatanımızda o katil sürülerini, işbirlikçilerini
denizlere dökeceğiz.
Döktüklerimiz öyle tekneyle
gitmeyecek, her bir halk düşmanının cesetlerini Karadeniz'e, Akdeniz'e,
Marmara'ya ve Kürdistan'ın göllerine teker teker beyinlerini dağıtarak gömeceğiz.
Sana söz, sana yemin olsun
Çayan can. Hesabını misliyle soracağımız günler yakındır.
***
Çayan...
Bizim Çayan
Çayan
deyince şöyle bir dururum. Dudaklarıma takılı kalmış o yoldaşça gülüş,
gelip yerleşir yüzüme. Bizim Çayan, o kara gözleriyle sanki bana bakıyor. Ve o
hep muzip haliyle sesleniyor "Hakikat bacısı nasılsın?" diyor. Çayan
gülüyor; Çayan'ın gülüşü nasıldır bilir misiniz? Umuttur onun gülüşü,
cesarettir, sonsuz inançtır. Çayan'ca gülüş, tüm namlular üstüne döndüğünde,
bir kerpiç evin çatısından bakıp tüm dünyaya, o namluların ucuna takıp
gülüşleri, tüm kurşunları davet etmektir üstüne. Dolmuşken ağzı kurşunlarla
gene de ağız dolusu gülüş bırakmaktır, tarihe.
Umutsuzluk
yoktur Çayan'da. Ne o gözlerde ne de o coşkulu kahkahalarda. Çayan, bizim karaoğlan, Çayan Dersim dağlarının şahanı...
Çayan deyince bir de sonsuz güven gelir aklıma. Hani şu köhnemiş düzende
"Babana bile güvenme" derler ya, işte bizim Çayan şöyle eliyle bir
vurdu mu dağıtır bu lanet cümleyi. "Biz varız" der Çayan, biz varız
ve biz varsak sonsuz güven vardır. O, sadece söylemez hayata geçirirdi.
Yaşatarak öğretirdi. Ve yaşayarak öğrendiğimiz o mahallenin sokaklarını
adımlarken Çayan ve Onur'la polis bizi takip ediyordu. Daha sonra vedalaşıp
ayrıldım onlardan.
Ama
polis beni takip ediyordu hala. Gözaltına alacaklarını düşündüm, arkamı dönüp
bizimkilere baktım ama bizimkiler çoktan gözden kaybolmuşlardı. Ben de bari
sloganlarımı duyabilsinler diye adımlarımı yavaşlattım. Polis biraz daha takip
ettikten sonra gitti. Yani gözaltına alınmadım.
Ertesi
gün olanları onlara heyecanla anlatıyordum ki gene o gülüş karşımdaydı ve bu
kez yanına Onuru'da katmıştı. "Biliyoruz
olanları" dediler. Meğerse polisin arkamdan geldiğini görünce onlar da
orda saklanmışlar. Alınırsam koşup geleceklermiş, beni vermeyeceklermiş
polise. Sonra ben gözaltına alınmayınca onlar da devam etmişler yoluna. İşte
ben o vakit güvenin doruklarındaydım.
Bizimkiler,
o tarihinkiler gene kollamışlardı arkamızı. Onlar ki Sibel'in yoldaşları.
Sibel nasıl kolladıysa yoldaşlarını işte şimdi de adı Çayan, Onur olmuştu.
Bizimkiler, kimi zaman bir siperde, kimi zaman gözaltında, kimi zaman sokakta
kollar yoldaşlarını. Çünkü onlar, Bedreddin soyudur.
Duydu
Çayan, duydum yağarken üstüne dolu gibi kurşunlar sen yoldaşlarını korumuşsun
gene. Feda etmişsin kendini bizim karaoğlan. Senin o
fütursuz inancın yoldaş yaşatır. Kavgaya adam yetiştirir, devrime umut olur.
Duydum Onur, duydum. Dağdan bir ateş olup kopup gelmişsin, Günay ablamızın
silahını omuzlayıp, adımlamışsın adımladığımız o yolları, son kez ve sonsuza
dek.
Bizim
Çayan, bizim Onur. Sonsuz güven sol yanım. O çok sevdiğimiz şarkıyı söylüyoruz
Çayan, "Mahsus Mahal derler kaldım zindanda, kalırım kalırım
dostlar yandadır... Ölürüm, ölürüm kardeş aklım sendedir..." Şimdi bu
türküleri ay ışığında yakıp, güneşe öptürüyorum. Bizim Çayan, bizim Onur voltadan göğe yükselen türküdür artık. Onlar bu devrim
kervanında sonsuz, Dersim dağlarında şahandırlar.
Sonsuzluklarınız muştu olsun bizimkilere.
***
Cihana Sığmayan Çayan’a…
sokaklar,
meydanlar,
kentler ne ki
cihana,
cihana sığmaz
bizim umudumuz
ki gün kadar aydınlıktır…
ve özlemimiz,
öfkemiz kadar büyüktür zalime
özgür vatana özlemimiz
çağırır bizi doruklara
bundandır
çayan olup dağlara çıkışımız…
şen bir kahkaha,
bir nüktedan sohbet,
Zazaca bir türkü canciğerden
ve yaşayan engin olup
adalet için,
kurtuluşu için halkın
yaslanıp da onura
dağlara çıkışımız bundandır…
dağlar,
şimdi daha asidir
şimdi daha umutlu…
ve şimdiden muzafferdir
ki çayanın kanı Kızıldere’ye karışır…
(7 Nisan 2016)
***
DHKC Gerilla Dergisinin, Dersim
Halkıyla, DHKC Gerillaları Onur Polat Ve Çayan Gün İçin Yaptıkları Röportaj:
DHKC Gerilla: DHKC Gerillaları 30 Mart
2016 günü, Mahirlerin Kızıldere Direnişini yaratarak ölümsüzleştiği gün,
Dersim'de Valilik Binası'nı bastı. Bu eylemi duyduğunuzda ilk hissettiğiniz
neler oldu?
Z.
Abla: Eylemi durakta duydum. Durakta karşılaştığım bir arkadaş bir şehidimizin
olduğunu söyledi. Şehidimizin Dersim'de şehit düştüğünü söyledi. Bir zaman
sonra ismini öğrendim. Haberlerde gördüm bunu. Resmini görünce çok şaşırdım.
Tanıdığım Onur'dan biraz farklı geldi bana. Bunun yanında insan ölüme giderken
güler mi, nasıl bu kadar mutlu olabilir diye düşündüm.
Adı
gibi Onurluca şehit düştü dedim. Sonra, eyleme nasıl gittiğini düşündüm.
Karşılaştığı zorlukları, cesareti, kararlılığı, netliği... Tam 30 Mart tarihine
yakışır bir eylemdi. Bunun için Parti-Cephe'mizle, Onur'la bir kez daha gurur
duydum.
A.
Abi: Eylem Dersim’de ilkti. Bir Zilan vardı, bir de
Onur var artık. O kadar büyük bir eylem.
V.
Dayı: Fedaydı. Onur gitti feda eylemi yaptı. Dersim’de Valiliğin ötesi yok. En
büyük yeri vurdu.
DHKC Gerilla: Valilik binasını basan feda
ruhunu kuşanarak ölümsüzleşen Onur Polat'ı tanıyor muydunuz? Sizi en çok
etkileyen yanları nelerdi?
Z.
Abla: Onur'u tanıyordum. Gerilla olan Onur çok farklıydı. Çünkü kendisinde değişimi
gördüm. Değişimi gözlerinden anlaşılıyordu. Onu bir etkinlikte görmüştüm. Ne
kadar sıcak biri demiştim o zaman da. Güler yüzlü ve yardım sever oluşu
etkilemişti beni. Onun gerilla oluşu ve kahramanlaşarak şehit düşmesi bu yüzden
şaşırtmadı beni.
A.
Abi: Onur’u duyunca yalan yok, oturdum saatlerce ağladım. Belki de yanlış
gelecek size ama ağladım. Ama çok büyük iş yaptı. Herkes yapamaz o işi.
V.
Dayı: Üzüldük. Kendisini iyi tanırdık. Anam bir hafta hep ağladı.
DHKC Gerilla: Dersim dağlarında düşmanla
girdiği çatışmada şehit düşen Çayan Gün'ü anlatır mısınız?
Z.
Abla: Çayan'ı tanıyordum. Şen şakrak, coşkulu biriydi. İnsana olan sevgisi,
yakınlığı ve bağlılığı her hareketinden anlaşılırdı. Onu bu yüzden severdik.
Onu bu yüzden severdi Dersim halkı. İyiliğiyle herkesi etkilerdi. Esprili ve
neşeli halleri geliyor gözümün önüne. Güzel gülüşlü yoldaşım.
A.
Abi: Onur’dan hemen sonra şehit düştü. Erken oldu. İyi tanırdım. Ne diyeyim.
Çok üzüldük. İstediği de buydu. Yani gerilla olmak… V. Dayı: Hep biz ölüyoruz. Onur’un eyleminde
keşke bomba da patlasaydı. Onlardan da ölen olsaydı. İçimiz yanıyor
biliyorsun.
DHKC Gerilla: DHKC gerillalarının
tekrardan dağlarda oluşu ve eylemleriyle yeni gelenekler yaratması neler
hissettirdi size?
Z.
Abla: Bu yıllardır beklenilen bir şey... Önceden de hep söylenirdi. Hep
dağlarda olduğu bilinir, düşünülürdü. Artık bu gerçek oldu. Şimdi dağlardalar.
Onların dağlarda olması insana umut veriyor, güven veriyor. Özellikle Dersim
halkı olarak daha bir umutluyuz. Birçok gerilla grupları var Dersim'de. Ama biz
sadece DHKC'nin adaletine inanıyoruz. Bunu Onur'la
gösterdiler. Bunu geçmiş pratiklerinde görebiliyoruz. Artık halkımız adaletsiz
kalmayacak. Dağlarda savaşı büyütecek, halkın adaletini sağlayacak DHKC
Gerillaları var. Buna güveniyor, buna inanıyoruz. “Tam
30 Mart tarihine yakışır bir eylemdi. Bunun için Parti-Cephe'mizle, Onur'la bir
kez daha gurur duydum.”
A. Abi: Çok sevindik. Dedik Dev-Solcular
gelmiş. Zaten ne yaparsa onlar yapar dedik. Öyle oldu. Daha gelir gelmez
Valiliğe eylem oldu. Kim yapar bunu.
V.
Dayı: Kim var sizden başka bu işleri yapacak. Ama siz çabuk ölüyorsunuz
biliyorsun. Çünkü sizi devlet yaşatmıyor biliyorsun. Hemen yok etmek istiyor.
Yok olmayın. Hep var olun biliyorsun.
DHKC Gerilla: DHKC gerillalarından
beklentileriniz nelerdir?
Z.
Abla: Adaleti sağlamaları... Daha güzel yarınlar için...
DHKC
gerillalarının hep dağlarda olmalarını istiyoruz. Geçmişte dağlarımızın
bırakıldığı zamanlar oldu. Bir daha olmasını istemiyoruz.
Bu röportaj, DHKC Gerilla dergisinin Haziran 2016 tarihli, 4. Sayısında
yayınlanmıştır