Bülent DİL'i Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

 

 

Ablası Gülay Dil anlatıyor:

 

Bülent uzun boylu genç bir fidandı. Rüzgar kadar hızlı, ay kadar güzeldi. Yüce dağlar kadar gururluydu. Her şeyin en güzeline layıktı. Seni unutmayacağız. Hep bizimle yaşayacaksın sevgili kardeşim güle güle...

Şimdi görüyorum, binlerce Bülent var... Bülent'in kişiliği tartışmasızdır. Bülent tek kelime ile bulunmaz bir insandı. Yeri belki zor doldurulacak Bülent'in. İnsanları ayırmadan seven ve insanları için koşan, canını veren bir insandı. Ve öyle de oldu, halkı için canını verdi. Bizler Bülent'in kardeşiyiz, çok seviyoruz Bülent'i ama burada gördük ki bizden daha çok seven insanlar var. O yüce dağlar kadar onurlu, bir o kadar gururlu idi. Faşist devlet onu işkence ile katletti. Arkadaşlarını kurşuna dizerek katlettiler. Bülent devrimci olduğu için, gerilla olduğu için katledildi. Bizler ailesi olarak belki onun yerini dolduramayız ama daha çok Bülentler var. Ailesi olarak onun mücadelesi için elimizden geleni yaparız. Onu unutmayacağız. Buradan halkımıza söylemek istediğim bir şey var. Mücadele etmek çok güzel bir şey. Devrimci olmak hiçte kolay değildir. Ama çok da güzeldir. İsterdik ki analar, bacılar ağlamasın ama kansız devrim olmaz.

 

(Bülent Dil’in Ablasının bu konuşması, Bülent’in cenaze töreninde yapılmıştır. Halk İçin Kurtuluş’un 14 Şubat 1998 tarihli 68. sayısında yayınlanmıştır.)

 

***

 

Bir Yoldaşı Bülent'i Anlatıyor:

 

“Oldum olası dağlara hep sevgi duymuşumdur. Parti-Cephe ile tanıştıktan sora bu sevgi daha da büyüyerek bir özleme dönüştü.

Parti-Cephe bana dağlarda gerilla olma şansı verdiği için çok mutluyum. Bu şansı sonuna kadar en iyi şekilde kullanacağım.”

Böyle diyordu Bülent.

Özlemini duyduğun dağlara kavuşmak için yanıp tutuşan kavga dolu yüreğinle uğurladık seni yoldaş...

Kavgaya giderken o kadar mutluydun ki yoldaş, gözlerinde hiç eksik olmayan pırıltı daha bir farklıydı o zaman.

Hesap sorma sırası sana gelmişti. Halkımızın çektiği acıların hesabını sorma sırası... Şehitlerimizin hesabını sorma sırası... Bunun için bir başka atıyordu kalbin. Nasıl bir insan anasına, sevdalısına kavuşmak için telaşlanır ve içi içine sığmazsa, sen de dağlarımıza kavuşmak için aynı telaşı ve sıcaklığı yaşıyordun.

Senin sevdalın Parti-Cepheíydi, dağlardı ve bunlar en vefalı sevdalılardı. Dağlar seni çağırıyordu. Bu tüm Parti Cepheliler gibi senin için de büyük bir onurdu. Ama kibirlenip büyüklük taslamıyordun. Sana göre, «bir gün mutlaka» yapılacak işti gerilla olmak. Bunu hiçbir zaman erişilmez görmedin dağlara şahan olmayı ve o dağlarda özgürce dolaşıp hesap sormayı.

Şehitlerimizin hayatını okurken hep bir başka olurdun. O kervanda yeralınması gerektiğini hep vurguladın ve öyle de yaptın. Mahirleri, Saboları, Niyazileri, Sibelleri, Berdanları... tüm şehitlerimizi ve onların çizgilerini çok iyi kavramış, özümlemiştin.

Ölüm Orucu döneminde çok daha fazla etkilenmiştin. «İnsanlarımız orada hücre hücre ölüyorlar, bizler de birşeyler yapmalıyız» diyordun. Her türlü göreve hazır olduğunu vurguluyordun. O duyguyu paylaşarak, onlardan binlerce kilometre uzakta olsan da açlık grevlerine yatmıştın.

Parti-Cepheli olmak kilometrelerin önemsizliğiydi; ne kadar uzakta olsak da aynı duyguları paylaşmaktı. Parti-Cephe bayrağı altında savaşmak senin için en büyük onurdu. Ve bu onura ulaştın. Sevdalısı olduğun dağlara kavuştun. Hem de hiç ayrılmamak üzere. Bütün işlerde olduğu gibi bu onura ulaşmakta da acele ettin yoldaş.

Kahpece buldu seni ölüm. Onlarca kurşun yarasına rağmen hesap sordun düşmandan. Şimdi yattığın yerden de hesap sormaya devam ediyorsun. Seni kimse sahiplenmesin diye tüm alçaklığı yaptılar. Ama nasıl sen diğer şehitlerimizi sahiplendiysen, halkımız da seni ve yoldaşlarını sahiplendi.

Hep hayranlıkla baktığın o an gelmişti işte; sana yakışır bir şekilde yoldaşların halaylarla, türkülerle, marşlarla uğurladı seni toprağına...

Yere düşmeden omuzladı bayrağı yoldaşların. Şimdi daha aydın yolumuz. Şimdi düşman daha çok korkuyor. Çünkü çok iyi biliyor ki, binlerce yeni Bülent doğacak ve tüm bunların hesabını birer birer soracak. O saltanatınızı yerle bir edecek.

Size söz veriyoruz... Uğrunda şehit düştüğün bağımsız demokratik ülkeyi kuracağız...

 

(Bu anlatım, Halk İçin Kurtuluş'un 14 Şubat 1998 tarihli

68. Sayısında yayınlanmıştır.)

 

***

 

Yurtdışındaki yoldaşları anlatıyor:

«burada halklarından öğrenen, gittikleri yerde de halkları için ölenler»

 

Şehitler, hepimiz için özel bir önem ve anlam taşıyor. Yaşamları, davaya bağlılıkları, sevdaları, özlemleri; herşeyleriyle örnek oluyor. Onlarla büyüyoruz. Besat ve Bülent'in şehitlikleri yurtdışında bulunan bizler için bir parça daha özelleştiriyor bu anlamı. Çünkü aramızda olan, içimizde olan insanlardı onlar. Ekmeğimizi, çayımızı, türkülerimizi ve halaylarımızı, yani birçok şeyimizi paylaştıklarımızdı.

Ve üstüne üstlük, Avrupa gibi çürümenin had safhada olduğu bir alanda, bu çürümeyi reddeden, kendilerini aşan, bu düzenin kendilerine verdiklerini ellerininin tersiyle iten insanlardı.

Koşullar aynıdır, ortam aynıdır; peki Bülent'i ve Besat'ı bu alanda bulunup da çürümüş, diğerlerinde ayrı kılan, farklı kılan şey nedir? Bu davaya olan bağlılıkları, inançları, özlemleri yüksek halk sevgileridir Vatanlarından ister bin, ister beşbin kilometre, isterse de kıtalar boyu uzakta olsunlar, bu vatan bilinci ve bu kurtuluş özlemiyle yanıp tutuşmalarıdır. Onları farklı kılan Parti-Cepheli olmaları, örgütlü olmaları, inançlarını ve ideallerini herşeyin üzerinde tutmalarıdır. Onları örnek alıyoruz.

Anmalarımızdaki sloganlarda yazdığımız gibi, burada halklarından öğrenen, gittikleri yerde de halkları için ölenlerdir. Bu yüzden öğretmen oldular. Öğretmek ve öğrenmek mücadelemizin vazgeçilmezleridir. Fintöz Dikme'lerin, Ahmet Başçavuşların kervanına katılan Bülent ve Besat öğrenen ve öğreten olmuşlardır.

 

(Bu anlatım, Halk İçin Kurtuluş'un 21 Şubat 1998 tarihli

69. Sayısında yayınlanmıştır.)

 

***

 

Bülent'e...

 

GÜLÜŞÜN VAR YA!

 

Seni yazarak anlatmak imkansız

Nasıl tarif edilir ki dostluğun,

Sözcüklere sığmaz,

Sığmaz sayfalara

Doyasıya paylaşılır ancak

Nasıl tarif edilir sıcaklığın

Kelimeler yetmez anlatmaya

Doyumsuz yaşanır anca

Şimdi bize uğruna şehit

düştüğün bayrağın

cesaretin ve inancın

Şimdi bize dostluğun

ve sıcaklığın kaldı

bir de şimdiden özlediğimiz,

gülüşün

gülüşün var ya

dört köşeli çerçevenin içinde...

Uğurlar olsun dost. Uğurlar olsun!

 

***

 

İngiltere Halk Güçleri'nden Bülent'e

 

Bülent; senin için söylenecek o kadar çok şey var ki... Bunların hepsini sen çok iyi bilirsin. Daha dünkü hep gülen, herşeye olumlu yanından bakan sevecen ve sıcak tavırlarınla zaten aramızdan hiç ayrılmadın ki.

İngiltere Halk Güçleri olarak bizler; senin özgür vatan savaşına bir an önce katılmak için duyduğun o coşku ve heyecanın boş olmadığını biliyorduk. Seni Londra'dan savaşa uğurlarken, zalime ve zülme duyduğun kini, yüreğinde alev alev yanan coşkuyu görebiliyorduk. Halkın Adaleti için mücadele etmek ve savaşmak için gösterdiğin örnek davranışlar inan Bülent bizler için örnek olacak ve yolumuza ışık tutacaktır.

Sen emperyalizmin, gettolarının esiri olmadın, mülteciliği elinin tersiyle iterek düğüne gider gibi savaşa gittin. Sen ölümü yendin. Ve ölümsüzlerin yanında yerini aldın. Ne mutlu sana ki; 22 yaşına bu kadar yüce değer ve gelenekleri sığdırabildin. Seni saygı ile anıyoruz. Sen örnek alacağımız öğretmenimiz olarak biz İngiltere Halk Güçleri'nin hep arasında olacaksın. Seninle gurur duyuyoruz.

Yoldaşlarımız, fazla söze gerek yok, yarattığınız geleneğe ve değerlere hiçbir güç leke süremeyecektir. Hiç şüpheniz olmasın ki oligarşiye saldığımız korkuları artırarak devam ettireceğiz. Oligarşinin kalelerinde deprem yaratmaya devam edeceğiz ve bu mücadelemiz sosyalizmin simgesi olan orak çekiçli bayrak oligarşinin burçlarına dikilene dek devam edecek. Bizler bu güveni sizlerin yarattığı değerlerden, gösterdiğiniz inançtan ve Parti-Cephe'nin yol göstericiliğinden alıyoruz.

 

(Bu anlatım, Halk İçin Kurtuluş'un 21 Şubat 1998 tarihli

69. Sayısında yayınlanmıştır.)

 

***

 

Bir yoldaşından:

TÜRKÜLER DOLUSU MERHABALAR ŞAHANIM

 

(Bülent İngiltere'de bulunduğu sürede çalışmalarını burada sürdüren Grup Nisan'ın da solistiydi. Onlarla birlikte gecelerde, gösterilerde yerini

almış, türkülerini birlikte söylemişlerdi...)

 

Nasıl da geçirdin pençelerini düşmanın korkak yüreğine. Onlar için artık ölüm ile yaşam arasında hiçbir fark yok, çünkü hergün bugünden daha fazla ölecekler, kabuslarla uyanacaklar, karabasan gecelerinde senin kin dolu soluğun onların tam enselerinde olacak kaçacak ve sığınacak hiçbir yerleri yok. Senin o güzelim sesin onların kulaklarını patlatırcasına çınlıyor, sazına her vuruşun onların bir parçasını kopartıyor bedenlerinden.

Devrimci sanatçının nasıl olması gerektiğini bir kez de sen gösterdin bizlere.

Tüm yoldaşlarımız destanımsı bir şekilde şehit düşerlerken toprağa hep birşeyler bırakıyorlar geriden koşanlara. Senden o kadar şey öğrendik ki, o gencecik yaşına rağmen önder oldun yediden yetmişyediye.

Düşmanı dize getirişin dilden dile şimdi, miras bıraktığın türkülerin şimdi çocukların dillerinde ve daha bir kinle söylüyorlar, hepsi birer Bülent olabilmek için şimdiden sıradalar. Herbirinin küçücük yürekleri senin ve yoldaşlarımızın hesabının sorulacağı gün için çarpıyor.

Sana söz veriyoruz ki son nefesimize kadar türkülerimiz senin dağlarında yankılanacak ve sana söz veriyoruz ki halkın adaleti kanımızı yerde komayacak...

Türkülerimizle, silahlarımızla yürüyoruz yarınlara...

 

(Bu anlatım, Halk İçin Kurtuluş'un 21 Şubat 1998 tarihli

69. Sayısında yayınlanmıştır.)

 

Geri