Bilal KARAKAYA'yı
Yakınları, Yoldaşları
Anlatıyor:
"Mütevazılık,
saflık, çalışkanlık Bilal'i en kısa anlatan
sözcükler"
Mütevazılık, saflık, çalışkanlık... Sanki Bilal'i tanımlamak içindi bu sözcükler. Çalışmalara hazırlıksız
geldiği hiç görülmezdi. Toplu yapılan her işte, işin en fazlasını omuzlama
çabasında olurdu her zaman.
Proleterce yaşayan, proleterce davranan bir
yoldaşımızdı.
Yoksul bir ailenin çocuğuydu. Tahliye olduğunda iki
üç gün sonra bir kahvede çalışmaya başlamıştı. Kendini geliştirmek, durmadan
yeni bir şeyler öğrenmek, devrimci mücadeleye daha çok katkıda bulunmak,
dışarıda içeriden çıkmış olmanın hakkını vermek... Cezaevi yaşamı boyunca da
bunun için uğraştı.
Bilal 12 Temmuz'da yiğitçe direnip şehit düşerken,
yoldaşlarının yaptığı tanımlama aklıma geldi. Aylarını, günlerini bir mahzende
geçirecek kadar dirençli, sabırlı ve inancını her koşulda koruyan sessiz
görünümüyle Bilal geldi aklıma.
"1984. Cezaevlerinde devrimcileri "bağımsızlaştırma"
politikası izleniyordu. Çanakkale cezaevindeydi. "Bağımsızlar" koğuşu
var. Cezaevi idaresi başka cezaevlerinden gelip örgütlü insanların olduğu koğuşlara
gitmek isteyenleri zorla "bağımsızlar" koğuşuna veriyor. Devrimcilerin
o koğuşlarla bağ kurması oldukça zor...
Aylardan Temmuz. DEVRİMCİ SOL tutsakları
İstanbul'daki Ölüm Orucunu desteklemek için Çanakkale'de Ölüm Orucu ve süresiz
açlık grevine başlıyor. Değişik koğuşlarda kalan DEVRİMCİ SOL tutsaklarının sayısı
43 diye biliniyor. Açlık grevinin üçüncü günü, idare eyleme katılanları daha
rahat işkence yapabilmek için tecrite topluyor.
"Tecritte birden 51 kişi olduğumuzu
öğreniyoruz. Biz bu sekiz kişinin nereden geldiğini araştırırken, bizimle bağ
kurmalarını engellemek için bağımsız koğuşta tutulan sekiz kişi olduğunu
anlıyoruz. Onlar bizlerin açlık grevine başladığını duyduklarında, tereddüt
etmeden açlık grevine başlıyorlar. Bilal de onların arasındaydı. O sadece
yoldaşlarının açlık grevine başladığımızı duymuştu. Bu yeterliydi onun için, eylemin
programı ve içeriği konusunda da bilgisi yoktu. "Yoldaşlarım neredeyse ben
de oradayım. Yoldaşlarım ne yapıyorsa ben de yaparım." ilkesi onun için
yeterliydi.
İdare açlık grevini kırmak için tutsaklara işkenceye
bağladı. Bağımsız koğuştan gelenlere daha bir öfkeli davranıyorlardı.
İşkenceciler "Onlar kötü örnek oldular" diyordu. İsmail diye faşist
bir gardiyan vardı. Sürekli gerilip gerilip Bilal'e yumruk vuruyor, Bilal'se
tüm direnciyle dimdik duruyordu, hiç ses çıkarmıyordu.
İşkenceci gardiyan uzun süre başka bir şeyle
uğraşmadı. Ama ne ah dedirtebildi, ne de dimdik duruşunu bozabildi."
O inancını her koşulda korumuş savunmuştu. Bilal'dı.
(Bu anlatım, Haziran
Yayınevi tarafından yayınlanan «Bize Ölüm Yok» adlı kitapta yayınlanmıştır.)
***
KARAKAYA'NIN AİLESİ ANLATIYOR
"Ne diyeyim her şey ortada. Direkt
infaz var. Daha önce işledikleri suçtan dolayı onları
suçlu bulmak kötü bir şey. 'Her an beni alabilirler' diyordu. Size de
zarar verirler. O yüzden evden ayrıldı. Bizlerse bizden ayrılma diyorduk. Annem
onun yokluğuna dayanamıyordu. O içerdeyken çok hastaydı. Tahliye olduktan sonra
canlandı, oğlunu görmekle tedavi oldu sanki. Yeniden kazanmıştık ve
kaybetmekten korkuyorduk. Annemin Bilal'e bağlılığı
çok fazlaydı. Bilal gitti diye gene dünyası karardı. Siz görüyorsunuz bana
söylemiyorsunuz kuşkusunu taşırdı hep. Annem Bilal'in
hasretiyle gitti. Her sözünde Bilal, Bilal derdi... Bilal dolu doluydu. Hayatı severdi,
sevdirirdi. Her zorluğu aşar; aşmak gerektiğine inanırdı.
(Bu anlatım, Haziran Yayınevi tarafından yayınlanan «Bize Ölüm Yok»
adlı kitapta yayınlanmıştır.)