Besat AYYILDIZ'ı Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

 

 

          Bir Yoldaşı Besat’ı Anlatıyor:

 

Adana’da şehit düşen yoldaşlardan birinin de Besat olduğunu DHKC bültenini okuduğumda öğrendim. Öfkemi, düşmana duyduğum kini bir an bile unutmadan bulunduğum koşullardan şöyle geriye doğru ister istemez gittim ve onunla neredeyse yirmi yıl öncesine kadar giden tanışıklığım gözlerimin önüne geldi.

Ben kendisini tanıdığımda bugünün kır gerillası Besat Ayyıldız henüz ilkokulunu yeni bitirmiş ve okumak için yatılı okula yeni gelmiş bir çocuktu. O’nu l978-l979 öğrenim yılında parasız yatılı olarak okumak için geldiği Konya Anadolu Lisesi’nde tanıdım. Kendi yaşıtlarına göre daha ufak tefek ama daha cin bir çocuktu ve ilk andaki sessiz, mülayim görünümüne rağmen biraz dikkatli incelendiğinde yaşıtları arasında hemen öne çıkardı.

 Yatılı okullarda daha küçük sınıflara gerek derslerinde, gerekse sorunlarında yardımcı olmaları ve yatılı hayatına alışmalarını sağlamak için büyük sınıflarla birlikte etüd yaptırırlar, büyük sınıflardan etüdlere katılanlara da küçükler tarafından “etüd ağbisi” denir. Ben de Besat’ların etüd ağbisiydim. Bu etüd ağbiliği olayı okulumuzdaki Liseli DEV-GENÇ örgütlülüğü tarafından özel olarak ele alınır ve okula yeni gelen öğrencilerin faşistler tarafından etkilenmemesi ve devrimcilerle birlikte hareket etmelerini sağlamak için özel çaba sarfedilirdi.

Biz de yeni gelen Hazırlık sınıfı öğrencilerini bir süre gözledikten sonra hepsiyle tek tek ilgilenmeye başladık. Ve kısa sürede gördük ki aile çevrelerinin ve yoksul olmalarının da etkisiyle yaklaşık on kadar öğrenci demokrat eğilimliydi. Kimisi de geldikleri bölgelerde faşistlerin yaptıklarını gördüklerinden onlara kin duyuyorlardı. Bunlardan birisi de Besat’tı. Besat ve arkadaşları yaşlarına göre daha girişken bir tavır sergiliyorlar ve DEV-GENÇ’lilerin yanından hiç ayrılmıyorlardı. Aramızdaki adları kısa sürede “ufaklıklar”a çıktı. Bizim de kendileriyle ilgilenmemiz sonucu sadece bizlerin yanında gezmekle kalmayıp faşistlerle yaşanan kavgaların da içine girmeye başladı. Yaşları küçüktü ama faşistlerin anladığı dilin ne olduğunu öğrenmişlerdi. Durum böyle olunca da Besat ve “ufaklıklar” her kavganın her çatışmanın içinde Liseli DEV-GENÇ’lilerle beraber oldular.

Hatta Besat ve ufaklıklar Liseli DEV-GENÇ’lileri de beklemeden faşistlere karşı tavır geliştirir oldular. Bir gün bir baktık ki okuldaki faşistlerin şefinin ağzı yüzü dağıtılmış. Sorup soruşturduk kim yapmış diye. Öğrendik ki, bizimkilerdi. Ancak faşistlerin şefi “ufaklıklar”dan dayak yediğini gizlemek için olmadık numaralar yaptı, şikayette bile bulunamadı ama bizimkilerin tavırlarından her şey anlaşılıyordu.

Daha sonra l979-80 ders yılında okulda öne çıkmış devrimci öğrenciler faşist okul idareleri tarafından sürgün edilmeye başlandılar. Sürgünlere Konya genelinde artan faşist saldırılar da eklenince birçok demokrat öğrenci okulu ve Konya’yı terketmeye başladı. Bu durum okuldaki mücadeleyi de doğal olarak geriletti. Henüz ortaokul öğrencisiydi, örgütlü değildi ama yapılması gerekenin okulu terkedip gitmek değil herşeye rağmen kalmak ve direnmek olduğunu iyi biliyordu. Ve o dönem okulu bırakan ağbilerinin tersine okulu terketmedi. Baskı gördü, sınıfta bırakıldı ama ne devrimcilikten vazgeçti, ne de çevresindeki arkadaşlarına DEV-GENÇi, Devrimci Sol’u anlatmaktan...

 

*

Cunta yıllarında her tür yozluğun, apolitikliğin gençliği sardığı bir dönemde Besat da büyüdü. Herşeye rağmen onun gönlünde Devrimci Sol vardı. Örgütlü değildi, her tür etkilenmeye açık bir ortamdaydı ve çevresinde gözle görünür bir mücadele de yoktu. Ama o süreçte bile inançsız değildi. Her karşılaşmamızda, Konya’ya geliş gidişlerimde fırsat buldukça biraraya geldiğimizde sorar, gelişmeleri, hareketin durumunu öğrenmeye çalışırdı.

l983’ten l987’ye kadar görüşemedik. Bu arada Besat liseyi bitirmiş ancak ilk yıl üniversiteye girememişti. Dershaneye gitmek için Ankara’ya geldiğinde gelip beni Yeni ÇÖZÜM bürosunda buldu. Fazla değişmemişti, yine bizim Besat’tı. Ama çocukluğu gitmiş, boy atmış, delikanlı olmuştu. Biraz sohbet edince, yaşıtları gençlik heyecanları, özentileri peşindeyken, onun bulabildiği eski kaynaklardan hareketi daha iyi tanımak için uğraşına devam ettiğini anladım. Konuşmalarımızda hear zamanki sakin tavırlarıyla soruyor, cunta sonrası koşulları öğrenmeye çalışıyor ve örgütlülüğü tanıdıkça daha fazla sahipleniyordu.

Nitekim üniversite sınavları sonucunda DTCF’ye girer girmez DEV-GENÇ yapısı içinde yer almakta gecikmedi. Kısa sürede okulundaki DEV-GENÇ’liler arasında göze çarpan biri oldu. Yine tüm pratiklerin, eylemlerin değişmez adamıydı artık.

Sadece pratiğiyle değil, şube tavrıyla da öne çıktı. Tavrı karşısında aciz kalan DAL işkencecileri O’nun ellerini yaktılar.

Yanlış hatırlamıyorsam l990 Aralık ayıydı... O süreçte DEV-GENÇ’liler bir yandan Ankara yüksek öğrenim gençliğinin merkezi örgütlenmesi AYÖ-DER’in yaşatılması için mücadele ederken, diğer yandan da tıpkı bugünlerdeki gibi Irak halklarına saldırmaya hazırlanan Amerikan emperyalizmine karşı Devrimci Sol’un geliştirdiği anti-emperyalist tavrın gençlik içinde örgütlenmesine, eylemlerin hayata geçirilmesine çalışıyorlardı. Çalışmaları okullarla sınırlı kalmıyor, mahallelerde Emperyalist Savaşa Hayır Komiteleri örgütlenmesine katkıda bulunuyorlardı. Besat da çalışmaların aktif elemanlarından biriydi. Ve anti-emperyalist bir gösterinin bitiminde, olay yerinde polis tarafından gözaltına alındı.

Eylem yerinde gözaltına alındığından Besat’ı yakalayan ekip nasıl olsa şubede imzalatırız düşüncesiyle hemen bir “suçüstü” tutanağı düzenleyip Besat’ı DAL’a yolluyor. Ve fırtına da işte bu saatten sonra kopuyor. Besat değil tutanağı imzalamak, işkencecilerin sordukları sorulara bile cevap vermeyerek tavır aldığından iki ekip birbirine düşüyor. İşkencecilerin içine düştükleri bu komik duruma çok gülen Besat işkencecilerin hayvanlığını daha sonra cezaevinde şöyle anlatmıştı;

“Adamların istediği belgeleri imzalamayıp, ifade de vermeyince akla gelecek her işkenceyi yaptılar. Yine de hırslarını alamamış olacaklar ki beni kaloriferin yanına götürdüler. Önce ne yapacaklarına bir anlam veremezken ellerimi bileğime kadar kalorifer peteklerinin arasına sokup kelepçelediler. Ellerimi deyim yerindeyse cayır cayır yaktı alçaklar...”

Evet Besat’ı n ellerini yakmışlardı ama iradesi karşısında diz çökmekten de kurtulamamıştı işkenceciler. Besat tutuklanıp cezaevine giderken elleri yanık ama boynu dikti. Uzunca bir süre tedavisi sürdü. Ondan iki ay sonra tutuklanıp ben de Merkez Kapalı’ya gittiğimde hala iyileşmemişti. 1991 Nisan’ında tahliye olduğunda hem daha fazla düşmana öfkeli, hem de daha fazla sorumluluk alacak düzeyde olgundu artık.

*

Besat’la yeraltındayken de iki kez karşılaştık. Ama onu son görüşüm onunla ilk kez tanıştığımız Konya’da oldu. l993 baharıydı ve aniden merkezi bir yerde yüz yüze geldik. Ben boş bulundum ve Besat diye bağırdım ama o hızla dönüp uzaklaştı, yetişmek için hamle yaparken kurallar aklıma geldi, durdum. Arkasından baktım sadece. O artık bizim “ufaklıklar”dan Besat değil, BESAT YOLDAŞ olmuştu.

*

Anısı önünde saygıyla eğilirken, silahını silahım, öfkesini öfkem, özgürleştirmek için çıktığı dağları dağlarım kabul ediyor ve söz veriyorum; Bir mermi de senin için sıkacağım Besat Yoldaş...

 

(Bu anlatım, Halk İçin KURTULUŞ dergisinin 28 Şubat 1998 tarihli,

70. Sayısında yayınlanmıştır.)

 

***

 

Bir Yoldaşı Besat’ı Anlatıyor:

Bütün Sokaklar, Bütün Dağlar Bizimdir

 

Köy, kent, kasaba, her yerin mutlaka sokakları vardır. Sokaklar yer yüzünün damarları gibidir. Uzun, kısa, dar, çıkmaz ya da birçok yöne açılan... Çamurları içinde çocukların yoksulluğa inat, neşe içinde oyun oynadığı sokaklar...

Gideceğiniz yere götüren, gelecek olanın size ulaştığı yerlerdir onlar. Herkesin bir sokağı vardır; oturduğu, yürüdüğü, büyüdüğü... Bir de umudu büyütenler vardır bu sokaklarda. Bir, iki değil bütün sokaklar onlarındır.

İşte umudu büyütenlerden biri, Halk Kurtuluş Savaşçısı Besat. Bir sokağın girişinde ya da ortasında alışık adımlarla yürüyor. Belki ilk kez girdiği bir sokak ama oranın insanı... Hiç yabancı değil. "Merhaba" diyor, görüştüğü yoldaşına... Sonra peşpeşe soruyor, konuşuyor:

- Nasılsın?

- Nasıl geldin buraya?

- Ordan binmemelisin. Çünkü akbabalar tutar yolunu...

Anlatmaya devam ediyor Besat... Sokaklar onun her şeyi. Kimi gün yattığı ev, kimi gün düşmanın peşine düşüp inini bulduğu yer...

Yine Besat'la sokaktayız. Bir kibrit kutusu çıkarıyor cebinden. İçinden bir şey çıkarıp gösteriyor. Küçük kalem arkası gibi bir metal...

- Bu gördüğünün adı fünye... Bombayı patlatmaya yarar.

- Al, nasıl kullanacağını göstereyim...

Sonra elini usulca daldırıyor cebine, yeni bir şey çıkarıyor.

- Bu da fitil, ateşlemek için fünyeyi... Dur küçük bir parça var deneyelim. Şöyle yakmak gerekir.

- Fitili fünyenin içine koyduğunda tam olarak değmemeli, bir-iki milimlik mesafe bırakmalısın... Çünkü...

Anlatmayı bildikten, öğretmeyi bildikten sonra her yer bir okuldur. Besat'ın okulu öğrendiği ve öğrettiği yer sokak. Kazanmak, öğrenmek-öğretmek için daha çok yürümek gerekiyor... Güneşten ya da ayazdan kararan yüzü daha da aydınlanıyor, anlatabildiğini gördükçe.

Avucunun içinde bir iz. DAL'ın işkencehanelerinde yakılan avuçlarının acısına aldırmadan yüreğindeki öfkeyi büyütmüş. Bu iz başı dik, alnı açık olmanın, halkın savaşçısı olmanın küçük bir nişanı onun için.

En çok da Anadolu sokakları tanıdıktır, dosttur Besat'a. Kavgayı öğrendiği ve öğrettiği sokaklardır. Besat daha adım adım dolaşılacak, fethedilecek pek çok yerin bizi beklediğini biliyor ve "Savaşı yaymak için başarmak zorunda olduğumuzu öğrendik. Özgürleşmek için kendi savaşımızı ve kurumlaşmamızı tamamlamamız gerektiğini öğrendik..." deyip sokaklardan dağlara ulaşıyor.

Dağlarda, sokaklarda adım adım Besatlar, halk kurtuluş savaşçıları, öğretmeye, dağları ve sokakları fethetmeye devam ediyor.

 

***

 

Bir Yoldaşı Besat’ı Anlatıyor

 

Merhaba Tebessümü Yüzünden Eksilmeyen Besat

Yoldaşım

 

Çatışma haberini aldığımda TV'nin önüne koştum. İt sürüleri yine bizden bir parçayı alıp götürmüşlerdi. Yanan yüreğimizdi, öfke doluyduk, acı doluyduk. Fotoğrafm ekrana yansıdığında hınçla yerimden doğruldum. Bir an için illegalite kuralları gereği Parti-Cephe açıklamadan şehitlerin ismini açıklamamak gerektiğini unutarak Besat demek istedim. Ancak bilincim duygularıma egemen oldu. Yalnızca bu yoldaşı tanıyorum demekle yetindim. Her zaman için şehit yoldaşların birebir tanıdık olması bir başka acı ve öfke katıyor yüreğimize, alıp götürüyor ortak yaşanan anlara.

Seni düşündüm. '88'de üniversiteler açıldığmda birkaç yoldaşla birlikte Yeni Çözüm Bürosuna gelmiştin. Sessiz, mütevazı şaşkın gözlerle bakıyordun etrafına. O günden sonra seni daha yakından tanıma fırsatı buldum. DTCF'de geçici yol arkadaşları bir bir safların dışına düşerken sen hızla gelişerek kendini harekete sundun. '89'un ortalarında DTCF sorumluluğunu üstlendin. Bu süreç senin için hem kendini, hem de devrimci hareketi tanıman için fırsat oldu. Yeni insanları örgütleyip getirdiğinde gözlerindeki heyecanı, coşkuyu anlamamak mümkün değildi. Sessiz sakin kişiliğin için için kaynıyordu. Coşkun çevrendeki yoldaşlara yansıyordu. '90 süreci senin için oldukça sancılı yaşandı. Seni anlayıp yaşadığın sorunlara çözüm üretemediğim için bugünden baktığımda içine düştüğün olumsuzluktan büyük pay sahibi olduğumu düşünüyorum ve bunun acısını yaşıyorum. Kendime lanet okuyorum. Niçin yoldaşıma daha fazla zaman ayırmadım diye. Hiçbir yoldaş bu duyguya düşmemeli. Yapması gerekeni zamanında yapmalıdır. Bir şehidin arkasından utanç dolu gözlerle bakmaması için gereklidir bu. Tüm sorunlarına rağmen eylemden eyleme koştun. DTCF'de DEV-GENÇ örgütlenmesini ayakta tutup geliştirdin. TAYAD'ın kapanmasını protesto etmek için gerçekleştirdiğimiz eylemden sonra gözaltına alındığın haberini aldığımda yaşadığın sorunlardan kaynaklı işkenceciler karşısındaki tavrının olumsuz olacağını düşündüm. Yoldaşım hakkında böyle bir kuşkuya düştüğüm için sana, inancına, bağlılığına layık olmadığımı gösterdin bana. İşkenceciler, seninkarşısında çaresiz kalıp kaloriferde elini yakarak sana diz çöktürmeye çalıştığında boyun eğmeme tavrında bir adım geri atmayarak devrimci inanç, kararlılık ve bağlılık karşısında hiçbir silahları olmadığını gösterdin işkenceci katillere. Bize ise fıziki acının devrimciyi yenemediğini, yenilginin beyinde başladığını bir kere daha öğrettin. Tutuklandığında tutsaklık sürecinde hızla kendini geliştirdin. Düşmanı ininde yendiğin gün devrimci yaşamında yeni bir döneme kapıyı araladın ve daldın kavganın ortasına. Yaşadığı ilk güçlükte, ilk sorunda safların dışına düşenlere, sorunları alt etmenin yolunun kavgaya daha sıkı sarılmak olduğunu gösterdin. Güçlü kişiliklerin kavganın ateşinde şekillendiğini öğrettin bize. Hızla kendini geliştirerek, yenileyerek tutsaklığın sona erdiğinde hiç tereddütsüz sıcak mücadelede yerini aldın.

Biliyorduk ki kavganın ortasında hızlanarak yol alıyordun. Bundan hiçbir şüphemiz yoktu. Menzile soluksuz koştun. Bu bir bayrak yarışı. Sen bayrağı onurla biraz daha yükseğe çekerek bize devrettin. Bize bıraktığın bayrak ellerimizde. Sen rahat uyu. Emanetini göğe çekip zafer halayına birlikte duracağız. Öfken öfkemiz. Kinin kinimiz, kavgan kavgamızdır.

 

Geri