Barış KAŞ'ı Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

 

 

Armutlu'dan bir yoldaşı anlatıyor: “Ben de açlığı,

acıyı biliyorum... Bunun için buradayım!”

 

Barış, sevginin adı fedakarlığın adı oldu. Bağlılığın adı oldu Barış.  Öyle saf öyle temizdi yüreği.

Dersimden gelmişti Armutlu’ya. İlk gelişini hatırlıyorum. Coşkuluydu. Direnişçilerin kaldığı eve geldi, operasyondan bir ay öncesiydi. Direnişçileri ziyaret ettikten sonra dışarı çıktı. Kapının önünde "gördüm, ben de direnişçileri gördüm" diye bağırıyordu Barış. O, sevdiği direnişçileri, inandığı ölüm oruçu savaşçılarını korumak için ben de burada kalacağım, bunun için Dersim’den kaçıp geldim diyordu.

Şimdi Armutlu’nun barikatlarında bir yürek daha atıyordu. Şimdi direnişçilerin yanında bir yürek daha vardı. Direniş evlerinde, Armutlu’da herkesin sevdiği biri olmuştu. Ne zaman onu görsem, insanlara birşeyler anlatıyor, hem öğretmeye, hem öğrenmeye çalışıyordu. Öğrenmeyi seviyordu. Birgün barikatın önündeki masada oturmuş birşeyler okuyordu. Vatan dergisinin eski sayısıydı elindekiler. Barış ne okuyorsun dediğimde “öğreniyorum” diyordu.

Her anıyla yaşam doluydu Barış, öyle içten, direnişçilere öyle bağlıydı ki... Bir derya gibi derdi Hüsamettin her insan için, Barış’ta bir derya gibiydi. Birgün gece nöbetindeydi, saat gecenin üçü. Barış ne düşünüyorsun dalmışsın uzaklara dedim. Sonra daldık sohbetin en koyusuna. Neden gelmişti Armutlu’ya, neden bu kadar coşkuluydu bunu anlatıyordu Barış. "Geldim çünkü ben de zaferi görmek istiyorum” dedi.

Zafer neydi Barışımız için? “Ben de açlığı, yoksulluğu, acıyı biliyorum. Bunun için ölüm orucunda olduklarını biliyorum ve bunun için buradayım” diyordu coşkulu yüreğiyle. Sonra “biliyor musun, ben de Sabancıları sevmiyorum, onların boğazlarını sıkacağım” dedi kendi şivesiyle. Biliyordu Barış, tanıyordu açlığın yoksulluğun sorumlularını. Ve o yüzden Armutlu’da, direnişçilerle birlikte değil miydi yüreği.

Ölüm orucu eylemimizin 1. yıl etkinlikleri için hazırlanıyordu Armutlu. Herkes birşeyler yapıyordu. Barış açtığımız şehitliğin olduğu yerde görev almak istiyordu. Gelen ziyaretçilerle ilgileniyor, anlatıyordu. 20 Ekim Pazar günü yapılan şölende yanıma geldi, ben de kızıl bant istiyorum, alnıma takıp oturacağım, ölüm orucunda değilim ama takacağım dedi. O anda elimizde az sayıda bant vardı,ama günün bir anısı olarak sanatçılara verecektik, bu nedenle elimizdekiler yeterli değil dedim, ısrar etti. Sonra bir tane bant verdik ve taktı. Öyle mutlu olmuştu ki, hangi resim karesinde olabilir bu an? Yazar mıydı kitaplarda Barışın coşkusu mutluluğu?

*

5 Kasım Pazar sabahı direnişin iki mevzisi vardı. Biri F tipleri, biri Armutlu. Armutlu’da atıyordu bütün yürekler. Operasyon için gelmişlerdi. Barış şimdi çok sevdiği direnişçileri korumak için en öndeydi. Yan yana omuz omuzaydık. Atılan gazlardan etkilense de önemsemiyor, bizleri yalnız bırakmıyordu. Elinde havlu abla al diyordu Sultan’la bana. Yoldaşlarını düşünüyordu. Yeter mi kelimeler barışı anlatmaya. Sultan’la, Bülent’le en önde koşuyordu Barış. Direniş büyüyor, Barış daha da coşkun ırmaklar gibi akıyordu. Bulunduğumuz evi yakmaya başladıklarında birçoğumuz yanmaya başlamıştık. Nefes alamıyorduk. Ama Barış yanımızda omuz başımızda Fidan gibi, Ahmet ibili gibi, Aşur gibi, Fırat gibi “teslim olmayacağız!” sloganını haykırıyordu. Barış sesimize ses katıyordu. En son atılan gaz bombalarından ve dumandan dolayı birçoğumuzun sesi çıkmıyor nefes alamıyorduk. Katillerin hepinizi öldüreceğiz, teslim olun çığlıklarına yaşasın ölüm orucu direnişimiz sloganıyla cevap vermeye çalışıyorduk. Ve yarım kaldı sloganımız... Sesleri orada karışıp gitmişti alevlerin kızıllığına. Barış çoktan kavuşmuştu karanfil halayına.

Barış Armutlu’yu sevdi ve Armutlu’nun bağrında şehit düştü. Bizi katletmek için saldırdıklarında da biran tereddüt etmedi, paniklemedi. Yine o masum coşkusu ve sevgisiyle görmek istediği ZAFERİ gördü. Zaferler içerisinde zaferler yaşanıyordu. Ve böyle sevdalıydı yüreği.

Böyle seviyordu;

böyle saf temiz ve bağlı

Ve ölecek kadar fedakar...

Alnına taktığı o banta layık oldu.

 

(Yukarıdaki anlatım, Özgür Vatan dergisinin 31 Aralık 2001 tarihli, 4. sayısında “Gidenlerin Ardından” başlıklı bölümde yayınlanmıştır.)

 

***

 

Bir yoldaşı anlatıyor:

“YOLDAŞLAR, ZAFER BİZİMDİR...”

 

Devrimin isimsiz kahramanları vardır. Onların geriye bıraktığı büyük bir miras olmasına rağmen adları duyulmamış olarak sessiz, sade ve mütevazi, ölümü karşılarlar. Bir su gibidir hayatları, akar... akar... Nehire ulaşmak için kendi yataklarında sabırsız ve kararlıca ilerler.

Barış KAŞ yoldaşımız da devrimin isimsiz kahramanlarındandır. Dersim'in Pertek ilçesi -Doğrultay Köyü'nde 1981 yılında hayata merhaba der Barış... Küçük yaşta devrimcileri tanır. Akrabalarından şehit düşenler vardır. Ve köylerine, evlerine gerillalar gelir gider. Amcası da Dersim İbrahim Erdoğan Kır SPB gerillasıdır. Büyük bir gerilla sevgisi vardır Barış'ın, Dersim’in çocuklarının gerillaya olan Özlemi herkes tarafından bilinir ama Barış'ın sevgisi daha bir başkaydı. Gerillaya katılabilmek için ilginç yöntemler bulurdu. Bir gün köylerine giden gerillaya yine katılma talebini iletir. Alınmayacağını anlayıp ısrar etmek ister fakat köylüler olduğundan ısrarcı da olamaz. Bunun üzerine gündüz gerillaları arazide bulup ısrarlarını sürdürmek ister ve bütün gerillaların ayakkabı izlerini detaylıca inceler. Sabah daha kimse uykudan uyanmadan Barış kalkar ve köyün içine girip izleri aramaya başlar. Yaz olmasına rağmen izleri bulur. Adeta yerde sürünerek izleri takip eder ve gerillaların kaldığı araziye gider. Birlik komutanı bir bakar ki Barış iz sürüp kendilerine doğru geliyor. Hemen yakalayıp Barış'ı bir meşenin köküne bağlar. Ama Barış bunu dinler mi? Gerilla özlemi öyle ağır basar ki ne yapıp edip ısrarını sürdürür.

96 yılında kısa süreli bir tutsaklık yaşar. Malatya hapishanesinde Parti-Cephe koğuşunda 3 ay kadar tutsak kalır. Saflığı ile kısa sürede yoldaşlarının gönlünde taht kurar.

Ne tutsaklıklar, ne gözaltılar ne işkenceler Barış'ın Parti-Cephe'ye olan sevgisini, bağlılığını hiç eksiltmez. Armutlu'ya gitmeden önce kısa bir süre yine tutsaklık yaşar. Kürt milliyetçilerinin koğuşuna konulur. Malatya Hapishanesi'nde 19 Aralık katliamı gerçekleşmiş, tutsaklar F tipi hapishanelere kapatılmıştır. Günler ölüm haberleriyle geçer. Barış Malatya'dan ve Dersim'de gerilladan tanıdığı yoldaşlarına mektup yazar "Sizi çok seviyorum, sizi çok özledim"lerle doludur her mektubu. Bu sevgi ve bağlılıktır onu Armutlu'ya götüren.

Tahliye olduktan sonra Armutlu'ya koşar Barış. Armutluya gelişini şöyle anlatır:

"Baba Armutlu'ya geleceğimi biliyordu. Kaçmayayım diye kapıyı üzerime kilitliyor. Birgün açık duran pencereden atladım o karanlıkta ilk bulduğum ayakkabıyı giyip evden uzaklaştım. O gece dışarda yatım. Sabah erkenden arabaya atladım önce Bursa'ya gittim. Oradan nasıl gelebileceğimi, yolu öğrendim... Yol parasını ise sattığım peynir parasından toplayarak bankada biriktirdim..."

Armutlu'ya geldiğinde çok şaşırır ve bir o kadar da coşkuludur; "Ben burasını böyle bilmiyordum kafamda farklı düşünüyordum. Bizim oradaki gibi bir ev jandarması, polisi silahlarıyla çembere kuşatıyorlar, kimse içeri girip çıkmıyor ama içerde bizimkiler direniyorlar diye düşünüyordum. Ama burası çok farklı. Bırak evi kuşatmalarını mahalleye giremiyorlar" sözleriyle coşkusunu ifade eder.

Çok kısa sürede bütün nöbetçilerin gönlünü kazanmayı başarır. Şakacılığı, sevgi-saygı ve fedakarlığıyla nöbetçi yoldaşlarının çoğunu etkiler. Geldiğinde ayağında terlik, üzerinde ise yıpranmış bir elbise vardır. Defalarca ayakkabı ve elbise alması söylenmesine rağmen o bu parayla bakkala koşuyor sigara, ekmek alıp barikatlara dağıtıyordu. "Yoldaşlarım" kelimesini dolu dolu tüm yüreğiyle hissedercesine söylüyordu.

En son Sultan Yıldız, ayakkabı ve elbise alması için çarşıya yollar Barış'ı. O ise gidip bankada biriktirdiği parayı sorumlu arkadaşa verir. Elbise ve ayakkabı niye almadın diye sorulduğunda; "şu an onun zamanı değil her gün bir canımızı uğurluyoruz. Araba, cenaze masrafları için para gerekiyor. Yoldaşlarımız canını bizim için feda ediyor, paraya ihtiyaç var, nasıl alabilirim?" der.

Nöbette yoldaşlarının çayını dolduruyor, sigarasını yakıyor. Sürekli ayakta kalıp daha uzun süreli nöbet tutmak istiyordu. Armutlu'ya geldikten bir süre sonra ilk kez direniş evine gider Barış. Orada direnişçilerin coşkusu, inancı ve kararlılığı onu çok etkilemiş. Kapıya çıkar çıkmaz "YOLDAŞLAR ZAFER BİZİMDİR" diye haykırır. Nöbetçiler bir saldırı mı oldu diye hemen kapıya koşarlar. Barış'ı görünce rahatlarlar. O duygu yoğunluğuyla bağırmıştır Barış.

Ölüm orucu yıldönümü etkinliklerinde ön barikatta görev alır Barış. Sultan "Tanımadığınız hiç kimseyi almayın" der. Devrimci basından bir muhabir gelir. Barış, onu kenara çekip "Kimsin, nereden geliyorsun, burada tanıdığın kim var?" diye referans ister ama muhabir bilgi vermez. Barikatta nöbetçi bir arkadaş muhabiri tanıdığını söyler ama muhabir onu tanımamaktadır. Sultan'a haber verirler. Ve o gelene kadar da içeriye bırakmaz muhabiri Barış.

5 Kasım'dan kısa bir süre önce yoğun yağmurların etkisi ve ayağında ayakkabı olmamasından dolayı rahatsızlanmış, çok kötü üşütmüştür. Dinlenebilmesi için bir eve götürürler ama kabullenmez; "Buraya yatmaya değil nöbet tutup yoldaşlarımızı, direnişi, direnişçilerimizi korumaya geldim. Siz yatırıyorsunuz" diye isyanını dile getirir.

5 Kasım günü bir grup ile beraber eğitim çalışmasındadır Barış. Saldırı haberini alınca koşup gelir ve taşlarla, molotoflarla dalar çatışmanın ortasına. Saatlerce direnişten sonra tamamen evin önüne çekilinir. Kurşun, gaz bombaları sağanak yağmur gibi üzerlerine düşerken, düşmanın sıktığı gaz bombaları her yanına çarparken Barış buna aldırmıyor düşmana taş atıyordu. Dağ gibi heybetliydi gövdesi. Bedenini yoldaşlarına siper ediyordu.

Barış'ın bu tavrı yoldaşlarına moral veriyordu. Sakınmasızca bombaları karşılıyor, taş-molotof atıyordu. En son direniş eve taşınmıştı artık. Hiçbir tereddüt yaşamadan içeri girip coşku ve neşe ile barikatı kurmaya çabalar. Eve atılan gaz bombaları ve yanıcı maddelerden dolayı yangın çıkar. Arka odaya geçip orada direnişe devam ederler. Saatlerce süren direnişten sonra Barış yoldaşlarıyla birlikte direnerek şehit düşer. Nasıl başladıysa öyle bitirir. Coşku dolu, kararlı ve direnişçi.

 

 

 

Geri