Barış
ATALAY'ı Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:
Bir yoldaşı anlatıyor:
“Kendi gelişirken diğer insanları da
geliştirdi.”
Barış yoldaşla '92 yılının Kasım-Aralık aylarında
tanıştık. O süreçte ben devrimcilerle yeni tanışmıştım. Barış da öyle.
Mücadeleyle tanışmamız aynı döneme rastlıyor. Bulunduğumuz bölgede Halkevi
vardı, oraya gidiyorduk. Barış çok kısa bir sürede gelişti. Atılgan, cesur,
kararlı, halk sevgisiyle dolu bir kişiydi. Bu sevgisini de mücadelede Devrimci
Sol ile bütünleşmesiyle ifade etti. Bu süreç aynı zamanda Devrimci Sol'un
darbeciler tarafından kirletilmesiydi. Ben Devrimci Sol'u da, darbeciliğe de
pek fazla bilmiyordum. Ama Mücadele gazetesinde okuduklarımız darbecilere kin
duymamıza, onlardan nefret etmemize yetiyordu. Çünkü savaşan bir örgütün içinde
her ne kadar hareketi tanımasak da, böyle bir kontra çetesinin çıkması
gerçekten en büyük ahlaksızlıktı. Net tavır alanlardan birisi de Barış olmuştu.
6 Şubat 1993’de Adana'da katledilen Ali Aygül'ün amcasına gideceğiz. (Merzifon/Halozköylü
Devrimci Sol Savaşçısı) İnsanlar çok coşkulu ve kin dolu. Tüm hazırlıklarımız
tamam, pankartlarımız, karanfillerimiz, kızıl bantlarımız. Otobüslerle Halozköyü'ne gittik. Köyün içinden mezarlığa giden yolda pankartlarımızı
açtık. Önde iki yoldaşımızda Ali'nin resminin bulunduğu "Devrimci Sol
Savaşçısı Ali Aygül Yaşıyor", peşinde
"Devrim Şehitleri Ölümsüzdür" pankartı. Pankartın bir kenarında
alnında kızıl bandıyla Barış yoldaş tutuyor. Yoldaşlık sevgisini, onu
yaşatmanın onurunu aynı zamanda düşmana kin dolu gözleri Barış'ta buluyoruz.
Evet, Barış çok kısa zamanda gelişen öne çıkan bir
insandı. Öne çıkmasıyla diğer insanlara önderlik etmeye, eksikliklerini
kapatmaya çalıştı. Yalnızca kendi gelişimi için uğraşmadı, kendi gelişirken
diğer insanları da geliştirdi. Çok kısa bir sürede pek çok insanın sevgisini
kazandı.
Barış'ın ilk gözaltısıydı.
Düşman onu çözebilmek için çok çeşitli yöntemleri saatlerce deniyorlar. Ama
Barış direniyor. Çünkü Barış derime tüm inancıyla, hareketiyle bütünleşmiş,
yoldaşlarını sahipleniyor. Barış bunu şöyle ifade etmişti. "Düşman çözmek
için her şeyi dener, ancak gözlerimin önüne sürekli yoldaşlarım geliyordu.
Anladım ki ihanet bana göre değil."
Barış'ı Grup Yorum'un, Ekin'in konser işlerini
ayarlarken, insanlara bilet satarken, halkevi için elinden gelen tüm işleri
yaparken, araştırma yaparken, tütün tarlasında çalışırken görmek çok doğaldı...
Bir süre Barış'ı görmedim. Bir akşam eve gidiyordum, Barış bizim oturduğumuz mahallede
bir parkta oturuyor, koşarak geldi. Sarıldık. O kadar sıcak, yoldaş sevgisiyle
doluydu ki. Daha sonra Barış'ı görmedim. Ama onun hep savaşçı olduğunu, savaşa
koştuğunu biliyordum. Çünkü Barış boş duracak birisi değildi.
12 Mart 1994. Ordu'da çatışma haberi. Gazetelere
bakıyorum. Barış'ın ismi... Onun savaşçılığı, kararlılığı, cesareti,
atılganlığı, beraber gittiğimiz konserler, anmalar gözümün önünden bir şerit gibi
geçiyor. Ve hemen Barış'ın dağlara olan sevdası, özlemi geliyor aklıma. Evet,
Barış yoldaş o çok sevdiğin dağlardan, Karadeniz'den sesleniyorsun bize. "Benim
adım Barış değil, savaş. Artık Barış yok, savaş zamanı" diyorsun. Ve
sevdalandığın dağlarda halkın kurtuluşu için savaşarak şehit düştün. Seni
unutmayacağız. Atılganlığın, kararlılığın ve cesaretinle bize hep örnek
olacaksın...
***
Bir yoldaşı anlatıyor:
“Sevdalısının
koynunda şehit düştü”
Barış, yoksul bir işçi ailesinin dört erkek
çocuğundan en büyüğüdür. Annesi akrabamız olduğundan aile yaşamlarına tanık
oldum. Merzifon'da eskiden devrimcilerin faaliyet yürüttüğü, geçmişin izlerinin
halen göze takıldığı, Alevilerin yoğun olduğu Tekke mahallesinde oturuyordu.
Barış daha liseyi bitirmemişken politik arayışlar içerisindeydi. Devrimci
türküler söyleyip, politik kitaplar okuması devrimcilikten bahsetmesini,
apolitik akraba çevresince hoş karşılanmıyordu. Bir gün aile ortamında,
devrimci düşüncelerden vazgeçmesi yolunda ikna etmemi istiyorlardı. Benim
devrimciliğin onurlu bir iş olduğundan bahsetmem ve 12 Eylül öncesinin
mücadelesinden, hedeflerimden pişmanlık duymadığımı ifade etmemle konuşma
kesildi. "Bunlar daha akıllanmadılar, bu da terörist vb." konuşmalar
arkasından ifade ediliyordu. Barış bu türden düşkün ve ikiyüzlü davranışı kabul
etmeyerek, ilişkilerimizi geliştirmek için benimle paylaşarak, arkadan
konuşanlara tavır alıyordu.
Merzifon’da dernek kurulduğunda düzenli gelip-giden,
tartışmalara katılan ve oportünizme ilk tavır
alanlardandı. Nerede bir haksızlık varsa Barış orada haklıdan yana taraftı.
Okuyarak, araştırarak kendini kısa sürede geliştirdi. Dernek faaliyetleri-
kültür-sanat çalışmaları artık ona yetmiyordu. O kavgaya, dağlara, silaha
sevdalanmıştı. Bir şiirinde bu özlemini şöyle ifade ediyordu;
"Düşünüyorum dostum
kavgamızı, doğayı, insanları
ama en çok da kavgamızı
ve dağları
neden mi?
gün güzel dostum
akşam, akşamdaki ay
deniz, denizdeki balıklar
yaşamak, sevmek sevilmek
ve dedim ya işte dağlar
O dağlar ki
kavgamızda vazgeçilmez bir sevda
işte o en güzeli
durmak zamanı değil artık
yılan zehrini çoktan akıttı
kahpe kurşunlar göğsümüzde
gökyüzündeki yıldızlar
dünyamıza küsmek üzere
dağlarımıza kan kokusu sinmiş
dayanır mı buna can
sana soruyorum dostum
zamanıdır durma!
zamanıdır susma!
biz omzumuzu çoktan dayadık
dağlara
haydi ver elini dostum
daya omzunu omzuma
çıkalım şafakta birlikte
güneşi kızıllamaya
Barış
Atalay
Eylemde cüretli, direnişte yaratıcıydı.
Sahiplenirdi. Ali Aygün'ün cenazesinden sonra
gözaltına alınmıştı. Gözaltına alınan başkaları da vardı. Gözaltında ifade
vermemiş, diğerlerinin de vermemesini örgütlemişti. Merzifon'da ikinci kez
başka bir olaydan dolayı gözaltına alındı. İşkenceciler eylemde kimler vardı,
yanında kim vardı diye soruyorlardı. Barış yine başı dik, alnı ak zafer işaretiyle
çıkıyordu şubeden. İşkenceciler ondan hiçbir şey öğrenememişlerdi. Şubeden
çıktıktan sonra sevdası daha da harlanmıştı. "Sevdanın en güzeli dağlar"
diyordu.
O sevdalısının koynunda, elinde silah vuruşarak
şehit düştü. Canik Dağları Barışların, Yücellerin,
Komutan Yılmazların kanıyla sulandı. Kanımızın aktığı vatan toprağının her
karışı bizimdir. "Kanın döküldüğü yerde zulmün hükmü uzun sürmez" Karadenizin dağlarına sevdalanmış Barış'larımız oldukça. Kızıldere'den aldığımız özgürlük meşalemiz hiç sönmeyecek.
"Savaşan Kazanır Sonunda"
***
Bir yoldaşı, Barış Atalay'ın
gelişim sürecini
anlatıyor:
1974 Amasya ili Gümüşhacıköy'ü ilçesi Korkutköyü doğumlu. Türk milliyetinden. Alevi kökenli bir ailenin
çocuğu olmasına rağmen ailesinin içinde bulunduğu ilişkilerin bir yansıması
olarak lise sonlarına kadar namazını kılan, orucunu tutan bir insan olarak
yetişmişti. Buna rağmen devrimci ilişkilerle tanıştıktan sonra devrimci yaşama
ve ilişkilere hiç yabancılık çekmemişti.
Hareketimizin '91 sonlarında Merzifon’da ilk
örgütlenme çalışmalarını başlattığı süreçte DSG'nin yaptığı
eylemler, politik bir insan olmamasına rağmen dikkatini çekmişti. Barışla bu
süreçte tanışmıştık.
Eski kişiliğiyle çok derin çatışmalar yaşayarak kısa
sürede olgunlaşan, hareketimizi tanıma ve koruma sürecini her geçen gün
hızlandıran ve Devrimci Sol'cu kişilikle donanan bir insan yaratıyordu. Yeni
insanı yaratıyordu.
Barış'ın Merzifon Halkevi içerisinde çalışmalarını
yürüttüğü dönemde tanımış olduğu oportünizm, mücadeleye
daha sıkı sarılmasını sağlamıştı. "Bunları görünce, onların yapmaları
gerekenleri de bizim yapmak zorunda kalacağımız aklıma geliyor" der
ve görevlerini daha bir azimle ve kararlılıkla sarılırdı. Kararlı, atılgan,
cesur, cüretkar, her koşulda hareketi sahiplenen, değerlerimizi
sahiplenen yanları kısa sürede Barış'ın öne fırlamasını sağlamış ve yeni
görevlere hazır olduğunu, verilen görevlerin yetmediğini her fırsatta dile
getirir olmuştu.
Halkevi içerisinde kültürel faaliyetlerde, gazetenin
dağıtımı ve satışı, seminer çalışmaları yürütmesine, yeni gelen insanlarla
ilgilenmeye kadar yürüttüğü faaliyetlerini eksiksiz yapar bütün bunların yanı
sıra ek görevler isterdi. Küçük büyük bütün işlere görev bilinciyle sarılırdı.
Barış özverili, fedakar yanlarıyla da öne çıkmıştır.
Hiç tanımadığı insanların ihtiyaçlarını gidermekten herşeyini
paylaşmaya kadar gösterdiği fedakarca davranışları insanların
Barış'la çok kısa sürede kaynaşmasını beraberinde getiriyordu.
Barış'la köy ilişkileri yaratılmasında birlikte
çalışmaya başladığımızda bir kısım ilişkilerini sınırlaması gerekiyordu.
Merzifon küçük bir yerdi ve çekilen her insan kısa sürede farkediliyor
ve insanlar "hımm..." demeye başlıyordu.
Kamuflaj için Barış'ın "ben bu işleri bıraktım artık kendi
işlerime bakıyorum" demesi üstlenmiş olduğu en zor görevdi.
"Bunu söylemek bile zoruma gidiyor" deyişi harekete bağlılığına somut
bir örnektir. Bıraktım demekle bırakmış olmuyorsun dediğimde; "Sen onu bir
de bana sor" der ve insanları olumsuz etkileyeceğini düşündüğünü söyler bu
ifade tarzını asla kabullenmezdi.
Barış yarattığımız köy ilişkilerimiz tarafından da
çok sevilen, büyükle büyük, küçükle küçük olan davranışları, dürüst kişiliğiyle
herkese yaşlısından gencine güven verirdi.
Devrimci bir eylem anında gözaltına alınmıştı. Bu
ikinci gözaltısıydı ancak, ilk gözaltısında
düşmanla ciddi bir hesaplaşma yaşamamış olmasının verdiği tecrübesizlik, bunun
yanı sıra bir Devrimci Sol'cunun tavrının nasıl olması gerektiği bilinciyle
gözaltına alınmıştır. Bir gün içinde yapılan birçok işkence yöntemi Barış'ın
direnişinden taviz vermesini sağlayamamış ve düşmanla kendi alanında girdiği
hesaplaşmadan da Barış yoldaş galip çıkmıştır. Düşmanı kendi ininde yenişini şu
sözlerle ifade etmişti. "Düşünüyorum, aklıma yoldaşlarım geliyor.
Hissetmiyorum, düşünüyorum, ihanet bana göre değil. İçimden geçen tek şey zafer
işareti yapmak, yoldaşlarımın karşısına alnı ak, başı dik çıkmaktı, başardım"
demişti.
Özlemini duyduğu, üzerine şiirler yazdığı dağlara,
gerillaya 25 Aralık 1993'te katıldı. Artık dağlarda, elinde silahıyla, yine
dostlarıyla birlikte düşmana korku salmaya devam ediyorlardı. 12 Mart 1994
tarihinde sevdalı olduğu topraklarda, dağlarda yoldaşlarıyla birlikte şehit
düştü. Elindeki silah düşmedi, bugün özgür vatan için binlerce Barış Canik dağlarında. Rahat uyuyun yoldaşlar. Bayrağımızı Canik dağlarında ve tüm ülkede dalgalandıracağız...