Baki ERDOĞAN'ı Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

 

 

Bir tutsak yoldaşı anlatıyor:

“Kişiliği ile herkese güven veriyordu.

Ege'de atılım yıllarında örgütlenmiş her insanda emeği vardır.”

 

1990 yılında, Aydın'da Turizm Meslek Yüksek okulunda okuyan DEV-GENÇliler disiplin soruşturmasıyla okuldan uzaklaştırmışlardı. Bu yüzden DEV-GENÇ'liler Aydın HEP İl binasında süresiz açlık grevine başlamışlar, bir yandan da çeşitli eylemliliklerle (bildiri, afiş vb.) Aydın halkına haklılıklarını, doğruluklarını ve eylemlerini anlatıyorlardı. Biz de İzmir'den destek amaçlı olarak Aydın'a gitmiştik. Açlık grevi direnişçileri bedensel olarak yıpranmışsa da moral ve kararlılıkları had safhadaydı. İçerisi doluydu. Her kesimden insanlar destek ziyaretene geliyordu. Eylemin haklılığı ve meşruluğunun idareye kabul ettirilmesi, halkın DEV-GENÇ'lileri sahiplenmesiyle o gün eylemin bitirilmesi kararı alınmıştı. Aydın dışından gelen DEV-GENÇ'liler ve ziyaretçiler olarak bir eve gittik. Direnişçilerin açlık grevini bitirmesi için hazırlıklar yapıldı. Ve küçük bir salonda hep birlikte oturuldu.

Baki'yi orada tanımıştım. Yerde bağdaş kurmuş, etrafına da Aydın DEV-GENÇ'liler oturmuştu. Önder olduğu her halinden belliydi. Baki eylemin neden, nasıl olduğunu anlatmadan önce kısaca Aydın DEV-GENÇ'in doğuşunu anlatmıştı.

"İlk zamanlar bir iki insandık. İnsanlara halka ulaşmak için bir şeyler yapmalıydık. Düşündük, taşındık bir tiyatro grubu oluşturmaya karar verdik. Grup belki kalıcı olmayabilirdi ama biz onu bir araç olarak düşünerek hazırlıklara başladık. Halkın ezilmişliğini, horlanmışlığnı anlatan bir oyun seçtik. Oyun için davetiyelerden, afişlerine, metninden sahne düzenine, tüm bürokratik işlemlerine kadar herşeyi kendimiz yaptık. Sahneye çıktığımız ilk gün sahne doluydu. Sonraki günlerde de salon hiç boş kalmadı. Böylelikle Aydın halkı ile öğrenci gençlikle kaynaştık." demişti. Aydın DEV-GENÇ'lilerin bir çoğu böylelikle tanışılmış insanlardı. Sadece öğrencilerle değil, halktan insanlarla da doğrudan diyalog kurulmuştu. Öyle ki o dönem Aydın DEV-GENÇ diğer illerdeki DEV-GENÇ'lilere kıyasla Ege bölgesinde en kalabalık örgütlenmemizdi. Baki Erdoğan'ın yarattığı bu örgütlenme 1 Mayıs 1991de Aydın alanına yürüyerek çıkmıştı.

İlerleryen süreç içinde Baki'yi sık sık İzmir'de görmeye başladım. Kah bize geliyor, kah diğer DEV-GENÇ'lilerin evlerine gidiyordu. Sık sık gelirdi bize. Genellikle yorgun olurdu ama yüzü hep duru gülen gözleriyle karşısındakine umut olurdu, güven verirdi. Yorgun olmasına rağmen bizlerle birlikte ev işyerleri yapar, birşey konuşulacaksa konuşur, yoksa sabahlara kadar kitap-gazete okurdu. Bir iki saat uyur ve erkenden çıkardı.

Birgün saflarımıza yeni katılan bir DEV-GENÇ'li "ben Baki'nin kişilğinden, karakterinden çok etkilendim, bu yüzden DEV-GENÇ'li oldum" demişti. Bir konunun anlatımından bir sorunun çözümünde, sakinliğini, sadeliğini kaybetmeden duru bir dille anlatır, karşısındaki insanı ikna eder, kafasını açardı. Öyle ki birçok insan, birim sorumlularına nazaran hep Baki'nin yolunu gözler, her şeylerini onunla paylaşırlardı.

Baki'nin aranır duruma düştüğü günlerde birgün bir eve gitmem söylendi. Dikkatli bir şekilde gittim. Baki'nin sürekli gidip eldiği bir yerdi burası, Bir aile evi. Tahmin ettiğim gibi Baki oradaydı. Aile ile birlikte yemek hazırlamış, bulaşıkları yıkamış, çay içip haberleri izledikten sonra yatma vakti gelince, aileden izin alarak "biz arkadaşla biraz sohbet edeceğiz" demişti. Her zamanki gibi çok sakindi. Yüzünde yine bildik tebessümü vardı. Anlatmaya başladı. "Bugün arkadaşla (Demet Taner) randevumuz vardı. Randevu yerine gittim. Ortalık ana baba günü, her köşede polis. Sonra oradan ayrıldım" diyordu. Devam ederek "arkadaşa söyle bundan sonra daha dikkatli olsun" dedi, ve güncel konuşmalarla sohbetimize devam ettik.

Baki, kişiliği ile hemen herkese güven veriyordu. Bu güven sayesinde birçok insan saflarımıza katılmıştı. Denilebilir ki Ege'de atılım yıllarında örgütlenmiş her insanda emeği vardır.

O, Parti-Cephe'nin yönetici önder insanının simgelerindendir. Şehitlerimizden Demet Taner, Ümit Doğan Gönül, Uğur Sarıaslan, Yusuf Bağ, Baki'nin öğrencileridirler.

25.05. 1998, BERGAMA

 

***

 

Kurtuluş Dergisi, 'Yoldaşlar Bizi Aşın' Köşesinden:

KAHRAMAN OLMAK...

 

Baki devrimci mücadeleyle biraz geç, üniversite yıllarında tanıştı. Bu geç kalmışlığı hızlı ve hızlı olduğu kadar da sağlam, altı doldurulmuş adımlarla telafi etti.

Baki ile ilgili söylenenlerden, anlatılanlardan bir cümle özellikle dikkat çekicidir. Bir yoldaşımız onu, "mücadelenin okul hayatıyla sınırlı olduğunu söyleyenlere en iyi cevabı verenlerden oldu" diye anlatıyor. Elbette Baki ile ilgili anlatılan daha pek çok güzel, olumlu şey var. Ama yine de bu özelliği onu kavratmak için yerinde bir çıkış noktasıdır.

"Okul biter, devrimcilik biter", bu adeta bir deyiş olmuştur. Peki neden? Eksik bırakılan nedir? Baki'yi ya da Baki gibi okulu bitirip doktor, mühendis, avukat, eczacı olup buna rağmen mücadeleden kopmayan diğer yoldaşlarımızı bu olumsuz geleneğin dışına çıkaran nedir?

Buna teorik belli cevaplar da verilebilir. Ama biz bu soruyu Baki'nin yaşamıyla, özellikleriyle cevaplayalım.

Emekçi bir yanı var Baki'nin. Ailesi" yoksul. Küçük yaşlardan itibaren bir sürü işte çalışıyor... Ama onun emekçiliği kesinlikle bununla sınırlı değil. O fiili olarak herhangi bir işte çalışmadığı profesyonel devrimcilik yaptığı dönemde de bir emekçidir. Sürekli bir koşturmaca içindedir. Yaptığı her iş emek harcanmış bir iştir.

"Genelde fazla konuşmuyor, anlattırıyor ve kavramaya çalışıyordu." Halkın, kitlelerin öğrencisidir o. Sorumlulukları büyür. -şehit düştüğünde Ege Bölgesi Siyasi Sorumlusudur- ama bu özelliği değişmez. Küçük burjuva ukalalığı ve çok bilmişliği ondan uzaktır.

“Bir tek evin, yol parasının dahi olmadığı koşullarda sızlanmadı, olmaz demedi...”

Olmaz diyenlerin yanlışlıklarını gösterdi. O hep başaracağız, bunu da aşacağız anlayışıyla hareket etti." Baki Devrimci Sol'un yayınladığı açıklamada da böyle anlatılıyor... Devrimi, devrimciliği ciddiye almıştır. Devrimciliğin zor olanı başarmak olduğunu kavramıştır.

"Defalarca konuşulmuş, ancak herhangi bir sonuç alınamamış birinin, 'olsun, bir kez de ben konuşayım' diye peşinden koştuğuna tanığız"!.. İnsana, insanımıza değer veriyor.

"Yüzündeki sımsıcak gülüşü ve sevecenliği konu hareketin çıkarları ve yapılan hatalar olduğunda kaybolur, kaşları çatılır ve onun acımasız yanı ortaya çıkardı. O hata yapıldığında acımasızca üzerine gider ve eleştirmekten çekinmezdi"... Yani Baki, eleştirinin değer ve emek vermenin bir ifadesi ve biçimi olduğunu bilen bir tutumun sahibi.

"Ailesine çok bağlıydı, ama mücadeleye olan bağlılığı onun önündeydi yine de."

Ailesine karşı ucuz bir keskinlik içinde olmadı. Onları devrime kazanmaya çalıştı. Gerektiği zaman da koptu ve onlarla yıllarca görüşmedi. Aileye karşı keskinlik, öğrenci gençliğin devrimciliğindeki en dengesiz yanlardan biridir belki de. Ama her keskinliğin altında liberal, çürük bir yan vardır.

Emekçi, halkının öğrencisi, mütevazi, yaptığı işi ciddiye alan, zorlukları mücadelenin bir parçası kabul eden bir öğrenci. O artık salt öğrenci değil. İşte Baki'yi öğrenci gençliğin o olumsuz, kısır döngüsünün dışına çıkaran özellikleri bunlardır.

Devrimcilik ne tek başına her gün eylem yapmak, ne tek başına siyasi yayınları takip etmek, ne de tek başına bir örgütlülüğün üyesi olmak olarak anlaşılamaz. Böyle anlaşılan devrimcilik kalıcı olamaz. Eylem biter devrimcilik biter... Okul biter devrimcilik biter... Örgütlülük şu ya da bu nedenle dağılır, devrimcilik biter...

Düşmanla teke tek yüz yüze gelinir, devrimcilik biter...

Sınıfsal kökenimiz şu ya da bu olabilir. İçinde bulunduğumuz ortam bir okul, bir fabrika, bir köy hatta burjuva bir ortam olabilir... Çalıştığımız birim legal ya da illegal, silahlı yada silahsız, ekonomik ya da siyasi olabilir. Eğer devrimcilik içselleşmemişse, bir yaşam biçimine dönüşmemişse, içinde bulunulan ortam bizi biçimlendirmeye başlar. Ama bizim devrimciliğimiz kendi ayakları üzerinde duruyorsa, sağlanışa, o bulunduğu yeri biçimlendirir.

Devrim dünyanın en ciddi işidir. Devrimcilik de en ciddi mesleği... Bunun bilincinde olunmadığında mücadelenin, devrimciliğimizin şu ya da bu aşamasında kırılmalar yaşamak aslında şaşırtıcı değildir.

Görevimiz bir öğrenci derneğini açıp kapatmakta olabilir... Bir dergi bürosunda yazı yazmak da... Çok büyük zorluklar, yoksunluklar, kopukluklar içinde devrimci yaşamımızın uzun yılları yalnızca silahlı eylem yapmakla da geçebilir... İllegalite koşullarında aylarca, yıllarca birkaç kişiden fazlasını görmeden yaşamak durumunda da kalabiliriz. Ama özünde yaptığımız iş aynıdır. Her durumda dünyanın en ciddi, en çok sorumluluk gerektiren işini yapıyoruz demektir.

Her öğrenci yoldaşımız, her genç yoldaşımız bir Baki olabilir. Baki olmak için illa şubeye düşmek gerekmez. Baki yalnız işkencedeki direnişiyle değil, gerçekte ona böyle bir direnişi gerçekleştirme gücü veren özellikleriyle, daha işkencecilerle o son karşılaşmasından önce de bir kahramandır.

Baki olmak hergün, her yerde günlük hayatın içinde, yoldaşlarıyla, kitlelerle ilişkilerinde kahraman olmak, kahramanca davranmaktır.

Kahramanlık devrimciler için fazladan yapılan bir şey değil, görevdir.

 

(Bu yazı Kurtuluş dergisinin 17 Ağustos 1996 tarihli 3. Sayısında, “Yoldaşlar Bizi Aşın” köşesinde yayınlanmıştır.)

 

***         

 

Bir yoldaşı anlatıyor:

«Yanındayken tüm korkularım geçerdi»

 

Baki ile 1993'ün ilkbaharında tanışmıştık. Birgün kaldığım eve Demet'le birlikte gelmişlerdi. Saatlerce yağmurda yürüdükleri için her yerlerini çamur kaplamıştı. Arkadaşlara Baki'yi Kayseri'den gelen eski bir dost diye tanıtmıştık. Eve girer girmez sanki kırk yıllık dostmuşçasına kucaklaşmış ve konuşmaya başlamıştık. Öylesine doğal ve içtendi ki, evdekiler hemen bana inanıvermişlerdi.

Baki'den önce hep evlerde buluşur, sokakları bilmediğimden takibe takılırdım. İlk kez onunla günlerce sokak ve takip atlatma çalışmıştık gecekondu sokaklarında. Bana ilk kez o öğretmişti yorulsam da gezmesini sabahtan akşama değin. Sonra da randevu sokağı, evler nasıl bulunur, düşman istihbaratı nasıl çıkarılır bunları o öğretmişti. Önemli ve gerekli gördüğüm bilgileri aklımda tutmayı, fotoğraflamayı düşmanı gözlerimle. Savaşta illegalitenin en küçük ayrıntılarını da o öğretti bana... Bir yönetici olarak bizlerin ihtiyaçlarından kendini sorumlu tutardı ve hep bu bilinçle hareket ederdi. Onun içindir ki, güven unsuruna önem verirdi. O özellikle yakındayken coşkumuz zirvede olurdu. Yanındayken tüm korkularım geçerdi. Çünkü Baki sanki çalışırken herşeyi duyar, görür, müdahale ederdi. Onunla gecekondulardaki kahvelere giderdik ve o hep kahvelerde at yarışlarını izlerdi. Baki onlardan biri gibi olurdu o esnalarda.

Çoğu kez ama özellikle darbecilik sürecinde kalacak bir evi bile olmadı. Ama o bir kez bile işlerini bırakıp moralini bozmamıştı. Baki kırda, şehir dışında inşaatlarda yattı ev yokken. Onun için nesnelliğe teslim olmak yok, yokları var kılmak vardı.

Baki çalıştığı yerleri de avucunun içi gibi bilirdi. Birgün çalıştığım yere gelmişti ve uygun olan bir telefon kulübesi sordu. Ben ona "sanırım yok, olsa görürdüm" demiştim. O "sanayinin şu bölümünde aylar önce vardı" dedi ve baktık. Gerçekten de kulübe orada duruyordu. Unutmaması bir yana "Gerilla çalıştığı bölgeyi ve halkı çok iyi bilmeli" derdi. "Eğer bunları bilmezse çok yaşamaz. Kendini ve halkını çok sevmiyordur..."

Baki kurallara ve ilkelere çok bağlıydı. Hiçbir zaman ihlal etmezdi. Randevulara zamanında ve uygun gelinmesini isterdi ve kendisi de hep öyle hareket ederdi. Bir kez ikinci randevuya yetişememiştim ve telefonda üçüncüye bırakmıştım. Gittiğimde Baki gelmemişti, nedenini sorduğumda şakayla, "Hiçbirimiz canımızı yolda bulmadık ki" demişti. Yanında asla fazladan ve gereksiz şeyler taşımazdı. Taşımak zorunda kaldığında ise mutlaka güvenliğini alırdı.

Baki bölgede polis tarafından çok iyi biliniyor ve tanınıyordu. Ama bunu mücadelesinin önünde hiçbir zaman gerekçe göstermedi. Azimle bölgede çalışmasını sürdürdü. Son günlerinden bir gün "Beni buldukları yerde infaz edeceklerinden artık eminim" demişti ve öyle de oldu. Artık o ölümü çoktan yenmişti. En son Baki'nin Aydın Meşrutiyet Karakolu'nda işkenceyle şehit edildiğini duydum. Günlerce süren işkencelerde teslim alınamamış ve daha fazla işkence yapılabilmesi için polisler ve doktor diplomalı bir halk düşmanınca uyarıcı iğneler yapılmış.

Baki yoldaş seni de diğer şehitlerimiz gibi devrimimizin halaylarına katacağız...

And olsun ki, şehitlerimizin hesabını soracak ve halklarımıza, sizlere özgür bir vatan sunacağız.

 

Geri