Bahattin ANIK'ı Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:
Yoldaşlarının anlatımı:
«Yiyeceği
Paylaşırken En Az, Yükü Paylaşırken En Fazlasını»
Gerilla birliğine katıldığımda Bahattin
yoldaş sempatik, cana yakın davranışları ve çalışkanlığıyla hemen dikkatimizi
çekmişti. Daha ilk günden hepimizle kaynaşmış, bize acemilik çektirmemişti. O zamanlar
Komutan Yardımcısı ve birliğin pratik eğitiminden sorumluydu.
Birinci gün dinlendikten sonra silahlarımız verilmiş
hemen eğitime başlamıştık. Bahattin her hareketi,
silahın her parçasını, özelliklerini önce teorik olarak anlatıyor sonra
uygulamalı gösteriyordu. En küçük ayrıntıya dahi dikkat ediyor, kimsenin eksik
öğrenmesini istemiyordu. Mücadele içinde öğrendiği ne varsa bir an önce bizim
de öğrenmemizi istiyordu. "Biz buraya pikniğe gelmedik, savaşıyoruz.
Düşmanla da ne zaman karşılaşacağımız belli olmaz. Yoldaşlarımız her an bu
savaşa hazır olmalı, düşmanın karşısına hazırlıklı çıkmalı" diyordu.
Onun savaşı, mücadeleyi ve yoldaşlarını sahiplenmesi
hepimize itici güç oluyordu, o bir öğretmendi. Karadeniz'de gerilla birlikleri
oluşturma göreviyle Karadeniz Kır Gerilla Birlikleri Komutanlığına
getirildiğinde mutluluğu, sevinci görülmeye değerdi. Gideceği yerde gerillayı
ne tür zorlukların beklediğini biliyordu. Ancak onun defterinde imkansızlıklara, olmazlara yer yoktu. Kısa sürede hazırlıklarını
bitirip yola çıkmıştı. Yıllardır özlemini duyduğu, doğduğu topraklarda savaşı
büyütecekti artık.
Komutan Yılmaz sevimli, cana yakın tavırlarıyla
bilindiği kadar, görev esnasında ilke ve kurallara bağlılığı, tavizsizliği ile
de öne çıkıyordu. Hatalara -hele de bilinçli olanlara tahammülsüzdü. Hep
şehitlerin yaşamlarından, kendi deneyimlerinden örnekler verir, en küçük
hatanın savaşta nelere yol açabileceğini tekrar tekrar
anlatırdı. Öğrenme konusunda kuşkucu, doğru bildiklerinde dayatıcı, kolay ikna
olmayan, inatçı kişiliği de olumlu özelliklerinin yanında barındırırdı.
Eleştirilere de kapatmazdı kendini. Savaşçıların rahat eleştiri getirmelerinin
olanaklarını hep yaratırdı. Onun bu tavrı periyodik yapılan özeleştiri
toplantılarının canlı ve verimli geçmesini sağlıyordu.
Herkese güven verirken insanların kendine
güvenlerini de geliştiriyordu. Halka sonsuz bir güveni vardı... Bir yürüyüşte
geniş bir yayladan geçiyoruz. Kış yaklaştığı için yayla evlerinin çoğunluğu
boşaltılmış. Tek tük ışıklar gözüküyor uzaktan. Dolu olan evlerden birine
gelişi güzel girme karan aldık. İki arkadaş eve yaklaşıp kapıyı çalarken biz
elli metre aşağıda bekliyoruz, içeriden "Kim o" sesi gelince
arkadaşlar "misafir" vb. diyorlar, içeriden bir ana "isim
isim" diyor. Komutan sabredemiyor; "Gerillayız, Devrimci Sol
Gerillasıyız deyin" diye bağırıyor. Arkadaşların tekrarlamasına gerek
kalmadan kapı açılıyor.
Bu olayda asılında halka duyulan güvenin yanında
mücadelenin meşruluğuna, devrime sonsuz bir güven vardır. Bahattin
hiç tanımadığı insanlara, ilişkilere bu güvenle yaklaşıyor, onlarla çabuk
kaynaşıyor, sıcak bağlar kuruyordu. Yalınlığı, açık gönüllülüğüyle tam bir halk
adamıydı. Yoldaşlarına yaklaşımında da bu içtenliği görmek mümkündür her zaman.
Komutan olmanın getirdiği sorumluluklarla örnek olması gerektiğinin
bilincindeydi. Gerillada yiyecek çok zaman kısıtlıdır. Komutan her zaman payına
düşenden az yer, yük taşımaya gelince hep fazlasını alırdı. Ve bunları kimseye
sezdirmeden yapardı. Sporda, yürüyüşte riskli görevlerde birliğin en önündedir
her zaman.
9 Şubat 94 sabahı nöbetçi yoldaş sesler duyduğunu
söyleyince önce komutan yardımcısı bakmıştı. Etraf sık ağaçlı ve yoğun sis
olduğu için o da sadece sesleri duymuş gelip; "komutanım ya düşman, ya da
kabalık bir domuz sürüsü. Bir arkadaşla gidip daha yakından kontrol edelim"
demişti. Komutan "siz durun biz Recai (Yücel Çakmak) ile bakalım" diyerek
çıktı. 50 metre uzaklaşmışlardı ki, her yanı silah sesleri kapladı. Biz
olduğumuz yerde mevzilendik. 5-10 dakika sonra Yücel gelip bizim çekilmemizi
söyledi. Kendisi komutana ulaşmak için çatışmanın ortasına daldı. Komutan
nereden çıkabileceğimizi düşünmüş olmalı ki çatışmayı ters yöne çekiyordu. Bu
durum kayıpsız olarak çemberi yarmamızı sağladı. Komutan bir kartal gibi
kanatlarını açmış savaşçılarını korumuştu.
(Bu anlatım, Bağımsızlık ve Demokrasi Yolunda Kurtuluş dergisinin
6 Şubat 1999 tarihli 16. Sayısında yayınlanmıştır.)
***
Bir gerilla
yoldaşı anlatıyor:
Umudu
Karadeniz Dağlarında Büyütüyoruz
Canik
dağları gerillanın adımlarıyla tanışıyordu. Komutan Yılmaz (Bahattin
Anık) elindeki gencecik savaşçıları eğitmek için var gücüyle çalışıyordu. O
birlikte 15 kişiydiler. Silah ve mühimmat bakımından oldukça eksikleri vardı.
Fakat hiçbir eksikliği sorun etmeden eğitimlerini tamamlamaya çalışıyorlardı.
Caniklerin
Şubatı soğuk geçerdi. Her taraf karlarla kaplıydı. 8 Şubat günü Komutan Yılmaz
şehirden gelecek olan yoldaşlarını bekledi. Fakat beklediği kişi gelmedi.
Komutan Yılmaz kaygılanmaya başlamıştı. Silah vb. birçok ihtiyaç için de bu
görüşme oldukça önemliydi.
Gerillalar
sığınaktan ayrılarak araziye çıktılar. Yalnız gerillaların çoğunun uyku tulumu
yoktu. O yüzden Caniklerin o soğuğunda hiçbiri doğru
düzgün uyumadan sabahı ettiler. Ve sabahla beraber tekrar sığınağa gelerek,
gelecek kişiyi beklemeye başladılar.
Gerillanın
bekleyişinin sürdüğü bu saatlerde cemseler çoktan çıkmıştı yola. Hain,
yoldaşlarını satmış, şimdi katillerle beraber onları katletmek için yola
koyulmuştu. Gerillalar yaşadıkları ihanetten habersiz beklerken, haini
Kumru'nun Eskiçokdeğirmen köyünün muhtarının evine
getirdiler.
Nöbetçi
Komutan Yılmaz'ın yanına gelerek aşağıda bir hareketlilik olduğunu, seslerin geldiğini
söyledi. Yılmaz hemen yanına Recai'yi (Yücel Maral) alarak Eskiçokdeğirmen
köyüne doğru gitmeye başladı. Yılmaz'la Recai biraz ilerlemişlerdi ki
üzerlerine kurşunlar yağdı. İlk ateşle vurulan Komutan Yılmaz çatışmayı
sürdürürken, komutan yardımcısı Recai'ye hemen gerillayı bölgeden, ateş
çemberinden kurtarmasını söyledi. Son anında bile bedeniyle ihanete ve zulme
karşı set oluyordu Lazoğlu... Gerillalar bölgeden
çekilirken Lazoğlu'nun sesi Kumru'nun köylerinde
yankılanmaya devam ediyordu.
Komutanları
şehit düşen gerillalar hemen iki gruba ayrılarak geri çekilip düşmanın
kuşatmasını yararak bölgeden çıktılar.
(Bu
anlatım, Halk için Kurtuluş dergisinin 18 Nisan 1998 tarihli 77. Sayısında
yayınlanan «Direniş Geleneğimizdir» yazı dizisinin 3. Bölümünden alınmıştır.)
***
Bir yoldaşı anlatıyor:
Bahattin hiçbir olanak, ilişki
olmaksızın çıkmıştı Karadeniz dağlarına... Ve tüm zorluklan altedip
orada ilk birliklerin kurulmasını sağlar... "Yeni savaşçılar yetiştiriyor,
program ve planlar geliştiriyordu... Devrimci Sol'culuğun öğrenmek, yaratmak ve
yoktan varetmek olduğunu iyi bilirdi. Bu özellikleriyle
kısa sürede genç ve tecrübesiz insanlardan bütün olanaksızlıklara karşın bir
birlik yaratmayı bilmişti... Karadeniz dağlarına ayak bastığında, karşısında olanaksızlıklar
ve yokluklar, çözüm bekleyen dağ gibi sorunlar vardı... 'Silah yok, mermi yok'
demedi. Birliğine eli sopalı savaşçılar kattı."