Avni TURAN'ı Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

 

 

Bizimkilerdi

Güneşimizi örten silahları silmek için

Aldırmadan morarmış tenlerine

Ölüme direndiler

 

Bir yoldaşı anlatıyor:

 

Dürüstlüğü ile devrimci saflığı ile, mütevaziliği ile onu hep örnek alırdık. Çok konuşmazdı. Yerinde ve özlü konuşur, daha çok dinlerdi.

Bacaklarının kemik yapısı bozuluyordu. Bunu hiç bir zaman kendisi için engelleyici faktör olarak görmedi. Fiziki ve iradi olarak çok güçlü idi.

Kampın su ihtiyacını tankerle taşıyarak karşılıyorduk. Avni abi ciple su getirirdi. Tankeri cipten ayırıyordu. Tekerleğin önündeki taş kaydığı için, tankeri tutmaya çalıştı. Bizi çağırmıyor, tek başına yerine koymaya çalışıyordu. Zorlanıyor ama bırakmıyordu. Biz farkedip yanına gittiğimizde ona çok kızdık. Kendisini yaralayabileceğini söylediğimizde o utangaç gülüşü ile yapabileceğini söyledi.

Ona çok saygı duyuyorduk. İnsanlara karşı çok saygılı idi ve itinalı yaklaşırdı. Onun askeri yeteneğine hayran kalıyorduk. Topografya, fizik bilgisini bizlere aktarırken, pratikte gösterirken çok alçak gönüllülükle yaklaşırdı. Onun nişancılığı, sakinliği, soğukkanlılığı tatbikatlarımıza da yansıyordu. Bir tatbikatta roketle bir hedefi nişan aldığı yere isabet ettirerek tahrip etmişti. Hepimiz çok coşmuştuk. O anki sevincimizi ona bir demet sarı-kırmızı çiçek vererek ifade etmeye çalışmıştık. Çok utanmış ve sıkılmıştı. Öne çıkarılmaktan, övgü almaktan çok sıkılırdı. Bu tür şeylerden hoşlanmazdı.

İradesini ve gücünü sonuna kadar zorlardı. Eğitimimizin önemli bir parçası olan sporda kendini çok zorlardı. Sporun sonlarına doğru hepimiz çok zorlanırdık ve bırakma eğilimi ağır basardı. Bir keresinde kendisini çok zorladığını farkettim. Buna rağmen bırakmıyordu. En sonunda kötüleşti kustu. Kendisini toparlar toplamaz spora devam etti. Hepimize çok iyi ders olmuş ve yaşantısı ile öğretmişti yine.

 

***

 

Darbe döneminde, ölüm orucundayken yakınında olan bir yoldaşı anlatıyor:

 

Sorumlu arkadaş "Bir randevuya gidip, rahatsız bir arkadaşı alacaksın; arkadaş darbe dolayısıyla ölüm orucuna başladı. Bir hafta kadar su da almadı. İkna ettik ama sağlık durumu nazik olabilir. Temiz git, kısa bir kontrolle hemen bir yere yerleştir. Yanında hemşire falan da olacak" dedi.

İki gün sonra söylenen yerdeki sokağa girdim. Bir müddet sonra arkadan yaklaşan birkaç kişi olduğunu farkedip yavaşladım. Biri yaklaştı şifreyi söyledi. Diğer ikisi de bir müddet sonra bize katıldı. Şaşırmıştım. Ben neredeyse bitkin, dökülen birini bekliyordum. Her halde bir terslik oldu. Arkadaşı getirmekten vazgeçmiştir diye düşündüm. ..... Tanımadığım iki insan biraz önden yürürken arkadaşa sordum; "Hani bir arkadaş getirecektin, açlık grevindeydi. O nerede?" "Getirdik ya" dedi arkadaş. "Bak yaşlı olan ölüm orucunda. Uzun süredir tartışıyoruz, sadece su içmeyi kabul ettirebildik."

Şaşırmıştım, çünkü Avnileri randevuya getiren genç arkadaş bizi duvar atlatmaya kalkmış, hatta Avni'yi bir duvardan atlatmıştı bile. Baktım hiç yakınır, itiraz eder bir hali yok. Biz dikkat edeceğimize, ayrıca Avni'nin rahatsız olduğunu söylediğimizde "Ben alışığım, atlayabilirim, nasıl gerekiyorsa öyle gidelim" dedi. O durumda bile şartları kendine uydurmaya çalışmıyor, kendini insiyatifçinin denetimine bırakıyordu. Onu bölgeden hızla çıkartıp dolaştırarak kalacağı eve götürdük. Aile daha önceden bilgilendirilmiş, bizi bekliyordu. Biz eve girdikten kısa bir süre sonra çay hazırladılar. Avni kanepenin ucuna ilişmiş tedirgin bir halde oturuyordu. Kendisine çay ikram edildi, reddetti. Evin hanımı ısrar edince bir bardak çay aldı. Bize öfke ile bakıyor ama hiçbir şey söylemiyordu. Evde küçük çocuklar vardı. Onlarla hemen diyalog kurup oynamaya başladı.

"Biraz sonra gideceğim, söyleyeceğiniz bir şey var mı?" dediğimde, konuşmak istediğini söyledi. Başka bir odada "ailenin kendi durumundan haberdar olup olmadığını" sordu. "Ailenin haberi var" dediğimizde "burada küçük çocuklar var, evin hanımı çok duygusal, ben burada ölürsem kaldırabilecekler mi?" diye sordu. "Bilmiyorum. Kaldıramayabilirler. Böyle bir şeyi ne biz ne de onlar yaşamadı" dediğimizde "siz kaldırmak zorundasınız ama onlar değil, hem herhangi bir takip durumunda burada çatışma çıkar. Çocukların sorumluluğunu almak çok zor. Başka bir yer ayarlayın, rahat olması gerekmez ama çocuk olmasın" diye ısrar etti. Ayrıca kendisine "bana ailenin durumu bildiğini söylemeliydiniz. Kadın ısrar edince onu kıramadım. Yoksa çayı kabul etmezdim" dedi. Çıkarken dikkatli olmamı ve çevrenin çok temiz olmadığını gece karanlığa kalmamamı" sıkı sıkı tembihledi.

Ertesi günü Avni'yi başka bir yere değiştirmek zorunda kaldık. Başından beri böyleydi. Sürekli yer değiştiriyorlardı. Yolculuklar onu çok yoruyordu. Bu düşünce ile kendisinden özür dilediğimde o gayet sakin "önemli değil, böyle terslikler her zaman olur. Ben yorulmuyorum ama bu kadar işin arasında sizin için fazladan zaman gidiyor" diyordu. Onu yeni eve götürdüm. Ama bir yığın terslikle karşılaştık. Yollarda yoğun aramalar vardı. Araçlar durduruluyor, insanlar aranıyordu. Eve yaklaştığımızda bölgenin gerisinde de arama olduğunu gördük. Araçtan inerek bölgenin arkasından dolaşma kararı aldık. Hava kararmıştı, hafiften yağmur yağmaya başlamıştı. Bölgeyi iyi tanımıyordum, karanlığın da etkisiyle kaybolduk. 1.5 saatten fazla zamandır yürüyorduk.

Paniklemiştim. Yanımdaki insan aç ve yorgundu. Ben suçluluk duygusunun da etkisi ile özür diledikçe o bana "önemli değil, ben dayanıklıyımdır. Hem kontrol yapmış olduk. Benim eve geç gitmem sorun değil, önemli olan senin sokakta kalmaman. Daha geriye döneceksin, kendini kontrol edeceksin" diyerek beni teselli ediyordu. Eve girdiğimizde renginin solmuş olduğunu gördük. İlk kez kendi isteği ile çay içmek istedi. Üşümüştü. Buna rağmen tek kelime bile yakınmadı.

Ondan sonra iki hafta kadar sürekli olarak görmeye gittim onu. Kaldığı ev çok soğuktu. Evde fazla battaniye falan yoktu. Bu yüzden soba, battaniye çamaşır götürdükçe rahatsız oluyor "galiba siz bütün paranızı bana harcıyorsunuz, bunlara hiç gerek yok. Masraf etmeyin." diyor, ya da "bunları taşırken yakalanacaksınız" diyordu.

Eve her gidişimizde yatağından kalkıp bizi ayakta karşılıyor. Üstüne başına çekidüzen veriyor, biz evden ayrılana kadar yatağına girmeyi kabul etmiyordu. Bir keresinde bu tavrının bizi çok rahatsız ettiğini belirterek "sen bizim abimizsin, ayrıca rahatsızsın. Yatağından kalktığında suçluluk duyuyoruz" dediğimizde "Böyle düşünmeniz üzücü, biz böyle yetiştirildik. Önemli olan yaşlılık ya da gençlik değil saygı sorunudur. İnsanlar konukları gelince saygılı davranır. Siz benim konuğumsunuz, ayrıca siz beni rahatsız etmiyorsunuz. Ben size yük oluyorum." demişti.

Yanına her gidişimizde birliğine dair bir sürü soru soruyorduk ona. Kır nasıldı, bölge halkı ile ilişkiler nasıldı. Bizimkiler vesaire... ardı ardına ne öğrenmek istiyorsak, o hepsini en ince ayrıntısına kadar örnekleyerek, tatlı bir dille anlatır, dağlardan, birlikteki yoldaşlardan söz ederken son derece mutlu olurdu. Özellikle yoldaşları anlatırken gözleri parlıyor, yoldaşları özlediğini söylüyordu. Yoldaşlar deyişinde öyle bir sıcaklık öyle bir sahipleniş vardı ki, çocuklarını merak eden bir baba gibi yüzü sevgi ile aydınlanıyordu.

Ziyaretlerimden birinde tansiyonu düşmüş, battaniyenin altında oturuyor, dergileri okuyordu. Benim üzerimdeki eteği görünce "sen bu havada üşümüyor musun" diyerek battaniyesini benim dizlerime örtüp "hiç değilse gidene kadar ısın. Siz kadınların işi zor gerçekten" demişti.

Avni'ye bakması için hemşire bir arkadaş götürmüştük eve ama hemşire arkadaşı kabul ettirene dek bir hayli zorlandık. "Ölmek için hemşireye ihtiyacım yok. Hasta bir sürü arkadaş var, bana ayrıcalıklı davranmanıza gerek yok. Böyle üstüme düşüldüğünde harekete yük olduğumu düşünüyorum" demişti. Uzun konuşmalardan sonra ancak ikna olmuştu.

Son gidişlerimden birinde epeyce rahatsızlaşmıştı, yatağından kalkamamıştı. Biz evin hanımı ile sohbet ediyorduk. Evin hanımı Avni'nin silahını görmüş ondan söz ediyorduk. Ben silahlardan anlamadığımı ama öğrenmek istediğimi anlatıyordum.

 

***      

 

Bir yoldaşı anlatıyor:

 

Bize her fırsatta öğretmeye, anlatmaya devam ediyorlardı: Darbe-komplo-ihanet iç içe de geçse siz programlarınızı yürütmeli, çok yönlü olmalısınız. Bu süreci bir kazanım olarak değerlendirin. Şu son olaylar bize sonsuz bir deney birikimini sağladı. On yılda yaşanabilecek bir ayıklanma, süzülme olayının hem bizde hem süreçte önemli nitel dönüşümlere yol açacağını, bizi gerek tavır alış olarak, gerek politik olarak olgunlaştıracağını, bu yanıyla bile şanslı bir kuşak olduğumuzu söylediler. "Duygusallık yok" demişti Avni Turan, "Soğukkanlı olacağız ve her şeyin üstesinden geleceğiz. İdeolojimiz, politikalarımız, örgütlülüğümüz ve bizi bağrına basan halklarımız var. Öyleyse kimse bizi yenilgiye uğratamaz, yeter ki biz gücümüze, hareketimize güvenelim, inanalım."

Onların anlatımıyla içim aydınlandı. Evden çıktığımda böylesi insanlara, komutanlara, yöneticilere sahip olmanın bizim için ne kadar önemli olduğunu düşündüm.

Kısa bir süre sonra şehit olduklarını öğrendiğimizde yoldaşlarımız, önderlerimiz, savaşçılarımız kısaca canlarımız alınmıştı bizden. Arkalarında koca bir aydınlık bırakarak.

Onları tanımaktan mutluluk duyuyorum. Yüzlerindeki aydınlık, dinginlikleri, güleç yüzleri sevgi dolu gözleri hep gözümün önünde. Onları düşünürken geleceğin komünist insanlarının yürüyüşünü görüyorum. Açık, dürüst, yalın, duyarlı, sevgi dolu, namuslu, cesur ve ülkesine, insanlarına ölümüne sevdalı...

 

 

Geri