Asuman KOÇ'u Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

 

 

Babası Mehmet Koç Anlatıyor:

 

Kızınızın şehit düşmesinin üzerinden 4 yıl geçti. Bize Asuman'ı ve şehit düşmesini anlatır mısınız?

Mehmet Koç: Asuman'ın kararlı, ısrarcı, tuttuğunu koparan biriydi. Çocukluğunda da böyleydi. 1979 yılında okul çağına geldiğinde bugün oturduğumuz Ormanyolu(Tahan) köyünün Dalıkan mezrasına göçtük. Köyde okul olmasına rağmen öğretmen yoktu. Bu yüzden Asuman'ı okula gönderemedik. Daha sonradan köye öğretmen geldi ama bu sefer yaşı geçmişti. Ama Asuman bir süre sonra okuma-yazmaya heves etti. Okula giden kardeşlerinden kendisine okuma-yazmasını öğretmeleri için yakalarına yapışır, kavga ederdi. Ve okuma-yazmasını öğrendi.

Devrimci Sol'da amcası olduğu için çocukluktan beri devrimcilerle iç içeydi. Devrimcileri severdi. 1985 yılında köylerimiz asker tarafından boşaltılıp evlerimiz yakılınca devlete karşı kin duymaya başladı. Köye asker geldiği zaman "köpekler geldi" derdi. Köyden askerlere ekmek verenlere kızardı.

1991 yılında Dersim'e Devrimci Sol gerillaları gelince bizim köye de uğramaya başladılar. Yine bu yılda amcası Hayri Koç da şehit olmuştu. Böylece düzene olan kini bir kat daha artmıştı. Bunu her zaman dile getirirdi. Devrimcilere yakınlaşması, onları sahiplenmesi dikkat çekiyordu. Bu dönem köyden birileri görücü gelmek için haber göndermişler. Buna çok kızmıştı ve "ben evlenmeyeceğim kimse gelmesin" demişti. Yakın arkadaşlarına da gerillaya gideceğini söylemiş. Kendisi evlenmek istemediği gibi köyden kızların evlenmesine de karşı çıkardı. Onlardan gerilla olmasını isterdi. Hatta kendisinden bir ay sonra şehit düşen Hatice yıldız'ın evlenmesini de engellemişti.

Bu sürede Nazım Karaca ve Mürsel Göleli'yle tanışıyor ve onlardan çok etkileniyor. Onlara gerillaya çıkmak istediğini söylemiş ama kabul edilmemiş. Nazım Karaca da "sen okuma-yazma bile bilmiyorsun" diye takılmış. Bunun üzerine bütün işi gücü bırakıp okumaya-yazmaya başladı. Ama gerilla olma, dağlara çıkma isteğinden hiç vazgeçmedi. Sürekli olarak bize "İzin verin gerillaya gitmek istiyorum. Sizden izin istiyorum, izin vermeseniz de gideceğim" diyordu. Ve 1993 nisan ayında gerillaya gitti.

Boyu kısa olmasına rağmen fiziki olarak güçlüydü. Ancak çocukluğundan beri rahat büyüdüğü, ezilmediği için dağda yapamayacağını düşünüyordum. Ama o dağa kolay uyum sağlamış. Uzun yol yürünmesine, sırtında eşya taşınmasına hiç itiraz etmediği gibi arkadaşlarına da yardım ediyormuş. Becerikliydi de. Dağda ekmek yapmaktan silah kullanmaya, pusuları farketmeye kadar becerisini göstermiş. Hatta bir seferinde atılan bir pusuyu erken farkederek arkadaşlarını pusuya düşmekten kurtarmış. Yine bir gün bir yaylada 7-8 çocuklu hasta bir kadının evine uğruyorlar. Kadının durumunu görünce Asuman ekmeğini pişirmiş, yemeğini yapmış, davarlarını sağmış. İkinci tekrar uğrayarak kadına yardım etmişler. Sağlıkçı gerillada tedavisini yapmış.

O dönem bir peynir tüccarının yanlış davranışları olmuş. Tüccarı alıp dağa götürmüşler. Asuman "cezası neyse hareket verir, bizi iyi bakmalıyız" demiş arkadaşlarına ve adama kendi ekmeğini vermiş. Gecede üşümesin diye parkelerini vermişler. Yani adama insanca davranmışlar. O koşullarda kendi ihtiyaçlarından vazgeçerek adamın ihtiyacını karşılamışlar. Duygularıyla adaleti karıştırmamışlar. Bu nedenle yaşadığımız düzenin adaletiyle bu adalet karşılaştırılamaz bile.

Başta da dediğim gibi okumayı sonradan öğrenmişti. Ama okumaya büyük bir merakı vardı. Dağda da elinden kitap, dergi düşmezmiş. Yapması gereken görevleri dışında sürekli okur, okuduklarını arkadaşlarına anlatırmış.

Uyumluydu. İnsani yönü gelişkindi. Bu onun doğal yapısında vardı. Köydeyken kimseyle kavga etmezdi. Köylülerin arasında ufak tefek sorunlardan çıkan kavgalara da kızardı. Bunların çözülmesini isterdi. Kimseye kötü söz söylediği görülmemiştir. Büyüklere saygılıydı. Her işlerine yardım ederdi. Özellikle de şehit ailelerini daha fazla severdi. Ama bunun yanında aklının yatmadığı birşeyide kabul etmezdi. İkna olmak için tartışırdı. Dağda da aynıymış. Arkadaşlarıyla arasında hiç sorun çıkmazmış. Arkadaşları hasta olduğunda sürekli ilgilenir, başlarında sabaha kadar beklermiş. Zaman zaman müfrezeler arasında yer değiştirme olurmuş. Herkes belli arkadaşlarıyla birlikte olmak istermiş ama Asuman'ın böyle bir düşüncesi yokmuş. Ama bütün arkadaşların onun kendisiyle birlikte olmasını istermiş. Yani arkadaşları arasında da sevilir, sayılırmış.

Dağda en çok etkilendiği Mürsel ve Nazım'ın şehit düşmesi olmuş. Onları çok severdi. Dağa gitmesinde onların etkisi büyüktür. Şehit düşmelerini uzun süre kabul edememiş. Hep o anda onların yanında olmak istediğini söylermiş arkadaşlarına. Yani sevdiklerine çok bağlıydı.

Halkını ve vatanını da severdi. Bu çocukluğundan beri varolan bir özelliğiydi. Küçükken bile düğünlerde çocuklarla oynamaz yaşlıların sohbetlerini dinler, onlardan bölgenin tarihlerini ve isyanları öğrenirdi. Hatta bizim orada 38 isyanını bilen yaşlı biri vardı. Sürekli onun yanına gider 38 isyanını defalarca anlattırırdı. Daha sonra bu yönde kitaplar okumaya başlamış.

Bir diğer özelliği de insanları Kürt, Türk, alevi, sunni diye ayırmamasıydı. Bizim orada kadınlar sünni kesimden misafirler geldiğinde yüzlerini örterler. Asuman bu nedenle kadınlara kızar "onlar da insan değil mi" derdi. Halkı hiçbir ayrım yapmadan severdi.

 

Asuman'ın şehit düşmeden önceki son sözlerinde sizlere de selam söylenmesini istemiş. Kızınızın şehit düşmesini öğrendiğinizde duygularınız, düşünceleriniz ne oldu?

Mehmet Koç: Dağa çıktıktan sonra böyle bir şeyi ergeç bekliyorduk. Gerilla olduktan sonra annesi "biz çıkma diyorduk, çıktın. O zaman amcana yakışır şekilde olmalısın" demişti. Öyle de oldu. Doğru bildiği yolda sonuna kadar gitti, şehit düştü.

Evet, evlat acısı zordur. Ama ölüm şekline bakıldığında bu anlamını buluyor. Bu ülkede trafik kazalarından bile günde bir sürü insan ölüyor. Bunu düşündüğümde Asuman'ın ölümü anlamına uygun oldu diyorum. O bir devrimci olark şehit düştü.

Dediğim gibi evlat acısı zordur ama bu bizim ilk çektiğimiz acı da değildir. Biz ölümlere alışık bir sülaleyiz. Bizde eceliyle ölen birkaç kişiye geçmez. Her zaman haksızlıklara ve zulme karşı olmuştur bizim sülale. Asuman da bu geleneğin takipçisi oldu.

 

(Bu röportaj, Halk için Kurtuluş dergisinin 5 Eylül 1998 tarihli

97. Sayısında yayınlanmıştır.)

 

***

 

Yoldaşları Anlatıyor:

 

Asuman, Devrimci Sol gerillalarını çocuk yaştayken tanımıştı. Onlara o zamandan gönül vermişti. Amcası da Devrimci Sol gerillasıydı. Gerillalar evlerine sürekli gelirlerdi. Asuman da hep onlar gibi olmak isterdi. Büyüyünce gerilla olmak. Asuman bu umudu hep canlı tutmuştu.

Asuman Dersimliydi. Ailesi Kürt milliyetindendi. Dedesi, '38 katliamını görmüştü. Zulme karşı savaşmıştı. O günleri Asuman'a hep anlatırdı. Asuman, masal diye bunları dinlemiş, devlete karşı kinlenmişti. Hayri Koç, Asuman'ın amcasıydı. O da '91'de halk düşmanlarından hesap sorarken şehit düşmüştü.

Asuman çocukluğunda bir söz vermişti: "Mutlaka bu düzene karşı savaşacağım..." Çocuktu ama, o da Sibel, Adalet gibi zulmü erken tanıyanlardandı. Erken büyüyenlerimizdendi. İşte o zaman verdiği sözü, amcasının mezarı başında yineledi:

- "Mutlaka bu düzene karşı savaşacağım, hesabını soracağım."

Asuman, Devrimci Sol gerillalarını amcasının şehit düşmesinden sonra görmüştü tekrar. Çocukluğundan beri beklediği umut olan gerillalar şimdi karşısındaydı. Devrimci sol gerillası olma isteğini, gerillalar evlerine her geldiğinde belirtiyordu. Okuma yazması yoktu. Ama zulmü görmek için okumaya gerek yoktu. Komutanımız Nazım (Karaca), Asuman'a daha gerillaya katılmadan öne okuma yazmayı öğrenmesi için bir kitap vermişti. Harfleri göstermiş ve kitabın sayfalarına bakarak yazmasını söylemişti. Asuman böyle çalışmıştı.

Birgün evlerinde üç Devrimci Sol gerillası kalıyordu. Köye asker gelmişti. Asuman hemen eve bitişik olan merege (samanlık) gerillaları saklar. Saklarken, ortalık toz-duman içinde kalmıştır. Bir asker gelir ve "buraya kimi sakladınız" diye bağırır. Tam o anda da samanlıkta bir keçi vardır. Asuman hiç heyecanlanmadan, "görüyorsunuz ya, keçi var, ondan bile korkuyorsunuz" der. Askerler, Asuman'ın soğukkanlı tavrından dolayı ikna olmuş ve gitmiştir. Asuman gerillaları korumanın mutluluğu ve gururu içindedir. Çünkü gerillalar onun herşeyidir.

Asuman'ın çocukluğundan beri umutla beklediği an gelmiştir. '93 temmuz ayıdır. Asuman da artık bir halk kurtuluş savaşçısıdır.

Ailesi, Asuman'ı gerillaya, düğüne bayrama gönderir gibi uğurlamıştı. Ailesi de sürekli baskı görmüştü. 12 Eylül'den sonra yoğun baskı yaşamışlardı. Evlerinden çıkarılmışlardı. Babası defalarca gözaltına alınmış, işkence görmüş, dövülmüştü. Şimdi bunları reva gören düzene karşı kızlarını dağlara, savaşa gönderiyorlardı. Gururla bakıyorlardı kızlarına. Asuman'ın yüreği halkına olan bağlılığı, zulme olan kini ve savaşma azmiyle çarpıyordu.

Asuman gerillada... burada bağlılık, fedakarlık ve cesaret olarak somutlanır. Gerillaya katıldığı günden şehit düştüğü ana kadar ki yaşamı dopdolu ve kahramanlıklarla doludur.

Asuman gerillaya katılmadan önce başladığı okuma yazma isteğini gerillada da sürdürmüştü. Özellikte karargahta sayfalarca kitabı bakarak yazmış, okumuştu. Bu ısrarı, özverisi, çabası ve tuttuğu işi kopartan yönüyle tamamen okuma yazmayı öğrenmişti.

Asuman, köyleri gezdikçe dersim halkının çektiği acıları, baskıları daha iyi görüyordu. Halkına daha da bağlanıyordu. Kurtuluşa olan inancı artıyordu. O, halkınnın bir parçasıydı. Onlardan öğreniyor, onlara öğretiyordu. Halkla rahat diyalog kurabiliyordu. Baskıyı, sömürüyü onlara anlatıyordu. Neden savaştığımızı, herkesin savaşması gerektiğini de... Okuma yazmayı bilmezken katılmıştı gerillaya. Ama kendini hızla yetiştiriyordu. Okuyor, yazıyor, konuşuyor, tartışıyor, her türlü işi yapıyordu.

Asuman her zaman coşkulu ve morallidir. Görev bilinci onda somutlanıyordu. "Bu işi yapamam, bu çanta ağır, bu yol çok uzun, açlık, yorgunluk" dememişti. Her göreve gönüllü talip oluyordu. Asuman mevzi kazar, sığınak kazar, odun toplar, yük taşır, yoldaşlarıyla tartışır, halka anlatır, her işi yapardı.

'94'ün ağustos ayında Çemişgezek'te faaliyet yürüten Hayri Koç Müfrezesi'nin savaşçısıydı. Çemizgezek'in faaliyet yürütülen köylerini tanıyordu. Kendi köyleri ne de sık sık gidiyorlardı. Kendi köylerine gittiklerinde akrabaları, ailesi ve köylüler Asuman'ı görmeye gelirlerdi. Genç kızlar ona hayranlıkla bakıyorlardı. Onunla konuşuyor, etrafını çembere alıyorlardı. O da onlara anlatıyor, öğretiyordu. Asuman'ın kendi dönüşümündeki ısrarı herkes tarafından örnek alınmalıdır.

'94 yılının 2 Eylül akşamı kendi köyü olan Axtük'e gitmişlerdi. Köylülerle konuştuktan sonra araziye çıktılar. Ertesi gün Ulukale Köyü'ne gideceklerdi. Görevleri kışlık ihtiyaçları toplamaktı. Asuman da herşeyiyle bu göreve yoğunlaşmıştı.

Müfreze 3 Eylül günü akşam üstü yola koyulur. Düşman da Ulukale Köyü'nün etrafına pusu atmıştır. Müfreze köyün üstündeki yamaca ulaştığında asker onları görür. Onlar da askerleri görür. Ve geri dönerler. Ne var ki asker döndükleri yer de vardır. İki yönlü ateş başlar. Asuman ilk vurulanlardandır. Yaralanmıştır. Yanındaki yoldaşı Nurhan (Azak) koşar, Asuman'ın yarasını sarar. O anda bile yoldaşlarına moral verir. Ailesine ve diğer yoldaşlarına son sözlerini söyler: "Ailemi çok seviyorum. Onlara selamlarımı söyleyin. Kardeşlerimi benim yerime öpün. Yoldaşlarımı tek tek öpün yerime. Selamlarımı iletin. Hepinizi, partimi, halkımı çok seviyorum."

Ölüm anı geldiğinde bile, yoldaşlarını, halkını düşünmeyi Sabo'lardan, Eda'lardan öğrenmişti. Onlara layık olmuş, bayrağımız ülkenin her tarafında dalgalanacak sözlerini dersim dağlarında yerine getirmişti. Geleneklerimizin, değerlerimizin bir halkası olmuştu. Son anlarında ölesiye sevdiği yoldaşlarına ve halkına selam göndermeyi unutmamıştı. O selam, kurtuluşa olan inancın, halkına olan bağlılığın, sevginin selamıdır. O selam, "Yoldaşlar savaşa devam, kazanacağız" sloganıdır. O selam, genç kızlarımıza, kadınlarımıza Parti-Cephe saflarında savaş çağrısıdır.

 

***

 

Bir Yoldaşı Anlatıyor:

isyancı geleneğin en iyi temsilcilerindendi...

 

Makbule yoldaş yoksul ve emekçi bir ailenin kızıydı. Doğduğu topraklarda halkına hizmet etmenin coşku ve mutluluğunu hep hissederek savaştı. Amcası Hayri KOÇ'un peşinden savaşa katılmakta hiç tereddüt göstermedi. Devrimci Solu bu yüzden daha yakın tanıma olanağı da bulmuştu. Ayrıca içerisinde bulunduğu, düşmanın halka yaklaşımı, gördükleri baskı ona bir şeyler yapması gerektiğini de zorluyordu. Bu haliyle atıldı kavgaya. Ancak öğreneceği çok şey vardı. Öncelikle öğrenmeye okuma yazmayla başladı. Çünkü içinde bulunduğu koşullar onu bu öğrenimden uzak tutmuştu. Kısa süre içinde büyük bir istek, çaba ve inatla ve yoldaşlarımızdan aldığı yardımla da okuma ve yazmayı kavramıştı. Bundan sonrasında ise sürekli okuyor ve soruyordu.

Gerillacılığın zorlukları ona hiç bir zaman aşılamaz gelmedi. Gerek yaşamın getirdiği disipline uyumda, gerekse de doğanın önümüze çıkarttığı engelleri aşmada ve uyum göstermede taşımış olduğu kararlılık hep üstün çıkmış,  önündeki süreç yoldaşımız için sürekli kendini yenileyici olmuştur.

Silaha tutkunluğu, onu sahiplenme bilinci yoldaşımızın bir diğer özelliğiydi. Hareketin bütün malının korunmasının gerekliliğini ve anlamını biliyordu. Ama bütün bunların içinde silahın çok daha farklı bir yeri vardı onun nazarında. Uyurken dahi silahını koynundan ayırmaz, her fırsatta çocuğu gibi silip parlatarak bakımını yapardı.

Bölgeyi ve halkı yakından tanıyor oluşuyla gerillanın faaliyetlerine sayısız olanaklar sundu. Özellikle çobanlık yaptığı araziyi çok iyi tanıyor oluşu, gerillaya çok kolaylıklar sağlamıştı. Ve bir dönem yaptığı komüncülükle de, her köyde, her eve tek tek uğramak suretiyle de halkla-savaş ilişkisini dilinin döndüğü kadarıyla bu feodal ilişkileriyle bağlarını daha nitelikli hale getirmeye büyük çaba sarfetmiştir.

Koç Uşağının isyancı geleneğinin, torunları tarafından nasıl sürdürülerek, devrime yöneldiğinin en iyi temsilcilerindendi...

 

Geri