Apti ŞEKER'i Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:
APTİ
ŞEKER (HALİL)’i köylüler ve gerillalar anlatıyor:
Köylerde
işler genelde gündüz olur. Akşam saatleri herkes içinden döner; ya evde oturup
televizyon izler, ya da komşulara gidip sohbet ederler. Ben de akşam ekinden
dönüp biraz dinlendikten sonra karşı komşuya oturmaya gittim. Onların da
İstanbul'dan misafirleri geldiği için, evde büyük bir kalabalık vardı. Evde
birkaç gencin dışında genelde yaşlılar vardı. Herkes oturmuş, karşılıklı sohbet
ediyorlardı. Bir süre sonra yaşlı bir ananın sorusu üzerine oturan gençlerden
biri konuşmaya başladı.
Bu
genç; orta boylu, zayıf, siyah saçlı, gür çatık kaşlı, bıyıklı, esmer tenli
biriydi. Sakin sakin konuşuyordu. Bazen sol elini
hareketlendiriyordu, Gülerek konuştuğunda ön dişlerinden birinin hafif kırık
olduğu görülüyordu. Konuşmalarında kimi zaman espri yapıyor, kimi zaman tane tane anlatıyor, kimi zaman da ses tonunu yükselterek tekrar
tekrar vurgulu bir şekilde anlatıyordu. O, daha
sözünü bitirmemişti ki, geçmişteki devrimciler hakkında kafasına takılan
düşüncelerden kaynaklı olacak ki, bir ana; "He
oğul, söylediklerin doğru. Kim istemez ki doğru dürüst bir parça ekmek yesin,
çocuğunu rahat bir ortamda büyütsün, okutsun. Biz isterik bu
eziyetlerden kurtulmayı. Ama bu dediğinizi (devrimi kastediyor) yapmak
çok zor. Devlet büyüktür. Tankı topu var. Ya bizim neyimiz var? Komşu komşuya
destek olmuyor. Bu kadar milleti nasıl biraraya getireceksiniz.
Daha önce de senin söylediklerini söyleyenler oldu. Hani ne oldu? Hepsi
vuruldular. Yazık size... Zaten ne oluyorsa bizim gençlerimize oluyor. Hani
onlardan kime ne olmuş... " diyerek kaygılarını belirtti. Anlatan geç
gülerek, "ana, seninle bu kadar
kavga etmemize rağmen, sen de yolumuzun doğru olduğuma inanıyorsan, ben de
artık bu işin kesin olacağına inanıyorum" diye espriyle karışık ananın
sorusunu onun anlayabileceği bir dille yeniden anlatmaya başladı. "Bak
ana, senin gibi halktan olan herkes, bizim yolumuzun doğruluğuna inanıyor. Biz
halkız. Hiç halk vurulmakla biter mi? Bak hergün
vurulanlarımız oluyor. Bitiyor muyuz? Sürekli yenilerimiz kavgaya giriyor.
Düşmanın tankı topu var, ama bizim de inandığımız birşey
var. Devrime inanıyoruz. Bu yüzden onları yeneceğiz" deyip, biraz nefes aldıktan
sonra tekrar anaya dönerek, "ana ne diyorsun, anlaştık mı?" diyor.
Ananın eşi; "ula ula oğul, sen ne
diyorsun? Yoksa sen bizim kadını da mı kandırıp dağa götüreceksin? Zaten evde
bize bakacak bir o kaldı" diye espri yapınca içerideki herkes bir kahkaha
attı.
Sohbet
derinleştikçe derinleşiyordu. Kimi zaman 12 Eylül öncesinden bahsediyorlar. Ben
o süreci pek hatırlayamıyorum. Ama '80 sonrası ve '90'lı yılları
anlattıklarında bana yabancı gelmiyordu. Genç olan kişinin anlattıkları beni
oldukça etkilemişti. Beni etkilediği gibi diğer insanları da etkiliyordu. Çünkü, '80'li yıllardan sonra yaşadığımız gerçeklikler
anlatılıyor, birşeyler yapmamız için de yol ve yöntemler
sunuluyordu. Anlatılanlar beni oldukça düşündürmüştü. Yıllarca okumuş,
insanlarla konuşmuştum. Ama bu anlatılanlar hep daha farklı anlatılmıştı.
Anlatan gencin tavırları da oldukça dikkatimi çekmişti. Yaşlılara karşı oldukça
saygılı ve olgun bir şekilde hareket ediyordu. Anlatımlarda onları küçümsemez,
kırıcı konuşmazdı. Yaşlıların zaman zaman söylediği
yanlış şeyleri de sabırla dinliyor, kızmıyordu. Bazen de onlara kısa ve anlamlı
cevaplar veriyordu. Bir ara, yaşlılardan biri, "oğul oğul bu ne? Bırakın bu
işi, yazık gençliğinize" dediğinde; o da yine kızmadan ve olgun bir şekilde;
"Bu bütün halkımızın, uğrunda savaşacağı onurlu ve namuslu bir kavga. Yani
benimsenin kavgan... Sen nasıl ki, yaşamak için yemeyi içmeyi bırakamıyorsan,
ben de yaşamak için devrimciliği bırakamam. Asıl bırakırsam o zaman yazık olur
gençliğimize..." diye özlü bir anlatımla cevap verdi. Bu genç, benim
devrimci olmamı sağladığı gibi, Pertek ve köylerinde de birçok kişiyi
örgütleyip devrimcileştiren Apti Hoca idi...
Apti, altı çocuklu ailenin beşinci
çocuğudur. Maddi olarak orta halli olan Apti'nin
ailesi, geçimini hayvancılık ve çiftçilikle sağlıyordu. Küçük yaşlardan
itibaren hem bu işlerde çalışmış, hem okumuştu. İlkokulu, oturdukları Geçityaka köyünde, ortaokulu, köylerinden 7-8 km. uzaklıkta
bulunan Aşağıgülbahçe (Kürmeş)
köyünde okumuştur. Ortaokulu okurken, hergün üç dört saat yürüyerek gidip gelmiştir. Bu kadar
uzaklığa, kar-yağmur eklenince küçük yaşta buna katlanmak zor olmasına rağmen
onun okuma isteği ve ısrarlarına engel olamamıştır. Liseyi, Pertek Mustafa
Kemal Lisesi'nde okudu. Burada okurken, köylerden giden diğer öğrencilerle
birlikte ev kiralayarak öğrenci evlerinde kaldı. 1987 yılında liseyi
bitirdikten sonra üniversite sınavlarını kazanamayınca İstanbul'a gitti.
Burada, üniversiteye girebilmek için hem dershaneye gidiyor, hem de belli
işlerde çalışıyordu. 1989 yılında Tunceli Meslek Yüksek Okulu inşaat Bölümünü
kazandı. Apti, bu sürece kadar sessiz, kendi halinde,
kimseyle hiçbir sorun yaşamayan, gerek ailesi ve gerekse çevresi tarafından
sevilen biriydi. Apti, küçük yaşlarda devrimcileri
görmüştü. Onlara saygı duyar ve severdi. Fakat, onu
örgütleyen de olmamıştı. Bu yüzden okumak ve bu düzende "gelecek" kurmak
istiyordu. Ancak bu düşüncesi devrimcilikle tanıştıktan sonra tamamen
değişmişti. Apti, devrimci mücadeleyle, Dersim'de okuduğu 1990'lı yıllarda tanıştı.
Bu
süreçte bölgemizde devrimci faaliyetlerin fazla yaygın olmamasına rağmen,
okulda TÖDEF örgütlülügünün içinde bulunmuş ve kısa
sürede kendini geliştirmişti. Apti, hem okuyor, hem
de Pertek'e geldiğinde tanıdığı kişilere Mücadele Gazetesi vb. yayınları veriyordu.
Okulu bitirdiği 1991 yılının sonlarıdan itibaren
Pertek'te örgütlülüğün içinde yeraldı. Apti, Pertek'e gelmeden devrimci harekete sempati duyan
belli bir kesim vardı. Bu kesim, genelde liseli gençlerden oluşuyordu. Ben de o
süreçte onların içinde bulunuyordum. Ancak bu örgütlülüğümüz, sempati duyma ve
yayınlarımızı okuma düzeyindeydi. Ancak 1991 yılının sonlarında hareketle
ilişkiye geçmemiz ve Apti'nin gelmesiyle faaliyetlerimiz
daha düzenli olmaya başladı. Apti'nin gelmesiyle
belli anlamlarda toparlandık. Daha geniş kesimlere ulaşmaya başladık, pratik
faaliyetler gerçekleştirdik. Bunda Apti'nin emekleri
belirleyiciydi. Gerekirse insanlarla tek tek
konuşarak, onları örgütlemeye, daha fazla geliştirmeye çalışıyordu.
Öğrencilere, gençlere ve kendi ailesine sabırla yaklaşıyor, onları mücadele
saflarına çekmeye çalışıyordu. Özellikle ailesi konusunda zorluklar yaşıyordu,
ama bu ondaki ısrarı etkilemiyordu.
Apti düzen tarafından sunulan
her şeyi reddedip, tercihini devrimden yana yapmıştı. Okuldan mezun olduktan
sonra, '92'nin ilkbaharında Ankara'ya giderek bir şirkette şef olarak çalıştı.
Orada işinin rahat olmasına ve iyi bir maaş almasına rağmen iki ay çalıştıktan
sonra tekrar Pertek'e geldi. Çünkü, Apti'nin düzenden hiçbir beklentisi yoktur. Apti Pertek'e geldikten sonra da mücadelesine kesintisiz devam
etti. Zaten Ankara'ya işe gittiğinde de Hareketle bağını koparmamıştı. Apti'nin en önemli özelliği örgütleyici yanının güçlü
olmasıydı. İnsanlarla tek tek konuşur, onların
sorunlarını dinler, onları anlamaya çalışırdı. Bu konuda sabırlı ve
kapsayıcıydı. Bu yanından dolayı ona Pertek'te, özellikle örgütlediği gençler
"Hoca" diye hitap ederlerdi. Bu ifade, insanların O'na duyduğu
saygının ifadesi idi. O, gerçekten bizim kavga öğretmenimiz olmuştu. Bize her
fırsatta birşeyler anlatırdı. Hareketimizin
ideolojisinden, stratejisine; halk içinde nasıl oturup kalkacağımzdan,
nasıl konuşup yemek yiyeceğimize. eylemlerimize kadar
çok değişik konularda bizi aydınlatırdı. Öyleydi ki, birşey
olduğunda "Hoca öyle demişti" veya "Hoca da bunu söylerdi" diyerek,
yaptıklanmızın doğruluğunu buna göre sınardık.
Apti sadece Pertek merkezdeki
örgütlenmesinde emek harcamıyordu. Köylerdeki gençleri örgütlemek için de çaba harcıyordu.
Düğünlerde dahi köylülerle sohbet ederdi. Bu toplantıların birçoğundan sonra,
bazı insanlara dergimizi vermiş, onları örgütleyebilmeyi başarmıştı. Yine birgün, Apti ile birlikte
gittiğimiz bir köyde, küçük bir kız çocuğunun böylesi bir toplantıda onun
konuşmalardan etkilenmesi ve daha sonra mücadelenin içine girmesi çok dikkatimi
çekmişti. Bu kız 13-14 yaşlarında, köyde oldukça sessiz ve kimseyle konuşmayan
biriydi. Tanımadığı biriyle karşılaştığında yüzü kızarır, başını önüne eğerdi.
Köyde herkes ona "saf, temiz" biri derdi. 0nun değil bir topluluk
içinde; akranlarıyla bile fazla konuştuğunu gören olmamıştı. İşte böyle
özelliğe sahip genç kızın, topluluk içinde konuşması herkesi şaşırtmıştı. Onun
konuşmasını sağlayan ise Apti idi. Apti, daha önceleri onların evine gittiğinde onunla birkaç
kez konuşmuş ve onun kendine güvenme konusundaki sorununu aşmasına yardımcı
olmuştu. O artık bizim küçük .....'ımız
olmuştu. Toplantıdaki sohbet epeyce ilerlemiş, birçok konu üzerine konuşulmuş,
tartışılmıştı. Ama onun kafasına takılan birşey
olacak ki, kısık ve çekingen bir sesle "Apti Abi, birşey sorabilir miyim"
dedi. Apti de "sor sor, çekinme" deyince,
sorusunu sordu: "Söylediklerini yapabilmek
için evden dışarı çıkmak gerekiyor. Erkekler belki bunu yapabilir. Ama bayanların evden çıkması çok zor. Hem annem-babam bırakmaz,
hem de komşular tarafından dedikodu edilir. Ayrıca evdekiler bir dergi ya da
kitap okumaya da izin vermezler ki"...
Apti, sakin sakin konuşmaya girdi, ve: "Evet, senin bu sorununu yaşayan pekçok bayan arkadaşımız var. Ancak bunlar sizin mücadele
etmenizin önünde engel olmamalıdır. Aileni örgütlemelisin ve onlara mücadele
edeceğini kavratmalısın" dedi. Ona bayan olarak daha pek çok sorunu
aşabileceklerini anlattı.
Apti sadece insanları bu
şekilde örgütlemezdi. Paylaşımı ve yardımseverliği de hayata geçirerek, bunu da
örgütlenmede kullanırdı. Köylerde maddi durumu iyi olmayan insanlara maddi ve
manevi anlamda yardımlarda bulunmaya çalışırdı. Örneğin ilçeden getirdiği
sebze, meyve gibi yiyecekleri gidip o insanlara dağıtırdı. Almadıklarında zorla
verirdi. O'nun bu davranışları insanlar üzerinde büyük etkiler bırakıyordu.
Yine '92 yazında kimsesi olmayan bir köylünün ektiği ekin tarlada kalmıştı.
Bunu gören Apti, hemen diğer köylerdeki
taraftarlarımızı ve o köydeki gençleri topladı ve hemen gidip tarlayı biçtik.
Tarlada çalışırken Apti bizi eğitmeye yine devam
ediyor, halkla dayanışmanın önemini anlatıyordu. Hep şunu derdi: "insanlar
senin güzel laflarına değil, senin yaşamda ne yaptığına bakar" derdi. Apti'nin bu davranışlarından etkilenen tüm köylüler, bize
evlerine gittiğimizde kapılarını açıyorlardı. Apti
bununla da yetinmiyor, onları aktif savaşın içine çekmeye çalışıyordu. Apti'nin kendi insanlarımızla, yaşlılarla, gençlerle ve
çocuklarla arası çok iyiydi. Karşılaştığı çocukları sever, sohbet eder, onlara sloganlarımızı
vb. öğretirdi. Hatta bu çocuklardan biri annesiyle Pertek'e giderken yolda
askerleri görmüş ve başlamış slogan atmaya. Bundan korkan annesi tutup çocuğu
engellemeye çalışmış. Fakat çocuk susmayınca annesi tokat atıp ağlatmış. Daha
sonra bu çocuk Apti'yi görünce annesini Apti'ye şikayet etmişti. Apti, halkın değer yargılarına da bağlıydı. Halka üstten
bakmaz, onların geleneklerinde ilerici yanları geliştirir, geri yanlara da
sektörce yaklaşmaz yapıcılığı esas alırdı. Halkla dini vb. konularda kesinlikle
tartışmalara girmez, bu konulara özellikle dikkat ederdi.
Apti, halk türkülerini de çok
severdi. Fazla söyleme yeteneği olmamasına rağmen iyi bir dinleyiciydi. Özellikle
çok sevdiği bazı parçaları kendisi de sık sık söylüyordu.
Mesela "Geçti Dost Kervanı" parçasını hep söylerdi. Yine Grup
Yorum'un söylediği "Dağlara Gel" türküsüne apayrı bir sevgisi vardı.
Çünkü O da bir an önce dağlara gitmenin planlarını yapıyordu. O tek başına
öğreten değil, öğrenmesini de en iyi becerenimizdi. Bizim yayınlarımızı tekrar tekrar okuyordu. Ve okuduklarını daha iyi kavramak için
notlar alıyordu. Bazen ona takılarak "Hoca
senin bunları okumana ne gerek var, zaten daha önce okumuşsun" dediğimizde,
"okumuş olabilirim, ama bir daha okumanın zararı yok. Bugün yarın
gerillaya gittiğimizde okumak fırsatımız olmayabilir. Hem aldığım notlar
başkalarına da lazım olabilir" diyordu. Gerçekten o kadar çok okuyordu ki,
sanki bir daha okuyamayacak olmanın korkusunu yaşıyordu. Tuttuğu notları ise
bize verirdi. Ondan sonra gelip okuyup okumadığımızı, veya
anlayıp anlamadığımızı kontrol eder, sorular sorardı bizlere. Sonra kendisi,
yeniden örneklerle anlatırdı. Apti, Pertek'te
çalışmalarını sürdürürken de, gerillaya gittiğinde kendisine en çok lazım
olacak araziyi tanımak için de çalışmalar yürütüyordu. Gerillaya gitmeden
birkaç ay önce köy yollarını, patikaları vb. öğrenmek için köyden köye yürüyerek
gitmişti. Bu işi yaparken, de daha geniş kesimlerle tanışıyor, köylerde
toplantılar düzenliyordu. Yanına da sürekli bir örgütlü insanımızı alır, onu da
bu konuda eğitir ve "yarın birgün ben olmaz da
işler size düşerse şimdiden daha çok çalışmamız gerekiyor" derdi.
Anlatmaktan öğretmekten zevk alıyordu, coşuyordu. Anlattıklarının kavrandığını,
gördüğünde de çok mutlu oluyordu.
Sürekli
denetlerdi. Mesela bir eyleme göndereceği insanla sadece eylem öncesi konuşup,
şöyle şöyle yapacaksın demezdi. Bunu da yapardı. Ama
eylemden sonra neyin nasıl olduğunu, nelerin eksik olduğunu vb. öğrenir,
denetler, dersler çıkarmamızı ve sonraki işlerimizin daha olumlu olmasını
sağlardı. Sürekli, "buralar size kalırsa... " diyordu. Yani gerillaya
gideceğinin sinyallerini veriyordu. Ve artık günler Aralık '92'yi gösteriyordu.
Apti'nin gerilla özlemi gerçekleşecekti. Hocamızın
bizlerle olan son gecesi... Oturup çay içerken sohbet ediyoruz. Apti'nin anlatımlarıyla zaman zaman
duygulu anlar yaşıyoruz. Apti gelecekten anlatıyordu;
gerilla ordusu, devrim, sosyalizm... Ve şunu diyordu: "Gerilla mücadelemiz yaygınlaşıp ordulaştığında, devrimin gerçekleşeceği
an geldiğinde, bizler dağlardan kızıl bayraklarımız ve silahlarımızla şehirlere
geleceğiz. Ve milyonlarca insanın alkışlarıyla Dayı kürsüye gelecek... İşte o
zaman (gülerek) herhalde ben de Antalya'ya gidebilirim". O günkü heyecanı
içine sığmıyordu. Apti, heyecanından olacak ki sabaha
kadar bir o yana bir bu yana dönüp durdu. Ve sabah olduğunda, kucaklaşıp O'nu
dağlara uğurladık.
Apti ile ayrıldığımızın iki
ay sonrası, onunla bir kış günü yine görüşüyoruz. Onunla bu kez Apti olarak değil, Halil olarak karşılaşıyorum. O artık dağ
özlemine kavuşmuş, bir kır gerillası olmuştu. Ve ayrıldığı bölgeye bu kez
gerilla olarak gelmişti. Yanında da yeni yoldaşları vardı. Komutanları ise
Mehmet (Ali Özbakır) ve Nurten (Selvi
Uzun) idi. Apti, bu defa da 1990'lardan sonra
Devrimci Sol gerillalarını Pertek'e getirerek bir ilki gerçekleştirmişti. Apti gerillaya öncülük etmiş, bölgeyi onlara tanıtmıştı.
Gerillaya gitmeden önce yolları, patikaları boşuna öğrenmemişti. Öğrencilerini
de yalnız bırakmamış, onları şimdi de gerilla ile tanıştırmıştı. Buranın
halkını da daha önce tanıdığından, halkla ilişki kurmakta da fazla zorluk
çekmiyorlardı. Halk ilk defa Devrimci Sol gerillalarını görmüş ve çok etkilenmişti.
Gerillaları görmeyen insanlara öyle bir anlatıyorlardı ki, gerillayı efsaneleştiriyorlardı.
Hatta 12'ler şehit düştüğünde bazı köylüler "niye bize de gelmediler"
diye alınmışlardı. Herkes onları anlatıyordu. Onların halk üzerinde yarattığı
etkilerden en çok gençler etkilenmişlerdi. Gençler sürekli gerillaya katılma
taleplerinde bulunuyordu. Halkın bu desteği Apti'yi
coşturuyor, sevindiriyordu.
Apti ile en son 1993 mart ayında karşılaştık. Pertek'e bir düşman operasyonu duyumu
aldıklarında çekilmek için ayrıldılar.
18
Nisan 1993 günü gerillalarımızın Vaskovan karakoluna
saldırı eylemini öğrendiğimizde çok sevinmiştik. Ve birkaç gün sonra 12'lerle
görüşmek üzere randevu verilmişti. Gittiğimizde köye o gece gelmediklerinden,
ertesi gün alternatif olarak verilen köye gidiyoruz. Orada da bulamadığımızdan
ertesi gün Pertek'e dönüyoruz. Burada öğleye doğru Çalaxane
köyünde bir çatışma olduğunun haberini alıyoruz. Çalaxane'de
yiğitçe çarpışan 12 gerilladan, yedisi çatışırken şehit düşüyor. Geriye kalan 5
savaşçının cephaneleri iki saat sonra tükeniyor. Bu beş savaşçı slogan ata ata düşmanın üstüne yürüyor. Bu beş savaşçıdan biri de Apti idi. Apti'nin cenazesini
yıkarken görmüştüm. Elleri hala, havada, gözleri ve ağzı açıktı. Slogan atarken
şehit düşmüştü. Apti'nin sol omzunun altı, sağ omzunun
üstü yumruk büyüklüğünde parçalanmıştı. Kafasına ve göbeğine yakından sıkılan kurşun
izleri vardı. Apti'yi, öğrencilerinden ve Pertek
halkından oluşan bin kişilik kitleyle toprağa verdik. Apti'nin
bize söylediği "ben şehit düşersem
arkandan ağlayıp sızlamayın. Çünkü bu düşmanı sevindirir. Beni diğer yoldaşlarımız
gibi bayraklarımız ve sloganlarımızla, türkülerle gömün" vasiyetini
yerine getirdik. Ve en son Nurhan Azak'ın söylediği Devrim andını bizler de
tekrarlayarak onu yüreğimize gömdük. Sloganlarımıza, marşlarımıza tahammül edemeyen
düşman, kitleye saldırmak istedi. Halkın tepkisiyle karşılaşınca birşey yapamadı. Bunun üzerine düşman ilçeye giden
gençlerden 40 kişiyi gözaltına aldı. Apti'nin köyü
olan Geçityaka böyle bir cenazeyi ilk defa görüyordu.
Evet Hoca'm... Sana, öğrencilerin
olarak yerini dolduracağımıza dair söz vermiştik. Nurhanlar, Adaletler senin
gibi ölümsüzleşirken, kimileri de halen kavgamızın devamcısıdırlar. Bu onurlu
kavgada farklı şekilde bedeller ödemektedirler.