Ali Rıza AYDOĞAN’ı yoldaşları, yakınları
Anlatıyor:
Bir yoldaşı anlatıyor:
Köşe başında birkaç insan küçük ilanı izliyor. Bir
çocuk annesini kolundan çekiştirerek, resmin olduğu yöne sürüklüyor.
Heceleyerek, resmin altındaki ve üstündeki yazıları sökmeye çalışıyor: "Devrim
Şehitleri Ölümsüzdür",
"Hani
geçen yıl öldürülen çocuğun resmi değil mi bu?" diyerek, yanındaki kadına merakla
soranın sözleri karışıyor çocuğun sesine!
Duvarlardaki yazı ve afişler Örnektepe
Mahallesi'nde olağandışı bir günün habercisi. Küçük resimde yer alan kişiyi
mahalle sakinlerinin neredeyse tümü tanıyor.
Ali Rıza Ağdoğan bu!
Birçoklarının çeşitli kereler sohbet ettiği, tartıştığı, yakından tanıdığı mahallenin
"devrimci çocuklarından". Anılar rüzgarı esiyor
birçoğunda; "iyiydi",
"dürüsttü", "bizler içindi her yaptığı"...
300 kişiydik. Sütlüce mezarlığı uzun süredir bu
kadar öfkeli insanı bir arada görmemişti. Devrim şehitleri için yumruklarımız
havaya kalktığında oluşan sessizlik sonrası, "İnsanlık Onuru işkenceyi
Yenecek", "Ali Rıza Yoldaş Yolumuzu Aydınlatıyor" sloganlarımızın
bir an için de olsa mezarlık dışında bekleyen polisleri ürperttiğini
hissediyoruz.
Duygularımızın ortak sesi olan ve "Ali Rıza Ağdoğan İçimizde Yaşıyor" nidasıyla süren konuşma, annesinin
ağıtlı ve öfkeli sesiyle bütünleşiyor: "Bak oğlum, arkadaşların,
yoldaşların seni anmaya, 20. yaşını kutlamaya gelmişler."
Konuşma akmaya, Ali Rıza'yı ve mücadelesini
anlatmaya devam ediyor. Onu tanıyanlar, onu tekrar yaşıyorlar: "Ali Rıza,
senin yokluğunda bu ülkede çok şey değişti. Ama bıraktığın miras hızımıza hız,
kavgamıza güç katarak gelişiyor."
"Şehitlerimiz, devrimin harcı-tuğlasıdır. Ne mutlu ki, Ali Rıza bu yapıda bir harç, bir tuğla olmanın onuruna
sahip."
Ant içiyoruz. Andımız düşmana inat öfkemize
yayılıyor. Bizleri mezarlık dışına sürüklüyor.
Yürüyoruz. Örnektepe'ye
ulaşacağız. Polis amacımızı anladı, resimlerimizi çekiyor. Tedirgin olmamızı
bekliyor. Ama ne fayda, yürüyoruz ve ulaştık, ulaşacağız.
Coplar, silahlar göründü, saldırı başladı. Bu
tavırda oldukça fütursuzdular. Öyle bir hale geldiler ki, çevre evlerdeki ve
kahvehanelerdeki insanlara saldırıp, bulduklarını polis otolarına doldurdular. Oysa, ilk silahı çektiklerinde kaybetmişlerdi...
(Bu anlatım 1 Mart 1992 tarihli Mücadele dergisinin
39. sayısından alınmıştır.)
***
Ali Rıza Ağdoğan'ın
Annesi Çeşminaz Aydoğan:
Ben oğlumla gurur duyuyorum. Bu yolu bilseydim
beraber giderdim. Tek başıma elimden birşey gelmiyor.
Okur yazarlığım yok. O adi köpekleri, o şerefsizleri
baştan indiremiyorum. Ama hepimiz birlik olursak, el ele verirsek, o çeteleri
baştan indirebiliriz.
Size söylemek istediğim bir Ali kaybettim, bin Ali
kazandım. Biri ölür, bini doğar...
***
Ali Rıza’nın
hesabını sorduk:
Ankara DAL tarafından gözaltına alınan Birtan Altunbaş'ın işkencede
katledilmesini ve İstanbul Beyoğlu Emniyet Amirliği tarafından emperyalist savaşa
karşı bildiri dağıtırken 13 Şubat 1991'de gözaltına alınan Ali Rıza Ağdoğan'ın karakolun 3. katından aşağı atılmasını protesto
etmek ve katillerden hesap sormak amacıyla 14 Şubat'ta yüzlerce kişi
alanlardaydı. Kitle, Örnektepe'den Beyoğlu Emniyet Amirliğine
doğru yürüdü. Burada yapılan 20 dakikalık gösteriden sonra Galatasaray'dan
Taksim'e doğru yürüyüşe geçildi. 15 Şubat akşamı ise yüzlerce kişiyle
gelenekselleşen özgürlük ateşleri yakıldı. Ali Rıza'nın yattığı hastanenin
önünde kitlesel nöbetler tutuldu. 16 Şubat'ta Ali Rıza'nın şehit düşmesiyle
Devrimci Sol Güçler Ali Rıza için kitlesel bir cenaze töreni düzenledi.
Devrimci Sol ise halkın yürüyüşte haykırdığı "Yaşasın
Halkın Adaleti" talebine cevap vererek katillerden hesap sordu. Ali
Rıza'nın katledildiği Beyoğlu Emniyet Amirliği bombalandı. İlk bomba patladığında
bina büyük hasar gördü, içinde bulunan birçok işkenceci yaralandı. İkinci bomba
patladığında ise Emniyet binası yıkıldı ve birkaç polis daha yaralı olarak
hastaneye kaldırıldı.