Ali Ekber TURAL’ı Yoldaşları Anlatıyor:

 

 

Bir arkadaşı anlatıyor:

DEĞERLİ DOSTUMUZ ALİ EKBER YAŞAMIYLA

ÖĞRETİYOR

 

Biz bir halk hareketiyiz. Önderliğiyle, kadrosuyla, savaşçısıyla, sempatizanıyla, taraftarlarıyla, potansiyeliyle kolektif bir yapıyız. Bu birbirine kopmaz bağlarla bir bütündür. Bu bütünün her bir parçasının ayrı bir işlevi vardır. Ve biz bugünlere bu bütünü koruyarak geldik. Savaşımız içindeki her türlü zorluğa bu bütünle birlikte göğüs gerdik ve savaştık. 12 Temmuz, 17 Nisan gibi süreçler buna örnektir.

12 Temmuz aldığımız ağır bir darbedir. Bu süreçte yenilginin zafere dönüştürülmesi için hareketin sahiplenilmesi ve kolektif yapının her bir parçasının üzerine düşeni fazlasıyla yapması gerekir. işte şehitlerimizden Ali Ekber Tural böylesi zorlu bir dönemde üzerine düşeni yapmasıyla tanınan örnek insanlarımızdan biridir.

Ali Ekber 12 Temmuz'da düşmanın on iki Devrimci Solcu'yu katletmesi karşısında öfkeliydi. Savaşın bedelleri karşısında kimileri mücadeleden kaçarken Ali Ekber her şeyi göze alarak yapabileceğinin en fazlasını yapmaya çalışanlardan oldu. O bir Devrimci Sol kadrosu değildi belki. Ama her şeyini harekete sunacak kadar Devrimci Sol'la bütünleşmişti.

Ali Ekber, "Bu ülkede devrimi ancak Devrimci Sol gibi söylediğini yapan, yaptığını savunan bir hareket yapabilir" diyen bir güvene sahipti. Onun harekete olan bu güveni hiçbir koşulda sarsılmadı.

12 Temmuz sonrasıydı. Bir akşam vakti işyerine geldik. Çalışıyordu ve hemen eve gitme koşulu yoktu. Biz Devrimci Solcu olduğumuzu ve kalacak yere ihtiyacımız olduğunu söyledik. Hiç tereddütsüz cebinden evinin anahtarını çıkartarak, 'evde kimse yok. Siz bu anahtarla bizim eve gidin. Bu da adres dedi'. Maddi durumu iyi olmamasına rağmen, o sadece evini açmakla kalmadı. İşyerini ve tüm olanaklarını da harekete sundu. Yeri geldi harekete yeni ilişkiler buldu, yeri geldi çevresinde tanıdıklarına dergi dağıttı, tek tek paralarını toplayıp, harekete teslim etti.

Ali Ekber dürüstlüğü, mütevaziliği ve çalışkanlığıyla zorlu süreçlerde hep hareketin yanı başında oldu. Çünkü o zorlu süreçlerde yaratılan dostlukların kalıcı ve daha sağlam olduğunu biliyordu. 12 Temmuz şehitlerinden İbrahim Erdoğan'la dostluğu da 12 Eylül gibi zorlu bir sürece dayanıyordu. Bunun için 12 Temmuz'un Ali Ekber için ayrı bir anlamı vardı. İbrahim'i kaybetmek Ali Ekber'e ağır gelmişti. Birlikte çok şey paylaşmıştı ve İbrahim onun için manevi bir değerdi.

Ali Ekber özverili ve fedakar yanlarıyla her koşulda Devrimci Sol'la olan gönül bağını sürdürdü. 12 Eylül öncesi ve cunta yıllarında dahi hep mücadelenin ve örgütlü ilişkilerin içinde oldu. İşyerine her kesimden insanlar gelirdi. Bunların içinde polis olanlar da vardı. Polislerle ilişki geliştirir, hareketin işine yarayacak bir çok önemli bilgiyi polislerin kendi ağzından öğrenirdi.

İnsan ilişkileriyle de örnekti. Bir ihtiyaç için ona gelen insanları kesinlikle geri çevirmezdi. Özellikle yoksul insanlara  karşı  duyarlıydı. Elinde bir dilim ekmek olsa onu paylaşırdı. Çocuklarını da böyle yetiştirdi. Çünkü karşısındaki insan açken o tok olmayı kendine yakıştıramazdı.

O Devrimci Sol'un içten samimi bir dostuydu. Devrimci Sol'un düşmanı onun da düşmanıydı. Düşmanın her katliamı onun öfkesini artırırken, Devrimci Sol'a olan güvenini de büyütüyordu. 17 Nisan Ali Ekber için böylesi bir sureçti.

"17 Nisan direnişini televizyondan birlikte izledik. Öyleki yerinde duramıyor oturamıyordu. SaboIar'ın direnişini ayakta, düşmana olan öfkesiyle izledi. Neredeyse televizyonun içine girip düşmanın yanında olmak ister gibiydi. Sipiker Saboların öldüğünü söylediği anda yumruğunu sıktı ve öfkeyle 'Sabo gibi bir insan ölmemeliydi. Öylesine değerli insanlar her zaman bulunmaz. Onlar orada sabaha kadar Devrimci Sol bayrağını dalgalandırarak çatıştılar. Onlar çatışırken eline silah alan her Devrimci Sol'cu Çiftehavuzlar’a gitseydi polisi şaşkına çevirirdi. Belki o zaman Saboların ölmesi engellenebilirdi.' dedi. Böylesine hareketin bir kadrosu gibi düşünecek kadar örgütle bütünleşmişti."

 17 Nisan'da hareket bir kez daha ağır darbe almıştı. Ama yapılması gerekenler aynıydı. Hareketin daha fazla sahiplenilmesi ve düşmandan hesap sorulması gerekiyordu. Devrimci Sol ailesinin bir parçası olan Ali Ekber bunun bilinciyle hareket etti. 12 Temmuz'da gösterdiği fedakarlığın daha üst boyutta örneklerini sergiledi.

17 Nisan daha yeni yaşanmıştı ve boşaltılması gereken bir ev vardı. Fakat evde polisin karakol kurma ihtimali de yüksekti. Ama yine de netleştirilmesi gerekiyordu. Evi netleştirmeye gidecek olan arkadaşın yanına kamuflaj için bir de küçük çocuk gerekiyordu. Ali Ekber devrimin çıkarı ve hareketin geleceği için çok sevdiği altı yaşındaki kızını ileri sürmekte çekinmedi. Onun bu davranışı o zaman beni çok etkilemişti. 0 anda biz devrim için, hareket için böyle bir fedakarlık gösterebiliyor muyuz diye düşünmüştüm. Ali Ekber’in bu fedakarlığı bana kendimi sorgulatmıştı. Çünkü birçok ana baba için çocuğu en değerli varlığıdır. Devrim için bile olsa onu tehlikeye atmak istemez. Hatta çocuğunu bahane ederek devrim saflarını terk edenler bile vardı. İşte bunları düşününce Ali Ekber'in bu davranışının ender bulunur bir fedakarlık örneği olduğunu görmemek mümkün değildir. Bu yanıyla Ali Ekber çocuğunu, hastalığını vb. bahane edip mücadeleyi terk edenlere güzel bir cevaptır."

 Halbuki kimine göre o içki içen, düzen içinde olan bir insan olduğu için ilgilenmeye gerek yoktu. Nasıl olsa işe yaramazdı. İsteriz ki her insan düzenle tüm ilişkilerini koparıp aktif mücadele etsin. Oysa herkes istediğimiz düzeyde bir devrimci olamayacağı gibi, bu onun devrim için yararlı olmayacağı anlamına da gelmiyor. Hiç kimse emeklemeden yürümeyi öğrenemez. Bir devrimci de aynen böyledir. Adım adım gelişir ve geliştikçe yapacakları da büyür. İşte Ali Ekber'in gösterdiği ve küçük gibi görünen çabaların aslında devrim için önemli olduğunu ve her gün biraz daha çoğaldığını görebilmek mümkündür.

 Ali Ekber gidip eylem yaparak düşmandan hesap sormadı belki. Ama her şeyi göze alarak o eylemlerin çeşitli şekillerde bir parçası oldu. Mesela bir savaşçı gibi belki istihbarattan istihbarata koşmadı. Ama her gün Sabolar'ın hesabını sormak için yanıp tutuştu ve bunun için işine gidip gelirken istihbaratları çıkartıp harekete sundu. Onun önerisi ve istihbaratı hareket tarafından değerlendirildi.

Hiç kimse ona istihbarat çıkar dememişti. Zaten bu işi yapmak için bir konumda olmak gerekmiyordu. Önemli olan Devrimci Solcu olduğunu unutmamak ve bir savaşçı kafasıyla düşünebilmekti. İşte Ali Ekber Devrimci Sol'dan bunları öğrenmişti ve öğrendiklerini hayata geçiriyordu.

 Ali Ekber içki dahil kimi zaafları konusunda hareketten eleştiri aldığı olmuştur ama o aldığı eleştirileri hiçbir zaman gurur meselesi yapmadı, kimileri gibi mücadeleyi terk etmedi. Kendi içinde zaaflarına karşı bir savaş başlattı. Bunda başarısız olduğu zamanlar da oldu. Bunlar dahil her şeyini harekete açtı, tartıştı, hareketten gizlisi saklısı olmadı. Önerilerini, eleştirilerini harekete illetti. Hareketin düşüncelerini ciddiye aldı. Onun hareketle arasında canlı bir bağ vardı.

Ali Ekber o gün üzerine düşen görevleri yerine getirirken, geleceği ilişkin de düşünürdü. Savaşın büyüdüğü aşamaları hayal ederdi. Parti olduğumuzda neler yapacağımızı merak eder, hemen hemen her sohbetinde buna yönelik sorular sorardı. Ali Ekber'i görmeyi çok istediği Partili sürecimizi göremeden 25 Temmuz 1992 günü talihsiz bir trafik kazasında yitirdik.

 Ali Ekber değerli bir dosttu. Hareketin yılmaz bir savunucusuydu. İsmiyle, konumuyla taraftardı. Ama o emeğiyle, özverisiyle, samimiyetiyle bizlere örnekti. Onun bütün bu güzelliklerini saflarımızda koruyacak, onu mücadelemizde yaşatacağız.

 

Geri