Ali EFEOĞLU'nu Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

 

 

Bir yoldaşı anlatıyor:

Sessiz, sakin kişiliğiyle pek göze batmayan bir yapısı vardı. Rahatlığı ve soğukkanlılığı mücadelenin birçok görevinin altından rahatça kalkmasını sağlardı. Sağlam ideolojik temel ve geniş bir entelektüel birikimiyle olumsuz şartlarda dahi yalpalamadan doğru kararlar alarak hayata geçirebiliyordu. Kendini yeterli görmez, sürekli kitap, dergi okurken günlük gelişmeleri de düzenli takip eder, bunun biçin parası varsa her sabah bir gazete alır, parasızsa da bir çay ocağına gidip gazeteleri bu şekilde takip ederdi. Hayatın zorluklarına karşı bu dayanıklılığını insanlara karşı da her zaman gösterirdi. İlişkilerinin en ufak sorunlarıyla ilgilenip çözüm üretir, ideolojik birikimini aktarmak için saatlerce bıkmadan en basit konuları bile anlatarak kafalarını açardı.

Mücadeleye atıldığı andan itibaren hep zorluklarıyla iç içe yaşadı. Kitleselliğin az olduğu yıllarda kalacak yer bulamadığından Karaköy'ün penceresiz, pis ama ucuz otellerinde sabahlardı. Daha sonraki yıllarda yarattığı ilişkilerle harekete olanaklar aktarmayı bildi. Ama dönem dönem bu sıkıntıyı yaşamaya da devam etti. Yakınmayı bilmeyen kişiliğiyle bu durumu da espri ile karşılardı. Darbecilik döneminde uzun bir aradan sonra yeniden bir araya geldiğimde yine kalacak yer arıyorduk. Semt semt dolaşıp da eli boş çıktıkça şakayla "yine eski günlerdeki gibiyiz" der ve ev aramaya devam ederdi.

Görev bilinci, soğukkanlılığı ve cesaretiyle Dev-Genç'in her eyleminde en ön saflarda oldu. Kitlelerin önünde pankart taşıyan, güvenlik alan, 6. Filo'nun askerlerinin sırtında Erol'la birlikte sopalar kıranlardan biriydi. Yeraltı görevine geçmesiyle militanlığını askeri alanlara taşıdı. Dev-Genç'in ilk silahlı gruplarına girdi, devrimci şiddeti ilk uygulayanlardan oldu. Ciddi bir iş mi var, Ali mutlaka yapar denirdi. 6 Kasım boykotunda öğrenci gençliğin üzerine saldıran polis işbirlikçisi idarelerden hesap soran oldu, şiddetimizi, öfkemizi gösterdi.

Teknik bilgisi olmasa da eylemi eylem içinde öğrenir, siyasi yeteneğini, cesaretiyle gerekeni en iyi şekilde yapardı. Hayatında ilk silahı eyleme giderken gördü, bundan çekinmez "tetiği göster yeter" derdi gülerek. Görevi kitleleri polis teröründen korumaktı, polisin tüm şehri ablukaya aldığı gün eylem yerine vardı. Polis saldırıya cesaret edemediğinden çatışma yaşanmadı ama bilirdi ki çatışma olsaydı da Ali kendini düşünmeden yerine alacak, kitlemizi korumak için gerekeni yapacaktı.

Soğukkanlılığı sayesinde Bush'un Türkiye'ye geleceği günlerde Atatürk Havaalanı çevresinde gezerken kimlik kontrolüne girdik, sorun çıkmadan bölgeden geçip gittik. Kimlik kontrolünde Ali gerçek yaşının 7-8 yıl altında gösterirdi. Bu polisin de dikkatini çekti. Polis kuşkuyla bakarak "çok genç gösteriyorsun" dedi. Ali'nin gülerek "çok teşekkür ederim" cevabını vermesiyle polisin daha fazla kuşkulanmasını önlemiş oldu.

Bu özellikleriyle yönetici olarak görev yaptığı Dev-Genç'ten askeri alana geçti. Ali ile yine darbecilik döneminde karşılaştık. Darbecilerin ilişkilerinde olmasına ve tek yanlı şekilde bilgilendirilmesine rağmen doğru tavrı almıştı. "Bu konuda taraflar oluşmamalı ama anladığım kadarıyla siz bir taraf seçmişsiniz, bu durumda bizim de tarafımız bellidir" demişti. Konuştuğumuzda "Musa'nın çapını tartışmaya çalıştılar, bu tartışılacaksa Musa kadar çaplı adam pek azdır herhalde" diyordu. Bu net tavrı karşısında darbeci hainler 2-3 gün randevularına gitmediler, sonra da adamlarımızı bizden kaçırıyorlar diye feryada başladılar. Oysa tesadüfen sokakta karşılaştığımızda son alternatif randevudan çıkmış, telefonla haber almaya çalışıyordu.

Darbeciler böyle bir sonucu tahmin ettiğinden ellerindeki bütün silahları da götürmüşlerdi. Buna çok kızıyordu, kaldığı yerin olumsuz şartları nedeniyle aylarca yatağa bile silahla girmişti, silahsız olunca "kendimi çıplak hissediyorum" diyordu.

Mütevazı, militan direngen kişiliğiyle İTÜ Dev-Genç tarihinde damgasını vuran insanlardan biri oldu. Gözaltına her alınışında düşman karşısında gösterdiği dirençle son gözaltında da zaferi kazanan oldu.

 

***

 

Yoldaşları Ali Efeoğlu'nu anlatıyor:

(Aşağıdaki anlatımlar, bir çok yoldaşının anlatımlarından derlenmiştir:)

 

 

"Özgürlük bazen asırlar boyu susabilmektir"

 

Evet, özgürlük bazen kumsallar boyu koşabilmek, insanlığın geleceğine dair hayaller kurabilmek, meydanlar dolusu bağırabilmekken, bazen de asırlar boyu susabilmektir. Alı Efeoğlu özgürlüğün böylesini seçen bir devrimci... Tıpkı Yusuf'lar, Birtan'lar, Hüsamettin ve Ayhan'lar gibi...

İnsanlığın umutlarını yitirmediği bir geleceği, Ali Efeoğlu gibi özgürlüğün böylesini seçen devrimcilerin elleriyle kuruyoruz. Bu geleceği kurarken, ailemizin bir parçası olan yiğitlerimizi kaybetmek, belki de acıların en büyüğü... Ancak emekle örülen, ölümü bile paylaştığı yoldaşlarıyla arasındaki o bağ, onları geleceğe, hak ettikleri tarihimizin en güzel yerine taşıyacaktır.

Çünkü mücadele alanlarında kurulan dostluklardan daha sıcak, daha hesapsız ve daha yalın dostluklar burabilmek mümkün mü? Bu dostluk ve bağ öyle güçlü ve sarsılmazdır ki, ölüm bile karşısında yenik düşmüştür. Ve onlardan bir parça bizimle yaşamaya, yüreğimizin en sıcak yerinde var olmaya devam edecektir. Belki sıkça söylediği birkaç kelime ya da mırıldandığı bir ezgi dilimizden hiç düşmeyecek... Belki bakışı, gülümseyişi gözlerimizin önüne gelecek ya da sık sık yaptığı bir esprisi durup dururken yüzümüze yayılacak ve en önemlisi bizlere bıraktığı değerler kavgada bizi biraz daha bileyecek... İşte bu yüzden acılarımız ne kadar büyük olursa olsun, umudumuz, gücümüz, inancımız biraz olsun eksilmiyor, azalmıyor. Aksine şehitlerimizin mirasına sadık katabilmek için her geçen gün biraz daha artıyor. Bunun için Ali Efeoğlu'nu anlatan tutsak yoldaşları "Ali şimdi kayıp, mezarı yok diyorlar. Oysa onun için yüreğimizin en güzel yerinde kocaman bir yer ayırdığımızı bir bilseler" diyorlar.

(...)

"Ali, sadeliği, mütevazılığı, sevecenliği, soğukkanlılığı, kendinden emin hareketleri, ideolojik sağlamlığı ve savaşçılığı ile temiz ve coşkulu bir yaşamın en güzel örneklerinden birisidir.

Harekete ve kendine güveni, görev adamlığı, sokaktaki rahatlığından, halk ilişkilerine kadar her şeyine yansırdı. Başarısızlıklar, olumsuzluklar karşısında işin kolaycılığına kaçıp, faturayı başkalarına, kendi dışındaki etkenlere çıkarmak yerine, kendisiyle ilgili sonuçlar çıkarmasını bilen ve bunları kendisiyle tartışabilen özellikleriyle insanların güvenini kolayca kazanırdı. Rahatlığını ve soğukkanlılığını besleyen ideolojik sağlamlığı ile çoğu oportünist ve reformist gruplara sempati duyan, bu çevrelerin dergilerini okuyan insanların Ali ile birlikte olanakları bize akmaya başlamıştı."

(...)

"DEV-GENÇ içinde çalışırken, arada bir karşılaşıp, merhabalaşırdık. Bu karşılaşmalarımızda ya bir kitap, gazete okur, ya da bir konu hakkında birileriyle sessizce tartışır olurdu. Tanık olduğum birkaç tartışmada onun çabuk kavrama ve iknaya açıklık özelliğini hemen hissetmiştim. Tartışmış olmak için tartışan, konuları uzattıkça uzatan, yanlışta ısrar eden, mat etmek için konuşan soyut teoriciler gibi değildi. Teoriyi kavrayıp, derinleştirmeye çalışan ama bunu sade ve iknaya açık şekilde yapan mütevazı biriydi. Çok kısa zamanda mütevazı ve sade kişiliğiyle herkes tarafından sevilen, dinlenen bin olmuştu."

(...)

"Okumayı çok severdi. Bu yüzden teorik ve entelektüel birikimi oldukça fazlaydı. Kendi birikimlerini bizlere aktardığı gibi bizleri de okumaya zorlardı. Özellikle günceli izlemek için gazeteleri sürekli takip ederdi."

(...)

"Düşman karşısında derin sınıf kinine sahipti. Tehlike karşısında soğukkanlılığını koruyan, en kötü anlarda bile esprileriyle çevresine moral verebilen, güçlü bir kişiliğe sahipti.

O bir savaşçıydı. Mütevazılığı ve ağırbaşlılığı ile bir devrim emekçisiydi. Konumunu kullanma, kestirip atmacılık, popülizm onun kişiliğinde kırıntı düzeyinde bile yoktu. Yaptığı her işi sabır ve emekle örer, öyle biçim verirdi."

(...)

"Ali olanaksızlıkları emektar yanı ve fedakâr yanı ile aşarak hep bizlere örnek oldu. Aranır durumda olduğu günlerde kalabileceği yerler çok sınırlıydı. Kimi zaman gittiği evlerde ne tür tersliklerle karşılaştığını, bazen gördüğü tepkilere rağmen nasıl ikna etmeye çalıştığını neşeyle anlatırdı.

Yine bir görüşmemizde mevsime göre ince olan giysileri sırılsıklamdı ve neşeyle "Biliyor musun bugün kendi rekorumu kırdım Tam beş defa ıslanıp kurudum." diyordu. Daha sonra ise devrimci iradenin ve motivasyonun, hastalıkları ve olanaksızlıktan nasıl aştığını uzun uzun anlattı."

(...)

'Ali ile çalışmak ve savaş arkadaşlığımız esas olarak darbe sonrası sürece rastlamıştı. Darbecilerin tek taraflı açıklamalarıyla devrimci hareketteki ihaneti öğrenen Ali hareket insanı olduğunu bir kez daha kanıtlamıştı ve darbecilere tavır almıştı. Darbecilerin utangaç olanlarına söylediği ilk şey, darbeciliğin kendine güvensiz küçük burjuvazinin yöntemi olabileceği, hareket içinde bunun kabul edilemeyeceği ve suç olduğuydu. En yetkili darbeci ağızların tek taraflı anlatımlarına karşı önderlikle bağ kurma ve tartışma isteğini tekrarlayan Ali'ye darbeciler bu olanağı sunmayınca, kendisi DEV-GENÇ ile ilişki kurmaya çalışmıştır. Tesadüfen kurduğu bir bağ ile önderlikle ilişkiye geçmiştir. Ali'nin ihanet karşısındaki bu tavrı onun politik kavrayışı ve kendine güvenli kişiliği ile ilgilidir."

(...)

"Darbe ihaneti yaşanmış ve devrimci hareket üst üste operasyonlar yiyor, yoldaşlarımız şehit düşüyordu. Güçlü bir karşılık vermemiz gerekiyordu. Ve bu süreçte bir araya geldik. Eylem hazırlıklarını yaptık, darbecilere ve düşmana beslediğimiz kinle hedefi vurduk. Geri çekilirken, çatışma çıktı. Bu arada Ali yere düştü. Ben bir an için yaralandığını sandım. Bir yandan ateş ediyor, bir yandan da geri çekiliyorduk. Fakat Ali ikide bir yere düşüyordu. Meğer Ali yere düşünce gözlüğünü de düşürmüş... Gözleri oldukça bozuk olduğundan çevresini rahat göremiyordu. Silahlarımızı susturup, çatışma bölgesinden uzaklaşmaya çalışıyorduk. Fakat Ali'nin hali perişandı. Pantolonunun her iki dizi de yırtılmış, ellerinin içi sıyrıklar içindeydi. Yola çıktık ve dolmuşa bindik. Ali dolmuştaki insanlara durumumuzu fark ettirmemek için bana dönerek kavga etmiş havası vererek "Niye yardım etmedin" dedi. Ben de eylemin psikolojisiyle "ateş ettim ya" diye cevap verince az kalsın bir çuval incir berbat oluyordu. Daha sonra "ateş ettim ya" deyişim Ali ile aramızda espri konusu olmuştu."

 

(Bu anlatımlar Mücadele dergisinin 26 Şubat 1994 tarihli 86. Sayısında yayınlanmıştır.)

 

 

Geri