Ali DEMİRALPi Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:
Bir
yoldaşı anlatıyor:
Ali,
Elazığ Koru Köyü doğumludur. Annesi Kürt, Babası Türk-Alevidir. İlkokulu
köyünde bitirdikten sonra ortaokul ve liseyi Elazığ Merkez'de okudu. 12 Eylül
Cuntası öncesi, Ortaokuldayken Dev-Genç'lilerler
tanıştı. Lisede aktif bir Dev-Genç'li oldu. Küçük yaşta mücadeleyle tanışmıştı.
Faşistlerle kavgaların, çatışmaların içinde yer aldı. Onun örgütlenmesinde
Haydar --Başbağ--'ın,
Nazım'ın --Karaca-- büyük emeği vardır. Zaten Nazım ile aynı köydendi. Yaz
tatillerinde köyünde, hem ailesine yardım eder, hem de köyün gençlerini
örgütlemek için çalışırdı.
1980
cuntasının ardından Malatya'da görevlendirildi. Kır gerillasının oluşturulması
için yapılan alt yapı çalışmalarına katıldı. Operasyon ve tutsak düşmelerle Malatya'daki faaliyetleri aksadı.
Deşifre oldu. Bu yüzden tekrar Elazığ'a döndü. Bu arada hareketle ilişkisi de
koptu. Tutsak düşmelerle bölgedeki çalışmamız gerilemişti. Hapishane
direnişleri gündemdeydi. Cuntanın hapishanelere yönelik saldırılarına karşı
halkı, tutsak ailelerini duyarlı kılmaya çalıştı; yazılama, pullama, pankart
asma vb. eylemleri içinde yer aldı.
O
süreçte dışarıda pek kayda değer bir örgütlülüğümüz yoktu. Ali, neredeyse tek
başınaydı. Yılgınlığın, korkunun, kaçkınlığın revaçta olduğu bir dönemdi. Bu
aynı zamanda, bağlılığın, feda ruhunun, inancın sınandığı bir dönemdi de. O
yıllar devrimciler açısından en önemli sınav yıllarıydı. Ya korkunun esiri olup
tüm değerlere, şehitlere ihanet edilecekti; ya da her koşul altında halka,
devrime bağlı kalınacak, zorlu süreci gögüsleyecektik.
Cunta, ara yol bırakmıyordu. Ali, bu sınavı başarıyla verenlerdendi. Elazığ
küçük bir ildi. Ali'yi herkes tanıyor, polis de arıyordu. Buna rağmen
yazılama-pullama yapıyor; pankart asıyor, altına da "Devrimci Sol" imzasını
atıyordu. Yani, Elazığ'da, Ali vardı, Ali ile birlikte Devrimci Sol vardı. O,
Devrimci Sol'u yaşatıyordu. İşte, gerektiğinde tek başına örgüt olmanın,
anlamını bulduğu yıllarda, öğretiyordu. Ali, sessiz, olgun haliyle, ne
yapacağına karar veriyor, sessiz görünümünün aksine büyük ve heyecan içinde
karar verdiği işi yapıyordu. Tüm sorunlara, zorluklara karşın her zamanki
gülümsemesini de yüzünden eksik etmiyordu.
Elazığ
gibi bir ilde o koşullarda, dört yıl boyunca polisin eline geçmeden faaliyet
sürdürmek büyük bir ustalık, uyanıklık işiydi. Ali, kendi köyünde kalıyor, her gün
hangi evde, hangi çatıda, bağda, bahçede kalacağı yeri belirliyor, jandarma ve
polis O'nun köyde kalacağını biliyor, hergün köyü
arıyor ama yine de O'nu bulamıyordu. Çünkü O, kolaycılığa kaçmıyor, rehavete
düşmüyordu. Her şeyiyle yürüteceği faaliyetlere, Devrimci Sol'u yaşatmaya
kilitlenmişti. Bununla birlikte sanki aranan kendisi değilmiş gibi bildirileri,
pankartı ya da hangi eylemi yapacaksa o malzemeleri alır, akşam alaca
karanlıkta köyden yola çıkıyor, otuz kilometrelik yolu yaya olarak yürüyüp,
Elazığ'da yapmak istediği eylemi gerçekleştirdikten sonra, tekrar aynı yolu
yürüyerek köye dönüyordu.
"Hareket
beni bulsun" diye bir köyde de oturup beklemedi. Yeniden ilişki sağlamak
için kendisi hareketi aradı. Ve 1984 sonlarında İstanbul'a giderek hareketle bağlantı
kurdu. Ondan sonraki devrimci yaşamını İstanbul'da sürdürdü. 27 Ekim 1987'de
Beykoz'da polisle girdiği çatışmada şehit düştü.