Ali Aygül’ü Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

 

 

Ali Aygül Hakkında Yoldaşlar Bizi Aşın

köşesinden bir yazı:

 

 "Aranıyor"

Böyle yazıyordu afişlerde onun için. "Vur emri" çıkarılmıştı hakkında.

Ölüm mangaları gördükleri yerde vuracaklardı onu.

Yasal olarak böyle bir hak veril­mişti katillere.

Katillerin "öldürme yetkisi" vardı; onunsa ölümün üzerine yürüme öz­gürlüğü.

Bu öyle bir özgürlüktü ki, kullan­mak cesaret işiydi.

Bu öyle bir cesaretti ki, bunu an­cak İnançlı bir yürek gösterebilirdi.

"Afişe edilmesi onun kararlılığın­da, çalışma temposunda zerre kadar değişiklik yaratmadı. Yılgınlığa, ka­ramsarlığa kapılıp bocalamadı. Ter­sine harekete, mücadeleye daha sıkı sarılarak mücadelesini sürdürdü."

Bu onların çaresizliği.

Düşmanın açmazı işte tam bura­da başlıyor.

Öldürmekle, katletmekle tehdit ediyor. En büyük, en önemli silahı bu.

Ama işte, ölümü göze almış, göze almak ne kelime, ölümün üzerine yü­rüyen, onu tillilerle, sloganlarla kar­şılayanlar karşısında silahsız kalıyor.

Ali bocalamıyor. Mücadele sürü­yor.

"Aranıyor" yazılı afişler önünde randevular yapıyor bazen.

"Faşizmin içine düştüğü acizliği gördüğünde gülümseyerek 'yazık, efsaneleştirdiler, şimdi işleri daha zor’ diyor..."

Evet, daha zor. "Vur emirli" o afiş­ler, bir cunta döneminin iflasının bel­gesi.

O afişler, yok edilemezliğin, yenil­mezliğin kanıtı.

O afişler, atılımı anlatıyor.

Görevlerini aksatmaksızın sürdü­rüyor.

Öğrenmeye ve öğretmeye devam ediyor.

"Aranıyorum" deyip güvenlikli li­manlar talep etmiyor hareketten.

"Hakkımda vur emri var" deyip özel isteklerde bulunmuyor.

Okulundan, düzenin ona sundu­ğu gelecekten vazgeçmişti mücadele

Rahat bir yaşamdan vazgeçmişti.

Candan da vazgeçecekti mücade­le için.

Böyle diyerek atılmıştı kavgaya.

Onca görevler, sorumluluklar, bu­nun için, böyle bir özveriye sahip ol­duğu için verilmişti ona.

Daha baştan işin alfabesinde ya­zılıdır bunlar:

Ne gelebilir bir devrimcinin başına?

Gözaltına alınabilir, işkence göre­bilir, aranıyor duruma düşebilir, zin­danlara atılabilir, katledilebilir...

Alfabede yazılı bir şey için, sanki beklenmedik bir şeymiş gibi, beklen­medik taleplerde bulunamazdı.

Devrimcilik bu ihtimallerin varlı­ğında sürdürülen bir uğraştı zaten.

Gümüşhacıköylü Ali "Aranıyor" afişleri­nin olduğu şehirde mücadeleyi sür­dürüyordu.

Onun da aradığı vardır çünkü; ara­dıkları vardı.

Halkının Özgürlüğünü arıyordu o.

Kurtuluş ışığının onu ulaştıracağı özgür Ada'yı arıyordu.

Hedefe ulaşamadan düştü o.

Bu da ihtimaller arasındaydı.

Ama ihtimal olmayan, kesin olan bir şey vardı ve o. düşerken bunu bili­yordu: Artık kurtuluş ışığı onunla daha güçlü, daha parlaktı.

 

(Bu yazı, Halk için Kurtuluş dergisinin 31 Ocak 1998 tarihli, 66. sayısında Yoldaşlar Bizi Aşın köşesinde ve Yürüyüş dergisinin 1 Şubat 2009 tarihli 174. Sayısında yayınlanmıştır.)

 

***

 

Bir Yoldaşı Anlatıyor:

Devrim anının düşüyle savaşır Ali. Emirgan'da Sabancı'nın Atlı Köşk'ünü her görüşünde "O büyük günümüzde ben Sabancı'nın atına bineceğim.

Bizim diyeceğim, halkımın diyeceğim. Beni o atın üzerinde gördüğünüzde bilin ki devrim olmuştur" derken ondaki sınıf kininin derinliğini ve iddiasındaki büyüklüğü görmek zor değildir. Ali yoldaşımız devrim düşünün gerçekleşeceği günlerin Partili savaşla daha da yakınlaşacağını bilir ve inanır. Çünkü dünyası büyüktür onun. Devrim, iktidar iddiasıyla savaşır ve bunun için bedel ödemesini de bilir. Bizler halkımızın çektiği acıları her katliamı ve terörü karşısında aynı öfkeyi, aynı kini duyabildiğimiz oranda savaş gerçekliğini kavrar ve o bilinçle savaşırız. Ancak bu, sınıf kinini sürekli canlı ve diri tutmaktan geçer. İşte o zaman tıpkı Ali Aygül yoldaş gibi her yerde, dostu da düşmanı da bilerek, tanıyarak, savrulmadan yolumuza devam edebiliriz. Bu aynı zamanda Ali Aygül gibi Sabancıların, Koç'ların, Eczacıbaşı'ların halkı sonuna kadar sömüremeyeceğine, devrimle buna son vereceğimize inanarak savaşmaktır.

Yoldaşımızın düşlerinin hiç de uzak olmadığı görüldü bugün.

Partili savaşımızla birlikte Sabancıların ikiz kulelerinin 25. katma çıkarak cezalandırdık Sabancı'yı. Hesabını sorduk sömürü ve zulmün. Gökdelenlerle gecekonduların savaşın ortaya koyduk.

 

(Halk için KURTULUŞ  dergisinin 11 Nisan l998 tarihli 76. sayından alınmıştır.)

 

***

 

Bir Yoldaşının Anlatımından:

Ali’yle İstanbul’da tanışmıştım.. Tanıştığımız gün yağmur yağıyordu. Yağmur arasıra dursa da birlikte olduğumuz süre içerisinde yaptığı uzun konuşmalar beni bir hayla etkilemişti. Yürüdüğümüzden dolayı doğal olarak ıslanmıştık. Ali gözlük kullanıyordu ve yağmurlu havalarda gözlükleri ıslandığından dolayı görüş mesafesi bozuluyordu. Islanmamak için bir yere oturalım diye önerdiysem de bunları sıcak esprileriyle geçiştirdi. Onu ilk gördüğümde dikkatimi çeken şey onun çok doğal ve o an bulunduğu ortamda çevreyle olan uyumu, sıradanlığı olmuştur. Öğretici Öğretici olması yanında beni de etkilemiş ve rahatlatmıştı. Oysa o ana kadar onunla tek bir kelime konuşmuş değildim. Daha sonraları onu yakından tanıdığımda görecektim ki bu özellikleri her yerde, en riskli çalışma ortamlarında dahi gösterebiliyordu. Doğallık yaşamının bir parçasıydı.

İlk görüşmede yaklaşık iki üç saat kadar birlikteydik. Ve bu süre içinde kendine güven ve birikimiyle, konuşmasının düzgün ve akıcı olması, seçtiği kelimelerdeki ustalığı ve anlatımlarının sade anlaşılır bir tarzda olmasıyla beni bir hayli etkilemişti. Gerçekten de sorunları çözümleyici yeteneği ve ikna kabiliyeti övgüye değerdi. Ali devrimciliği, devrimci yaşamı her şeyiyle özümsemiş biriydi. Her devrimci insanda olması gereken halkına, devrime ve harekete bağlılık ve yoldaşlarına güven, özveri, sabır ve emekçi yanları onda görmek mümkündü. Mücadele içinde ilke ve kuralların nasıl oluştuğunu, ne anlama geldiğini, ilkesizliklerin neye mal olduğunu bilen, olumsuzluklara taviz vermeden pratiği ustalıkla şekillendiren tutarlı ve ilkeli bir yoldaşımızdı. Planlı ve proğramlı olması, pratik zekası ve üretkenliğiyle eğiten, öğreten, örgütleyen biriydi

Onunla birlikte mücadele etmek, güzel bir duygu, önemli bir ayrıcalıktı. Çünkü o, geleceğin yeni insanıydı. Öyle ki onunla olduğum anlarda devrimciliği, kendi misyonumu, savaşçılığı daha iyi kavrıyordum. Ali’nin bir diğer özelliği de doğaya olan sevgisi ve bağlılığıydı. Doğal güzelliklere, tarihi yerlere, eserlere olan ilgisini devrime ve halka olan sevgisiyle bütünleştirmişti. Hemen her konuda varolan birikimini insanlara böbürlenmeden severek aktarırdı. Devrimci mücadelenin incelikleri, savaşma sanatı üzerine olan yoğun çalışması teknik, askeri, siyasi konulardaki deney ve tecrübe birikimini yoldaşlarıyla paylaşır, zamanının büyük bir bölümünü insanlarımızın gelişmesine sarf ederdi...

Alçakgönüllü, mütevazi bir kişiliği vardı. En küçük bir çalışmadan en büyük eylemlere kadar her türden pratikte emeği vardı. Bir de 'hayat ayrıntılarda saklıdır' deyişiyle devrimci mücadele; eylemlerde ayrıntıların ne kadar önemli olduğunu vurgulardı. Plan, program ve disiplin konularındaki titizliği yaşamıyla bütünleştirmiştir.

 

Geri