Ahmet SAVRAN'I Yoldaşları, Yakınları
Anlatıyor:
Bir yoldaşı anlatıyor:
ADALETİMİZİ
HESAP VERECEKLERİ GÜNÜN
KORKUSUYLA
BEKLEYECEKLER
Savaş ustalık ister. Maharetli ellerden, Mahir
yüreklilerden öğrenerek ustalaşıyor kahramanlarımız. En önde yılların
birikimleri ve deneyimleriyle tüm hünerlerini ortaya koyan komutanlarımız var.
Savaş usta işi olduğu kadar yürek işidir de aynı zamanda. Cenk meydanında
silahlar değil ama yüreklerimiz var ellerimizde. Namluya sürülen,
suda yanan, atomla imha olmayan cinsten. Bir de savaş doğallık ister,
hesapsız ve gösterişsiz. Güle oynaya gidebilmektir ölümün üzerine. Tıpkı ateşin
ortasında umudun zeybeğini oynayan efeler gibi.
Bata çıka, düşe kalka, seke seke,
diz vuraraktan, bel kıraraktan, vurula vurula, al
kanları kostüm yaparak komutanımız gibi, Ahmet, Aziz yoldaşlarımız gibi. Sade
gösterişsiz ve içten ölümle danseder gibi...
Açıl Aydın yolları
Ahmet Efem geliyor...
Basında, O'nun öğretmen, 'milli' güreşçi vb.
özelliklerinden kısmen sözedildi. Onlar için devrimci
olması değil ama 'milli' sporcu olmasıydı dikkatlerini çeken. Ama tüm bunlara
rağmen Parti-Cephemizin yiğit bir neferi, Devrimci Memur Hareketi'nin örnek bir
kadrosu olduğu gerçeğinin üstünü örtmeyi başaramayacaklardı. Çünkü O, devrimci
bir öğretmendi. Basında çıkan kısa haberler bile, öğretmenliğini, güreşçiliğini
vb. anlatırken birçok özelliği kişiliğinde toplamış, saf, temiz bir devrimci
yaşamı ortaya çıkarttı. Devrimci Hareketle tanışması çok eski olmasa da, beceri
ve meziyetleriyle tam bir halk adamıydı. Eğitimci, sporcu, halkoyunları
çalıştırıcısı, sendikacı...
Ahmet yoldaşın en belirgin özelliklerinden biri ve
belirleyici olanı yöresel şivesi ve kültürüyle, samimi ve doğal davranışıydı.
Öyle ki, bu kişiliğiyle Aydın dağlarının mert efeleri kadar doğaldır savaş
O'nun için. Son nefesine kadar tereddütsüz düşmana vurmak için uğraşmıştır.
1999 yılındaki Parti kutlama programımızda oynadığı
Aydın zeybeği hepimizin hatırındadır. Belki bugüne kadar izlediğimiz en güzel
zeybek oyunuydu. Aslında onu güzelleştiren Ahmet'in ustalığı ve içten
davranışlarıydı. Çünkü oynamıyor, adeta yaşıyordu. Hele bir de cepken yeleğini
giyip elini hançerine atışı, diğer eliyle bıyığını buruşu ve tüm görkemiyle
meydan okuyuşu... Evet Ahmet öğretmen yiğidin harman
olduğu Ege'dendi.
Hepimiz biliriz ki Ege'nin tarihi, isyanların
tarihidir. Bedrettin yiğitlerinden, Efelerini toplayıp İstanbul üzerine yürüyen
Kara Haydar'a, Cennetoğlu'ndan Çakırcalı'ya,
Atçalı Mehmet Efe'den Erhan'lara uzanan tarih Ege'nin
tarihidir. Tarihte isyan bayrağını yere düşürmemek için sözbirliği, gönül
birliği vardır. İhanete, namertliğe ve kancıklığa gönüller kilitlidir. Bu yüzdendir
ki Ege kültürü Anadolu mozayiğimizin önemli bir
parçasını oluşturur. Çünkü ne Atinalılar, ne Ispartalılar, ne Romalılar, ne
Bizanslılar, ne de Osmanlılar Ege'de zulüm düzenlerini her daim egemen
kılabilmişlerdir. Ege'nin isyan tarihi kesintisiz sürmüştür. İşte Ahmet yoldaş
bu tarihin hamuru ile yoğrulmuş ve Parti-Cephe kültürü ile olgunlaşmıştı. Bu
olgunluk O'nu savaşın orta yerinde doğal ve coşkulu hareketleriyle Aydın
zeybeğini oynar gibi savaştırmıştır.
O bir 'milli' sporcu, bir 'öğretmen'di. Ama bunların
hiçbiri O'nu düzene bağlayan, Halk Kurtuluş Savaşımızdan uzaklaştıran nedenlerden
değildi. Osmanlı'nın Kapıkulu zihniyetini, Elmas'lar, Ayşenur'lar gibi çoktan reddetmişti.
'Öğretmen'di ama en çok da öğrenmeyi severdi. Biliyordu ki bu düzenin verdiği
eğitim, öğretmen yetiştirmek için değil, kendilerine sadakat gösteren uşaklar
yetiştirmek içindi.
Parti-Cephemizi, tarihimizi bir an önce öğrenmek,
eksikliklerini hızla gidermek istiyordu. Nasıl bugüne kadar el attığı her işten
sonuç almak istediyse burada da başarılı olacaktı. Ve oldu da...
***
SENİ
KAVGADA BULACAĞIZ YOLDAŞIM
"Ahmet'in inatçı bir kişiliği vardı. Kafasına
koyduğunu gerçekleştirmek için elinden geleni yapmaya çalışırdı. İnsan
ilişkileri iyiydi. Herkesle iyi ilişkiler kuruyordu. İnsanlara elinden gelen
yardımı yapardı.
Emekçiydi. Anadolu halkları gibi çalışkandı. Şu yapılacak
dendiğinde mutlaka yapardı. Neyi, nasıl diye sormazdı. Yapılacak dendi mi
yapardı. Çünkü O, "Solcu olan bir insanın her zaman kafasına koyduğunu yapabileceğini"
söylerdi.
Öğrencilerini çok seviyordu. Ahmet'in şehit olduğunu
duyduğunda hepsi ağlamışlar. Tanıyan öğretmenler de... Gördüğü haksızlıklara
karşı tahammülsüzdü. Güreş sporunda MHP'liler ve dinciler köşebaşlarını
tutmuşlardı. Onlar tarafından güreşten dışlanmıştı. Demokrat düşünceye sahip
olduğu için Ahmet'i dışlıyorlardı.
Paralı eğitime her zaman 'hayır' demişti. Son
dönemlerde bu konuda artık öğrencileri örgütlüyor, diğer hocalara karşı da
tavır alıyordu. Bu yüzden de soruşturma geçirdi, görev yeri değiştirildi. Gözönünde tutmak için merkez ilköğretime aldılar.
'Sahte Sendika Yasasına Hayır Mitingi'nde (4-5 Mart
1998) en öndeydi. Bu yasa tasarısı Meclis'e gelir gelmez, KESK'in
aldığı karar gereği rapor alabilenler rapor alarak, alamayanlar direkt
Ankara'ya gidecekti. Öğleden sonra bize faks geldi. Rapor alabilenler aldı.
Ahmet ve birkaç kişi daha doğrudan Ankara'ya hareket ettik. Sabah Hipodrom'da
türküler söyleyip halaylar çektik. Daha sonra kitle 5 bin kişi oldu. Düzenli
kortejler oluşturduk. Devrimci Memur Hareketi sorumlusunun talimatıyla kortejin
en önüne geçti. Öne, barikatın olduğu yere geçmek için koşarken diğer KESK
üyeleri bizi alkışlıyorlardı. En önde yerimizi aldık. Hipodrom'dan ilk çıkışta
barikatı zorladık ve aştık. Ahmet'in içinde olduğu Zonguldak grubu en öndeydi.
Akşama doğru Kızılay Meydanı'na vardığımızda saldırılar başladı ve sürekli
barikatları zorlamaya başladık. Ahmet bu barikatı zorlayanların içindeydi.
Barikatın önündeyken bir ara bana ayağını kaldır dedi. Ben de ayağını ezdiğimi
düşünüp kaldırdım. Ahmet yere eğilip barikatı oluşturan polislerden ikisinin
bacağını tutup güreşçi kuvvetiyle kendine doğru çekip yere düşürdü ve barikatı
aşmamızı sağladı. Daha sonra gaz bombası atıldığı sıralarda da polisi
taşlayanların en önündeydi. Hep 'Varsa Cesaretiniz Gelin, bizi buradan söküp
atın' diyordu.
Eylem sırasında Devrimci Memur Hareketi olarak bir
mizansen oyun sergilendi. Oyunculardan biri de Ahmet'ti.
Çok sosyal bir insandı. Dersin yanısıra,
öğrencilerinin sosyal aktivitelerini de geliştirmek için tüm gücüyle çalışan
veliler tarafından da çok sevilen özverili bir eğitimciydi. Beden
öğretmenliğinin yanısıra halkoyunları hocalığını da
sürdürüyordu. Egeliydi. Özellikle Zeybek oyunlarını çok güzel oynardı.
Fotoğrafçılığı da vardı Ahmet'in. Devrimci Memur
Hareketi'nin Birinci Kurultayı'nda bir fotoğraf sergisi açmıştı. Emekçilerin,
ekonomik-demokratik mücadelesini sürdürdüğü her yerde görevlerini yerine
getiren Ahmet, maddi karşılık beklemeden çektiği fotoğraflarla mücadele
arkadaşlarına sürprizler yapardı.
Seni kavganda bulacağız yoldaşım. Seni
unutmayacağız..."
***
(Ahmet Savran'la ilgili aşağıdaki yazı, 1
Ekim 1999 tarihli Milliyet gazetesinde yayınlanmıştır)
MİLLİ GÜREŞÇİYE CEZAEVİNDE ACI SON
Minderden morga...
Üzerinde her yerde satılan bir dergi çıktı. Örgütten
tutuklandı. Ulucanlar'daki kanlı isyanda öldü. Adı
Ahmet Savran. Grokement
dalında Türkiye şampiyonu madalyalı güreşçi Zonguldak'da
beden eğitimi öğretmenliği yaparken 5 ay önce üzerinde bulunan dergi yüzenden
yasadışı örgüte yataklık suçlamasıyla tutuklandı. DGM'de dava açıldı. Cezaevi cezaevi gezdirildi. Ankara Ulucanlar'da
terör suçlularının arasına konuldu. İddianamede dergi için "legal yayın"
deniliyordu. Daha memuriyeten bile alınmamıştı. Talihye bekliyordu. Cezaevindeki olaylarda kurşunlarla can
verdi. Organlarını bağışlamıştı, ama iki gün morgta
bekletildiği için işe yaramadı... O "Türk gibi kuvvetli" şampiyon
güreşçiydi. Türk gibi öldü! Adalet Bakanı Türk'e duyurulur...
Türkiye şampiyonu milli güreşçi ve beden eğitimi
öğretmeni Ahmet Savran, Ankara Ulucanlar Merkez
Kapalı Cezaevi'nde tahliyesini beklerken yaşama veda etti. Olaylar sırasında
ölen Savran'ın, cezaevinde 2 Eylül'de başlayan sayım vermeme
eylemi nedeniyle tahliye edilmeyi beklediği 17 Eylül'deki duruşmasına gidemediği
ortaya çıktı. Haftada bir yayınlanan "Kurtuluş" adlı gazeteyi üzerinde
bulundurduğu için 5 ay önce "yasadışı örgüte yardım ve yataklık" suçlamasıyla
tutuklanan Savran hakkında TCK. 169. maddesi gereğince
5 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. Savran'ın
ölmeden önce bağışladığı organlarının, morgta iki gün
bekletildiği için alınamadığı da belirlendi.
Devlet
Memuruydu
Savran'ın avukatı Filiz Bozuoğlu 20 Ağustos'ta görüştüğü müvekkilinin cezaevi
koşullarından yakındığını belirterek, şunları söyledi: "15 Eylül'deki
yargılamayı asıl heyet yapacağı için çok umutluydu. 40 kişilik koğuşta 100 kişi
kalıyorlardı. Öğretmenliği sürdürmek istediği, meslekten atılması halinde güreş
ve halk oyunları eğitimi vereceğini söylüyordu. Maaşının üçte biri hesabına
yatıyordu. Yalnızca dava sonuçlanana kadar açığa alınmıştı." Müvekkilinin ceza
alması halinde bile en çok 1 yıl içinde tahliye olmasını beklediklerini
kaydeden Bozuoğlu, "Bu olay, son derece düşündürücüdür"
dedi. Bozuoğlu, Savran'ın
devlet memurluğu sıfatını da koruduğunu belirtti. Savran'ın
cenazesi önceki akşam memleketi Aydın'ın Umurlu beldesine götürüldü. Oğlunun
tahliye haberini beklerken, ölümüyle yıkıldıklarını belirten baba Eşref Savran "Aydın'a tahiyesi
için uğraşıyordu. 5 ay önce tutuklanmıştı, belki de şimdi Aydın'da olacaktı"
diye konuştu. Eğitim-Sen Zonguldak Şubesi Başkanı Mehmet Dalgıç'ta Savran'ın suçunun kesinlik kazanmadığını belirterek, "Arkadaşımız
mahkum değil, sadece yargılanması devam eden,
devletten halen maaş alan, devlet memuru görevi süren birisiydi. Bizler onun
suçsuz olduğunu biliyoruz" dedi. Savran'ın otopsi
raporunda ölümünün, ateşli silah, tüfek mermisi yaralanmasına bağlı kafa, kuppe ve kaide kemikleri çok parçalı kıkırdakları ile
karakterli beyin kontisyonu ve kafa
tası ile kolon delinmesinden gelişen ve iç kanamadan olduğu belirtildi.
O Bir Şampiyondu
Güreşe on yaşındayken başlayan Savran,
1982'de Aydın Tekstil Güreş Takımı'na girdi. 48 kilo da grokement
Türkiye şampiyonluğunu kazanan Savran, 52 kiloda
milli takıma seçildi. 1990'da Spor Akademisi'ni bitiren güreşçi ilk öğretmenliğini
Hatay'da yaptı. Ardından Zonguldak'ta, Merkez İlköğretim Okulu'na tayin etilen Savran, 5 ay önce okul çıkışı sivil ekiplerce durduruldu.
Üzerinden haftalık Kurtuluş gazetesi çıkan Savran gözaltına alındı. Savran, gazetenin
Zonguldak temsilcisi ile birlikte çıkarıldığı mahkemede tutuklandı. DGM'lik suç
kapsamında olduğu gerekçesiyle dosyası Ankara DGM'ye gönderilen Savran hakkında TCK 169. maddesi gereği yasadışı örgüte
yardım ve yataklık suçundan 5 yıla kadar hapis cezasıyla dava açıldı. Ankara
DGM'de üç kez duruşmaya çıkan Savran, tahliye
edilmeyi bekliyordu.
Suçu:
Toplatılan Gazeteyi Okumak
Öğretmen Ahmet Savran ve Yahya Yıldız hakkında Ankara DGM savcılarından
Ali Rıza Konuralp'in hazırladığı 1999-124 sayılı
iddianamede şu değerlendirme yapıldı: "Emniyet Müdürlüğü elemanları
tarafından şüphelenilen sanık Ahmet Savran sırt
çantasında DHKP-C isimli silahlı çetenin legal yayın organı olup, İstanbul 6 No'lu DGM'nin 2.5.1999 gün ve 1999-313 sayılı kararı ile toplatılmasına
karar verilen Bağımsızlık ve Demokrasi Yolunda Kurtuluş gazetesinin 31'inci
sayısından 4 adet elde edildiği anlaşılmıştır."