Abidin
YILDIZ’ı Yoldaşları Anlatıyor:
Gerilladaki kod adı, Ali HÜSEYİN’di. Abidin, birliğimize 1992 yılı sonunda katıldı. 20
yaşındaydı. Dersim'in Hozat ilçesine bağlı Taçkirek (Kavuktepe) köyünden
olan Abidin, alevi inancına sahip, Kürt milliyetinden bir ailenin oğluydu.
Yaşamının büyük bölümü köyünde geçmiş, ilkokulu da köyünde okumuştu. Ilkokuldan sonra öğrenime devam etmemişti.
Abidin, devrimcileri daha çocuk yaştayken tanımış, içiçe büyümüştü. Çünkü, gerilla
her dönem köylerine gitmişti. '80 döneminde bizim gerillalarımız da bu köyde
faaliyet yürütmüş, o yıllarda henüz çocuk olan Abidin, gerillalarımız aracılığıyla
hareketimizi tanımıştı. Hareketimizin o dönemdeki kır gerilla faaliyeti
kesintiye uğradığında da Abidin hareketimize ve gerillalarımıza olan
bağlılığını korumuş, söylerine gelip giden diğer örgütlerin gerillalarına da
elinden geldiği kadar yardım etmişti.
1991 yılında Dersim'de kır
gerilla faaliyetimiz yeniden başlamış, bunu coşkuyla karşılayan Abidin de
tekrar gerillalarımızla bağlantı kurararak, bir
taraftar olarak örgütlü ilişkiler içinde yeralmıştı.
Bizim taraftarımız olmasına rağmen, köyüne gelen tüm gerillalara yardım eder,
bunu devrimciliğin bir gereği olarak yapardı. Bu nedenle Abidin, bütün
devrimciler tarafından sevilir, sayılırdı.
Abidin, köyünde de çok sevilen, sayılan bir insandı.
Köylüleri onu "Abo" diye çağırırlardı.
Köylüler "Abo"larına teklifsiz
yaklaşırlardı. Kimi onu, tarlada yardıma çağırır, kimi, davara giderken, kendi
davarını da götürmesini isterdi. Çünkü, Abo'yu yardımseverliği ve çalışkanlığıyla tanırlardı.
Köylüleri ondan, "bizim Abo çok iyi, kimseye kötü
bir söz söylediğini görmedik" diye övgüyle bahsederdi.
Abidin ekmek kavgasını sürdürmek için sık sık büyük şehirlere girerdi. Maden şirketlerinde, inşaatlarda,
nerede iş bulursa orada çalışırmış, ailesine yardımcı olabilmek için hiçbir fedakarlıktan kaçınmamıştı. Ablaları evlenip, abileri çalışmak için çeşitli şehirlere yerleşip evden ayrıldıklarında,
ailesinin yanında sadece küçük kardeşi ve kendisi kalmıştı. Babası ve anası
yaşlıydılar. Ayrıca babası hastaydı da. Ailesine karşı büyük bir sorumluluk
duyuyordu. Buna rağmen, zamanı geldiğinde halkı ve vatanı için gerillaya
katılmakta tereddüt etmedi. Ailesinin durumunu ileri sürüp devrimci görevlerden
kaçmadı. Çünkü, O, kurtuluşu, sadece ailesi için
değil, bütün halk ve vatanı için bu olayı halkının çektiği acıların bir parçası
olarak algıladı ve olgunlukla karşıladı.
Abidin daha birliğimize katılmadan önce her türlü
işimizi özveriyle yapıyordu. Haber getirip götürür, köylerine gittiğimizde
hemen bulunduğumuz eve gelip bizimle birlikte nöbet tutardı. O zamanlar bile
adeta bir gerilla gibi hareket ederdi. Bir an önce gerillaya katılma noktasında
ısrarlıydı. Bir gün Abidin'in köyüne gittik. Daha köye girmemiştik ki, köyde
bir karışıklığın olduğunu farkettik. Köpeklerin
durmaksızın havlaması da bu kanımızı doğruluyordu. Dışarıdan köyü biraz
gözledik ve düşmandan kaynaklı bir hareketlilik olmadığını anlayınca, temkinli
davranarak köye gittik. Abidin halen yanımıza geldi ve olanları anlattı.
Meğerse biz gelmeden önce köyde TDKP'lilerin silahlı
bir grubu varmış. Hepsi de biz köye yaklaştığımız sırada çoraplarını ve
üzerlerini çıkarmış vaziyette yatıyorlarmış. Onların nöbetlerini tutan Abidin,
köye birilerinin yaklaştığını söyleyince, düşman olduğunu sanıp paniğe
kapılmışlar ve o karda kışta çoraplarını bile giymeden adeta köyden kaçmışlar.
Kitaplarını, çantalarını, şarjörlerini ve bazı eşyalarını o panik içinde köyde
bırakmışlar. Köylüler de korktukları için onların bıkartıkları
kitap, çanta ve eşyaları yakmışlar. Şarjörü de Abidin almış ve bize getirmişti.
TDKP'lileri çağırıp şarjörlerini geri verdik. Abidin
ise "bu şarjörler ve diğer eşyalar halkın parasıyla alınmıştır. Aslında
hiçbirinin yakılması ya da düşmana bırakılmasını istemiyordum. Ama kitapları ve
diğer eşyaları almaya fırsat bulamadım." diyerek mücadelenin maddi
değerlerine ve halkın emeğine ne denli önem verdiğini gösteriyordu.
Abidin bu olaydan kısa bir süre sonra gerillamıza
katıldı. Kod isim olarak Ali Hüseyin adını aldı. Hızla gelişiyor ve daha fazla
gelişmeye hazır olduğunu gösteriyordu. Doğa koşullarına alışkındı, araziyi iyi
biliyordu. Birliğimizin öncülüğünü yapıyor, bizi, daha önce hiç gitmediğimiz
köylere götürüyor, halkla tanıştırıyordu. Morali ve coşkusu çok yüksekti. Bunu,
sürekli yaptığı espirilerle dışa vururdu. Güçlü bir
fiziği vardı. Sık sık arkadaşlarla güreş tutar,
çoğunu yenerdi. Bir metreye yakın karda birliğin önüne geçer hızlı hızlı yürürdü. Gerek biz yoldaşlarıyla, gerekse de
köylülerle kurduğu ilişkilerde sıcaklığını, içtenliğini ve samimiyetini hemen
hissettirirdi. Mizacında köylülere has özelliklerini korudu. Doğal davranır,
doğal konuşur, yapmacık tavırlar içine girenleri eleştirirdi.
Ali Hüseyin'in bir özelliği de, uykuda konuşmasıydı.
Uyandığında ise telaşlanarak, "ben ne söyledim" diye hepimize
sorardı. O'na; "ohooo... neler
konuşmadın ki, illegal hiçbir şey kalmadı" diyerek takılırdık. Kendisine böyle
takıldığımız zamanlar peşimize düşer ve uykudayken ne konuştuğunu anlattırıncaya
kadar peşimizden ayrılmazdı. Bazı arkadaşlar ona bu sorunu aşması gerektiğini,
aksi taktirde bu yönünün ileride bize zarar
verebileceğini, örneğin tutsak düşmesi durumunda, polisin bu yönünü bilmesi
halinde, sorguda çözülmese bile, kendisini bu şekilde konuşturarak öğrenmek
istedikleri şeyleri öğrenebileceklerini anlattılar. Ali Hüseyin bunun üzerine
kendisini "artık konuşmayacağım" diye şartlandırmaya başladı ve bu
sorunu tam olarak aşmasa da, uykuda daha nadir konuşur oldu. İradesini bu yönde
kullanamaya başlayınca sonuç da almaya başlamıştı.
Ali Hüseyin ailesini çok severdi. Ailesi de ona
düşkündü. Köylerine gittiğimizde anası Bese ana yanımıza
gelir, uzun uzun ağlar ve oğlundan, gerilladan
ayrılıp evine dönmesini isterdi. Ali Hüseyin, böylesi anlarda, neden dağlara
çıktığımızı, savaşımızın neden gerekli olduğunu anlatarak anasını ikna etmeye
çalışırdı. Bese ana ilk anlarda, "ula Turgut Turgut (Ahmet Güder), ne yaptınsa sen yaptın" diyerek,
Turgut'a kızardı. Turgut da konuşup Bese anayı ikne etmeye çalışırdı. Gerek Ali Hüseyin'in kararlı tavrı,
gerekse bizim sabırlı yaklaşımımız sonucu Bese ana
zamanla bu tür olumsuz yanlarını terketti. Bir daha
oğluna geri dön demedi. Ali Hüseyin'in gerillaya katılmasıyla yaşadığı üzüntü,
gurura dönüştü. Bütün Cephe gerillalarını kendi çocuğu gibi görmeye ve hepsine
aynı sevgi ve şefkati göstermeye başladı. Bu durum Ali Hüseyin'i çok mutlu
ediyordu. Ailesinin örgütlenmesinden duyduğu sevinci hiç saklamadan bizlere
yansıtırdı. O, bütün aile fertlerinin ve akrabalarının mücadeleye katılmalarını
istiyor ve bunun için çalışıyordu. Amcasının kızı Eylem Yıldız da bize sempati
duyuyordu. Ali Hüseyin ve Eylem'in çocukları birlikte geçmişti. Birbirlerini
çok sever ve sayarlardı. Ali Hüseyin köylerine her gidişimizde Eylem'le uzun uzun konuşur, O'nu geliştirmeye çalışırdı. Ali Hüseyin'den
iki ay kadar sonra Eylem de gerillalarımıza katıldı ve ikisi aynı çatışma
içinde şehit düştüler.
Ali Hüseyin '93 Şubat ayıdan sonra Pertek'te
faaliyet yürüten Ahmet Fazıl Ercüment Özdemir Müfrezesi içinde yer aldı.
Pertek'e gittikten sonra bir daha onunla uzun uzun görüşme
imkanımız olmadı. Bu müfrezemiz ara sıra dönüp yanımıza
gelir, bir gün kalıp geri dönerdi. Ama bu kısa zaman dilimi de Ali Hüseyin'deki
coşku ve morali görmemize yeterdi. Yanımıza geldiklerinde onunla yaptığımız
sohbetlerde Pertek'te yürüttükleri faaliyeti sabırsızlıkla anlatırdı. Komutan
Mehmet'in müfrezesinde olduğu için çok sevinirdi. Komutan Mehmet'i Dersim'e gelişinden beri tanıyordu. Tekrar aktif mücadelede
yer almasında Mehmet'in rolü büyüktü. Gerillaya katıldıktan sonra da hep
komutan Mehmet'in yanında faaliyet yürütmüştü. Birbirlerinden hiç ayrılmıyor,
ayrılmak da istemiyorlardı. Motivasyonlarını "Pertek'te girilmedik köy bırakmayacağız"
diyerek ifade ediyorlardı.
Ali Hüseyin'i en son şehit düşmeden bir hafta önce
görmüştük. Birliğimiz 17 Nisan şehitlerinin hesabını sormak için bir eylem
hazırlığı içindeydi. Vaskovan karakolunu basacaktık.
Ali Hüseyinlerin müfrezesi ise bu eylemin dışında kalacak ve tekrar Pertek'e
dönecekti. Gerek Ali Hüseyin, gerekse eylem grubu dışında yeralan
diğer yoldaşlar eyleme katılmayacak olmanın burukluğunu taşıyorlardı. Pertek müfrezesi
ayrılırken, halaylarla, marşlarla bir veda töreni yaptık. "Yoldaşlar bir
kurşun da bizim için sıkın" diyerek bizden ayrıldılar.
Eylem 18 Nisan 1993 günü başarıyla gerçekliştirildi. Düşmandan şehitlerimizin hesabını
sormuştuk. Eylem haberi dalga dalga bütün Dersim'e yayıldı. Propaganda gücü çok yüksek bir eylemdi.
Halkta büyük bir moral ve sempati yaratmıştı. Ne var ki bu eylemden beş gün
sonra, yani 23 Nisan 1993 günü Pertek'e bağlı Ardıç köyünün Çalaxane
mezrasında düşmanla çatışmaya giren müfrezemiz 12 üyesini birden şehit verdi. Ali
Hüseyin'in de içinde bulunduğu 12 yoldaşımızı Dersim'de
toprağa gömmüştük.
Ali Hüseyin, bu kısa gerilla sürecinde dolu dolu yaşamıştı. Kendini geliştirmekteki kararlılığı, faaliyet
içindeki çalışkanlığı ve insan ilişkilerindeki mütevazılığıyla her zaman hatırlayacağımız
güzel bir örnek yaratmıştı. Son anı da kahramancaydı. Kuşatmayı yarmaya
çalışırken Ali Hüseyin vurulup şehit olmuştu.
Ali Hüseyin'in cenazesi de görkemliydi. O, Dersim
köylülerinin "Kara Abo"su idi. Mezarı
başında bir çok genç mücadele andı içti. Ve bu gençlerin
çoğu sözlerini tutup şehitlerimizin yerlerini doldurdular.
Gerek Ali Hüseyin, gerekse diğer Çalaxene
şehitlerimiz, Dersim halkına savaş çağırımız oldular. Bugün Dersim'in
yoksul köylüleri onu çocuklarının adlarında yaşatıyorlar. Ali Hüseyin
mücadelemizde, savaşımızda yaşamaya devam edecek!