YER:
İstanbul Gazi
TARİH:
12 Mart 1995
Karanlığın ortasında yanan bir
ışık,
Hızır’ların koparmak isteyip de
koparamadığı bir güldür Gazi
Çünkü Pir Sultan Soyudur
Çünkü Bedrettin torunudur
*
Kadın, erkek, genç, çocuktular
Çoktular...
Onurlarına uzanan elleri kırmak
için
çıktıklarında sokaklara
Kimsenin onları durduramayacağını
gördüler
Sel olup aktılar...
Ateş olup yaktılar...
Su olup coştular...
Ve şanlı Gazi Ayaklanmasını
yarattılar...
*
Gazi bugün yine düşman çizmesi
altında
Azar azar
gelemiyorlar
Yüzlerle, binlerle geliyorlar
Çünkü Gazilinin karşısına
çıkabilecek
Yüreğe sahip değiller
*
Gazi Direnecek...
Gazi ışık olmaya, yanmaya ve
yakmaya devam edecek...
Düşmanın hiçbir saldırısını
karşılıksız bırakmayacak...
Gazi “Yine Bertaraf Edecek
Düşmanı”...
GAZİ’DE NE OLMUŞTU?
12-15
Mart 1995 tarihlerinde tüm Türkiye halkları İstanbul’un Gaziosmanpaşa semtinin
Gazi Mahallesinde bir katliama ve ayaklanmaya tanık oldu.
O
gün kontrgerilla Gazi’de dört kahvehane ve bir pastaneyi silahla tarayarak
hızla Gazi’den uzaklaşmıştı. Geride bir ölü ve onlarca yaralı
bırakarak.
Gazi
alışıktı böyle saldırılara. Ama alışık olmak kanıksamak anlamına gelmiyor tam
tersine öfkeyi kabartıyordu. Kabaran öfkeyle halk bir anda sokakları doldurdu.
Gazi
halkı yollarda. Herkes birşeyler
söylüyor: “Faşistler saldırdı”, “kontrgerilla”, “polis korumuş”, “devlet yaptı!”
Gazi
düşmanı iyi tanıyor. Katiller yüzlerini gizleyemiyor. Kırılan kahve camları, 67
yaşındaki Halil Kaya’nın cesedinden ve yaralılardan sızan kan, delik deşik
eşyalar... Bir vahşet görüntüsü oluşturacak herşey
var. Ama korku yok. Yüzlerde öfke var. Halil Dede'nin kanlı bedenine bakan her
göz kinle kıvılcımlanıyor.
Öfke
ve kin yöneleceği hedefi arıyor. Cepheliler ayaklanmaya akan halk selinin
önündeler. Sezgin, Hasan, Ali Haydar orda. Gazi'nin dört bir yanından gelen bin
insan Cephe savaşçıları tarafından hızla örgütleniyor. Yürüyüşe geçiliyor.
Cepheliler
daha güçlü bir yumruk olsunlar diye kitleye korteje geçme çağrısında bulunuyor.
Şimdi öfke daha disiplinli, daha görkemli. Ve hedef
belirleniyor;
“HEDEF KARAKOL”
Şimdi
hesap sorma vakti. “Faşizmi döktüğü kanda boğacağız”, “Halkız Haklıyız
Kazanacağız” sloganlarıyla kitle, karakola, Gazi'yi faşizme mezar etmek için
yürüdü.
Karakola
vardıklarında kitlenin sayısı 2000’i bulmuştu. Kitlenin sloganlarına “Şu Dersim’in Dağları” türküsü karışıyor. Karakola takviye güç
yığıldı. Panzerler eşliğinde gelen çevik kuvvet halkın üzerine ateş açtı. Ama
bu da halkı dağıtmaya yetmedi.
Halk
barikatlar kurarak geri çekiliyor. Bir yandan da faşistlere ait işyerleri,
arabalar tahrip ediliyor. Bu arada kalabalık bir kitle de cemevi
önünde toplanmaya başladı. Panzerler çatışan kitlenin üzerine su sıkmaya devam
ederken polis de yanaşabildiği insanları coplamaya gözaltına almaya çalışıyor.
Cepheliler en önde çatışarak kitleye güven veriyorlar.
Polisler
ateş açarak Nalbur Durağına doğru ilerliyor. Tam duruma hakim
olduklarını düşündükleri noktada ara sokaklardan polislerin üzerine taş, sopa
yağmaya başladı. Yeniden karakola dönmek zorunda kalıyor halk düşmanları.
Direnişçiler ise barikatlarını sağlamlaştırıyorlar. Artık İsmetpaşa
Caddesi ve Gazi karakolu arasındaki bölüm direnişçilerin elinde.
Gün
13 Mart'a döndü. Saatler 24.00'ü geçiyor. Direnişçiler yeni barikatlar kurarak cemevine doğru çekilmeye başladılar. Cemevi
yöneticileriyle aynı masaya oturmuş pazarlık yapan katil polis şefi Hüseyin Kocadağ, Cephe taraftarları tarafından dernekten kovuldu.
Gazi'nin
sokakları savaş meydanı görüntüsünde. Gecenin bu saatinde sokaklar dolu. Grup grup oturmuş insanlar katliamı ve ayaklanmayı konuşuyor.
Ardından
“Gazi halkı yalnız değildir”
sloganlarıyla Armutlu'dan, Okmeydanı'ndan, Nurtepe'den, Gültepe’den, Alibeyköy'den emekçiler Gazi halkına desteğe geliyor.
Bu
sırada dernek megafonundan bir ses duyuluyor:
“Gazi
Halkı! Gazi Halkı! Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi adına konuşuyorum”
İşte
Cephe konuşuyor. “Bugün faşizmin halkımıza açtığı savaşta bir saldırıya daha
tanık olduk. Halka yönelik bu saldırının sorumlusu Kontrgerilladır.
Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi olarak diyoruz ki, Gazi halkı yalnız değildir.
Bu saldırının hesabını soracağız. Yaşasın Parti-Cephe!,
Yaşasın Devrimci Halk Güçleri!”
Halkın
alkış sesleri sloganlara karışıyor: “Yaşasın Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi!”
Saat
04.30...
Bir
yandan yirmi düşman aracı halka karşı bir kez daha saldırıya geçerken, bir
yandan Gaziosmanpaşa Kaymakamlığında, SHP'li milletvekili Mehmet Sevingen, alevi dernekleri yöneticileri, halk düşmanı
katiller Vali Kozakçıoğlu ve Emniyet Müdürü Menzir toplantıda. Bezirganlar Gazi
halkını satmaya çalışırken yaklaşan panzere karşı ilk taşı atıyor DHKC'liler. Sonra taş yağmuru başlıyor panzerlerin üzerine.
Halk çatışıyor. Ve aynı dakikalarda yüzlerce katil namlu ateşe başlıyor.
İlk
ateşle birlikte cemevi önünde bir beden yere
yığılıyor. Gazi ayaklanmasının ilk şehidi. DHKC taraftarı
Mehmet Gündüz alnından vurulmuş.
Hücum!
Namlulara karşı taşla. Mehmet'i vuranlara, halkı kıranlara, zulüm bezirganlarına hücum!
Öfke
halk düşmanlarını püskürtüyor.
13 Mart sabahı...
Halkın
uykusuz geçirdiği gecenin ardından, günün ilk ışıklarıyla birlikte üç bin yürek
karakola giden caddede yürüyüşe geçiyor. Bin kişi de Cemevi'nin
önünde. Düşman titriyor. Zulüm inlerini nasıl koruyacaklarını düşünüyorlar.
Ve
bir çağrı, Maltepe'de, Arnavutköy'de, Kızıldere'de düşenlerin çağrısı bu. Yine bir Mart gününde
halkın dilinde; “Mahir Hüseyin Ulaş! Kurtuluşa Kadar Savaş!”
Halk
sloganlarla polis barikatına karşı hücuma geçiyor. Kaskları, kalkanları
koruyamıyor katilleri. Cılız “allah allah” çığlıklarıyla saldırıya geçmeye çalışan polis taşı,
tuğlayı, camı, sopayı silah yaparak saldıran halkın önünde birbirlerini
çiğneyerek kaçışıyorlar.
Düşmanın
korkusu bu. Kafalarına inen halkın sopaları
karşısında ölü taklidi yapıyorlar. “Kaç, kaç” diye bağırıyorlar birbirlerine.
Halka silah sıkarken “kahraman” kesilenler, halkın gücü karşısında böyle
alçaklaşıyor, zavallılaşıyor.
İlk
köşeyi dönünce de silahlarını kapıp halka kurşun yağdırmaya başlıyorlar
yeniden. Saldırıya geçen halka ve caddedeki ana korteje otomatik tüfeklerle
ateş açılıyor. “Ölmek var dönmek yok” diye haykırıyor halk. Ve yaylım ateş
altında ilerliyorlar.
Ateş
altında zafer yürüyüşü bu. Bin yılların hesabı soruluyor.
SEZGİN, 17 yaşındaki
Cepheli, en önde çarpışırken düşüyor. Gönlünde SPB savaşçısı olmanın tutkusuyla
düşmana saldırırken yaralanıyor. Taşları sımsıkı tutan eller, hastanede ölümle
dövüşürken çarşafa kanıyla Kurtuluş Cephesi'nin ismini yazacak.
Sezgin'in
katilleri daha çok saldırıyorlar ama halk korkmuyor, yüzlerle, binlerle zulme
karşı hücuma geçiyor. Ve bir can daha veriyor; FADİME BİNGÖL. 40 yaşındaki emekçi elleriyle düşmana taş savuranların
arasında O da.
Şehitler
veriliyor ardarda, öfke büyüyor, binler yürümeye
devam ediyor.
Polislerin
yardımına askerler geliyor bu kez. Zırhlı Tugay'ın halka düşmanlaştırılmış
askerleri halkın öfkesini dizginleyemiyor. “Sivas'ta neredeydiniz!” diye hesap
soruyor halk. Asker, polis halk düşmanları halkın öfkesi karşısında korkuyla
titriyorlar. Gün halkın!
Bir
panzerin üzerinde üç Cepheli. Panzer, çekiç ve sopa
darbeleriyle tahrip ediliyor. Artık halka su sıkamayacak.
Halkın
direnişi sürerken “uzlaşmacılar” da halkı “sağduyuya” davet etmeye devam
ediyorlar. Aynı saatlerde sözde polisle halk arasına barikat olan asker, yana
çekilerek katillerin yolunu açıyor. Bu arada halk ilk şehitlerini toprağa
veriyor.
Üç
panzer daha halkın üzerine yürüyor, aynı anda taşlar ve sopalarla karşılanıyor.
Katillerin ateşi devam ediyor. Sokak aralarında, yol ortasında insanlar kurşunlanıyor.
Kafaları kaldırımlara çarpılarak işkence ediliyor.
İşte
bir şehit daha geliyor. Bir pazar tahtasının üzerinde, zafer işareti yapanların
omuzlarında Cepheli Hasan Gürgen ölümsüzlüğe
uğurlanıyor...
Bir
direniş gecesi daha başlıyor barikatlar ardında. Marşlarla, türkülerle, ara ara saldırmaya cüret eden düşmana atılan molotoflarla örülüyor ayaklanma gecesi. Gün ortasında
faşist devletin ilan ettiği “sokağa çıkma yasağı”na
uyan yok. Gazi halkı sokakta, direniyor, yeni savaş gününe hazırlanıyor.
14 Mart salı günü... Ayaklanma
sürüyor...
Düşmanın
“Cemevi'nin orda 200 kişi var. Halk evinde” yalanları
yeni bir saldırıya geçeceğini gösteriyor. Oysa halk
barikatlarda.
Kurulan
Halk Komitesi halkla birlikte toplanıp talepleri belirliyor ve ilan ediyor.
“Asker ve polis çekilecek, sokağa
çıkma yasağı kaldırılacak. 2-Gözaltındakiler serbest bırakılacak. 3-Cenazeler
Gazi Mezarlığına defnedilmek üzere halka teslim edilecek. 4-Dışarıdan gelen
halk engellenmeyecek”
20'den
fazla barikat var Gazi'de. Ateşler yanıyor. Savaşçılar bir yandan güvenliği
korurken bir yandan da barikattakilere erzak dağıtılıyor.
Bu
arada alevi bezirganları da halkı dağıtmak, öfkeyi
törpülemek istiyorlar ama boşuna. Halk taleplerinde ısrarlı.
Cephe
ayaklanmanın ilk anından itibaren önce Gazi'deki savaşçılarıyla, sonra
önderliği ve bütün örgütlülüğüyle ayaklanmanın kurmaylığını almış. Cephe'nin
çağrısını ileten 9
no'lu bülten okunuyor bir savaşçı tarafından halka:
“Faşizmin Katliamına Ayaklanmayla
Cevap Verdik! Savaşı Büyütüyoruz!” diyor Cephe ve halkı ihtilali büyütmeye çağırıyor. “Bizi yoketmek isteyene karşı savaş! Düşman
savaşımızı, birliğimizi, kararlılığımızı engellemek isteyen herkestir... Gazi
Türkiye'dir. Gazi Kürdistan'dır. Savaşı yayalım!”
Ve
sonunda şehitleriyle birlikte kazanan halk oluyor. Talepler kabul ediliyor. “Cenazelerimiz
yolda!” haberi geliyor. Gazi şehitlerini layıkıyla toprağına verecek ve yeni
ayaklanmalara bilenecek.
Gazi
sokakları pankartlarla dolu. Ve pankartların en önünde, halkın
öfkesini ayaklanmayla taçlandıran, şehitler veren Cephe'nin pankartı. Üç
kalasla gerilmiş devasa bir pankart: “Saldıran
Devlet, Direnen Gazi Halkıdır - DHKP-C”
14
Mart’ta altı şehit verildi toprağa. Sonra yeni şehit haberleri gelecek.
Bu
savaş halkların savaşı. Gazi'nin gösterdiği onur yolunda yürüyecek savaş.
Gazi'nin
topraklarında yeni zaferler kazanılacak. Ve tüm vatan Gazi'ye çevrilip zafere
koşulacak.
ÜMRANİYE;
Onurlu
bir tarihten akıp bugünlere gelen 1 Mayıs Mahallesi'nde, 13 Mart akşamı halk Gazi’deki
katliama karşı harekete geçti. 14 Mart sabahında esnaf kepenk kapatıyor.
Polisin terörüne rağmen esnaf eylemi sahipleniyor. Gazi'de düşenler 1 Mayıs
Mahallesindekilerin kardeşleriydi. 14 Mart günü öğlene doğru halkın öfkesi beş
bin kişiyle yürüyüşe dönüştü.
Ümraniye’nin
öfkesi dinmedi. Ertesi gün “Gazi Halkı Yalnız Değildir”, “Haklıyız Kazanacağız”
sloganlarıyla yeniden sokaklardaydı Ümraniye halkı. Cemevi
yöneticilerinin jandarmayla uzlaşması kısa süreli bir dağınıklığa neden olsa da
halk gruplar halinde toplanmaya başladı. Toplananların sayısı 10 bini aşmıştı. “Mahir
Hüseyin Ulaş” Kurtuluşa Kadar Savaş” sloganlarıyla Göztepe’deki Şahkulu Sultan Dergahına doğru
yürüyüşe geçildi. E-5 Karayoluna kadar yürüyen kitle burada polisle karşı karşıya
geldi. Ve Alevi dernekleri yöneticilerinin halkı geri çevirmeyi başarmasıyla
yeniden yürüyüşün başladığı noktaya doğru geri dönüldü.
Ama
yine polisle karşı karşıya gelindi; uzlaşmacılar bu noktada yürüyüşü tamamen
bitirmek isteseler de bu kez başarılı olamadılar. Halk öfkeyle polislerin üzerine
taş yağdırmaya başladı. Faşistlere ait işyerleri tahrip edildi. Polis geri
çekilmek zorunda kaldı.
Ardından
30 Ağustos İlköğretim Okulunda pusuya yatmış sivil polisler halka kurşun
yağdırmaya başladı. Ümraniye halkı kavga alanını terketmeyerek
çatışmayı sürdürdü. Bir yandan da barikatlar kuruluyordu.
52
yaşındaki sekiz çocuk annesi İSMİHAN
YÜKSEL, kuruluşundan beridir 1 Mayıs Mahallesine emek vermiş 40 yaşındaki
direnişçi İSMAİL BALTACI, GENCO DEMİR, HASAN PUYAN, birbirleri
ardına şehit düştü. Yaralılardan 22 yaşındaki genç savaşçı HAKAN ÇABUK da 15 gün sonra şehitler kervanına katılacaktı.
İSTANBUL;
Katliamın
duyulmasından itibaren Nurtepe halkı Cephe'lilerin
öncülüğünde yollara döküldü. Okmeydanı'nda halk polis kordonunu parçalayarak
hesap sormaya koştu halk. Alibeyköy, Küçükarmutlu halkı daha ilk günden Gazi’ye koştu. Tuzla
deri işçileri, Aydınlı halkı, esnaflar, Pendik Yaylalı'da,
Kartal E-5'te, Gülsuyu'nda halk ayağa kalktı. Örnektepe,
İkitelli, Halkalı, Bakırköy, Üsküdar, Çağlayan, Kağıthane,
Sarıyer, Gültepe, Çekmece, Küçükçekmece, Avcılar
barikatlarda, yürüyüşlerde Gazi’nin hesabını sordu.
Esenyurt'ta
halk ayaktaydı. Esenler'de kepenkler kapanmıştı. Her
kesimden, her meslekten, her milliyetten halk Gazi'deki katliama öfkeyle, Gazi
ruhunu kuşanıp isyan ediyor, düşmana vuruyordu.
TÜRKİYE VE YURTDIŞI
Ankara'nın
göbeğinde, Kızılay'da tutuştu isyan ateşleri. Halk polisle çatıştı. Ankara'nın
mahallelerinde Devrimci Halk Güçlerinin pankartları, bayrakları dalgalandı.
Faşist hedeflerden hesap soruldu.
İzmir'de
Gazi gibi bir emekçi mahallesi olan Narlıdere'de binler faşistlerin dükkanlarından, oligarşinin bankalarından hesap sorarak
yürüdü. Konak meydanında, Karşıyaka'da, Yamanlar mahallesinde eylemler
birbirini izledi. Ne polisin ateş açması, ne alevi bezirganlarının
uzlaşmacı yaklaşımları halkı durduramıyordu. İlk geceden başlayarak faşist
odaklar Cephe savaşçılarının molotoflarıyla yakıldı.
Mersin’de,
Adana’da, Adapazarı'nda, Dersim'de, Antakya'da,
Balıkesir'de esnaflar, işçiler, memurlar, Cephe savaşçıları Gazi'nin hesabını
sordu. Dev-Genç'liler Niğde'den, Adana'ya, Eskişehir'den, İzmir'e kadar her
yerde ayaktaydı. Özgür tutsaklar da açlık grevleriyle ilk andan itibaren
ayaklanmaya seslerini kattılar.
Yurtdışında
yaşayan halkımız ve dünya halklarının ilerici kesimleri Gazi ayaklanmasını
selamladılar. Almanya'nın birçok yerinde konsolosluk önlerinde, faşist TC'nin
kurumları önünde emperyalizmin panzerlerine, coplarına karşı Gazi'nin ateşi
tutuşturuldu.
İngiltere'de
Türkiye'li ve Kürdistan'lı
emekçilerin yaşadığı semtlerdeki esnafların dükkanlarında
bir yazı asılıydı: “DHKC'nin çağrısı üzerine Gazi
Ayaklanmasını desteklemek amacıyla kapalıyız” Cephe'liler 16 Mart günü Londra
İşçi Partisi binasını saatlerce işgal ettiler ve oligarşiyi teşhir ettiler.
İsviçre’de,
Yunanistan'da, Belçika'da, Avusturya'da, Fransa'da, Hollanda'da mitinglerle,
işgallerle, yürüyüşlerle, radyo programlarıyla, bildirilerle Cephe'liler
binlerce insanı Gazi halkının saflarında birleştirdiler.
GAZİ’DE KİM NE YAPMIŞ, NE DEMİŞTİ?
Kontrgerilla
gazeteleri katliamın ertesi günü aynı başlığı kullanmışlardı. Sabah, Milliyet
ve Hürriyet manşetlerinde “Bu Hain Tuzağa Düşmeyeceğiz” yazıyordu. Kendi
ihanetlerini gölgelemek için, halkın katliama karşı ayaklanışına “Hain Tuzak”
diyerek kara çalmaya çalışıyorlardı. Halk ölmeliydi ve susmalıydı. Eğer
susmazsa “Hain Tuzağa” düşmüş olurdu. Bunun için de aşağılık demagojilerle
saldırdılar isyana. Oligarşinin medyası efendilerine yaranmak için hızla kontrgerilla
telkinlerini yaymaya başladılar. Halkı, halkın savaşçılarını “terörist” olarak
gösteriyor, katliamı destekliyorlardı.
Gazi
halkı katliamın ilk dakikalarından itibaren cellatların
adını koymuştu; “Devlet”. Ancak burjuva
basın tekellere, emperyalizme satılmış sayfalarında, halkın bu ayaklanmasını “Karanlık
Güçler”, “Yunan Parmağı”, “Provokasyon” diyerek karalamaya, ayaklanmanın
haklılığına gölge düşürmeye çalışıyorlardı.
Aydınlıkçı hainler
yine katillerle birlikteydi. Ülkü Ocakları'yla birlikte aynı metne imza koyarak
alçak yüzlerini açık seçik ortaya koydular. Satılmış kalemlerin sol görüneni de,
sağ görüneni de halka düşmanlıkta birleşmişti.
MGK
solcuları da aynı koroya katıldı. Onlara göre direnişçiler “Rap rap yürüyen
15-16 yaşındaki gençler”di. Böyle diyerek genç-yaşlı,
kadın-erkek ayaklanmış bir halkı heyecana kapılmış çoluk-çocuk olarak
göstermeye çalışıyor, ayaklanmayı küçümsüyorlardı. Onlara göre “bilinçli olmak”,
katliamlara karşı ses çıkarmamak, teslim olmak, devletle uzlaşmaktı.
Ama
ayaklanma sonrasındaki yıllar boyunca, şehitlerin yıldönümlerinde, Susurluk
eylemlerinde, 1 Mayıs'larda Cephe savaşçılarının rap rap
yürüyerek ayaklanma türkülerini söylemeye devam etmesi burjuva basının,
reformistlerin tüm demagojilerini boşa çıkardı.
Barikatların
ardında olmayan sol, düzen içileşmekte MGK
solculuğuna kadar ilerlemiştir(!) Gazi’deki barikatlar savaşmak isteyenle
istemeyenleri ayrıştırmış, turnusol olmuştur.
O
gün barikatların dışında olanlar; sol adına, halk adına, yer yer “alevilik” adına ahkam kesip halkı sükunete çağırdılar. Ayaklanmayı durdurmaya
çalıştılar. Devrimciliklerini legal parti binalarına hapsetmiş, düzenin
icazetine sığınmışlardı. Halkın savaşının içinde yer almayı düşünemezlerdi bile.
Bu nedenle hakemliğe soyundular.
Halk
için hiçbir bedel ödemeyi göze almıyorlardı. Onlar için önemli olan halkın
sırtından kontrgerilla meclisinde bir koltuk kapmaktı. Sarı sendikacılar,
reformistler, küçük-burjuva aydınlar, sözde Alevi ileri gelenleri yalnız
savaşın dışında kalmakla yetinmediler, halk düşmanlarıyla kolkola
girdiler. Halka zulüm edenlerle birlikte öfkeyi dindirmeye çalıştılar.
O
gün, Gazi barikatlarında halkın yanında olmayanlar, gün gün
öbür taraftakilerin, devletin safına aktılar. Çıkar hesapları, korkuları onları
MGK solculuğu kulvarına sürükledi. Oligarşinin “uzlaşma”
mesajlarını taşıyanlar, bugün de kontrgerilla devletinin koltuk değnekleri, sol
yüzü olarak görevlerini sürdürüyorlar. Katillere koltuk değnekliği yapanlar
Gazi halkından halklarımızdan hak ettikleri cevabı almaktadırlar. Sonları
bataklıktır.
NEDEN GAZİ?
Gecekondular
kuruluşundan itibaren hep bir mücadelenin içinde olmuşlardır. İşçisiyle
memuruyla, esnafıyla, öğrencisiyle, işsiziyle halkın bulunduğu, öfkesinin
mayalandığı yerlerdir gecekondular. Çünkü yoksulluğu yaşar, çünkü devletin
sahiplenmediği, hizmet götürmediği yerlerdir. Devletin gecekondulara düşmanlığı
sadece bununla sınırlı değildir. Gecekondu evleri kar-kış denilmeden yıkılır,
halk evsiz barksız ortalıkta bırakılır. Bu nedenle öfkelidir, bu nedenle
devrimcilere yakındır.
Gazi
de yoksulluğu yaşayan, sömürülen gecekondu bölgelerinden biridir. Baskı, terör
hiçbir zaman eksik olmamıştır Gazi halkının üzerinden. Ama hiçbir zaman Gazi
halkı bu baskılara boyun eğmemiş, devrimcilerin öncülüğünde Susurluk
devletinden hesap sormuştur. Şehitler vermiş, evlatlarını halk kurtuluş
savaşına göndermiştir.
İşte
bu yüzden Gazi kontrgerillanın hedefi olmuştur her zaman. Eğer Gazi susturulursa bu bütün halka
verilmiş bir gözdağı olacaktı. Gazi sindirilirse diğer gecekondu semtleri de
sindirilecekti.
Gazi
devrimciler için önemli olduğu kadar devlet için de önemli bir bölgeydi. Çünkü
Gazi her dönem devrimci muhalefetin en ön saflarında yer almıştır. Bu nedenle
de devlet için “kötü örnek”tir Gazi.
Devletin
Gazi üzerinde her zaman çeşitli hesapları olmuştur. Çeşitli yollarla Gazi’yi
susturmayı denemiştir.
Ama
kontrgerillanın hesabı tutmadı.
Gazi
bu saldırıyı da boşa çıkardı. Devlet beklemediği çapta büyük bir ayaklanmayla
karşılaştı.
Kim
yenmiş, kim yenilmişti? Eğer yenmek ya da yenilmek ölü sayısıyla ölçülüyorsa
evet Gazi halkı yenilmişti. Çünkü onlarcasını şehit vermişti. Ama sorun bu
değildi. Gazi halkı da bu ayaklanmada şehitler vereceğini ve bedel ödenmeden hiçbirşeyin kazanılamayacağını çok iyi biliyordu. Ama onlar
binlerce eli silahlı katilin karşısına sadece yürekleriyle çıkmışlardı. Ve
binlerce katilin onlar karşısında nasıl korkak ve aciz olduklarını görmüşlerdi.
Baskılara, katliamlara karşı susmayacaklarını göstermişlerdi. Onlar tüm Türkiye
halklarına zulüm nice güçlü olursa olsun direnilebileceğini
göstermişlerdi. Kurtuluşun yolunu göstermişlerdi.
İşte
bu nedenlerden dolayı Gazi’de halk yenmiştir.
Tüm
Türkiye halkları çok şey öğrendi bu ayaklanmadan. Halk birleşince ne muazzam
bir gücün ortaya çıktığını, kimsenin onu durduramayacağını gördü. Baskılara,
teröre, katliamlara dur demesi gerektiğini öğrendi. Halkın öfkesinin karşısında
devletin nasıl eridiğini öğrendi. Devletin denildiği gibi halkın yanında değil,
karşısında olduğunu ve asla yenilmeyecek, asla karşı çıkılmayacak bir şey olmadığını
gördüler.
AYAKLANMA SONRASI GAZİ VE HALK:
Gazi
ayaklanması sonrası devlet intikam almak için çok çeşitli saldırılar düzenledi.
Alevilere yönelik manevralar geliştirdi. Ama devrimci hareket halk
örgütlülüklerini yaratarak cevapladı bu saldırıları. Ayaklanmanın moral
üstünlüğünü korumaya çalıştı.
Gazi'nin
isyan ateşi 1 Mayıs 95'e taşındı. 15 bin yürek Kurtuluş Cephesi saflarında
şehitlerini sahiplendi, umudun adını haykırdı.
Gazi'de
düşmanla göğüs göğüse çatışan, halkın öğrettikleri Nurtepe'de, Okmeydanı'nda, Küçükarmutlu'da,
Yenibosna'da, Cephe savaşçıları tarafından hayata
geçirildi. Elbistan'da, Kastamonu'nda, Çatalca'da, Göktürk'de,
halkın devlete karşı isyanında, Gazi'nin doğrudan etkisi vardır. Halk Gazi'yle
birlikte “kahreden ve yaratan” gücünü çok daha net bir şekilde gördü. Bugün
artık Gazi'nin çatışma tarzı gecekondu direnişlerinde, kitle eylemlerinde, her
alandaki çatışmalarda bir geleneğe dönüşmüştür. Teslim olmamak, direnmek,
savaşmak ve zaferdir bu geleneğin adı.
İşçilerin,
memurların, öğrencilerin, köylülerin elinde silahtır Gazi'nin dersleri.
Yediden
yetmişe tüm halkın savaşa katıldığı, ne bulursa silah yapıp, düşmana karşı
taarruza geçtiği ayaklanma günleri, halkın nezdinde düşmanın iradesinin,
otoritesinin kırılmasında çok önemli bir adımdır.
Gazi
ayaklanması ve ardından diğer emekçi semtlere ve Anadolu'nun başka yerlerine
yayılan ayaklanma ruhu savaşın halklaşmasında, yaygınlaşmasında kıvılcım
olmuştur. Halkların düşüncesinde yüzyılların sonucu oluşan devlet imajı artık
egemenlerin eski haline getiremeyeceği biçimde tahrip olmuştur.
Öyle
olduğu içindir ki, Gazi o günden bu yana, Cephelilerin önderliğinde hemen tüm
süreçlerde eylemlerin başını çekmiş, kitlesel katılım sağlamış, halkın diğer
kesimlerine örnek olmuştur. Oligarşi daha büyük bir şiddetle gelmiştir Gazi’nin
üstüne. Ama yine de Gazi’yi yıldıramamış, sindirememiş, Gazi örgütlülükleriyle
direnmiştir.
GAZİ DAVASI: HALK ADALET İSTİYOR!
Gazi
davası halk ve Susurluk devleti arasındaki bir irade savaşına dönüşmüştür.
Devlet katliamı unutturmak, katillerini aklamak için olmadık yollara başvurmuş
ancak halk her seferinde davasını sahiplenmiş, adalet istediğini haykırmıştır.
Katliamın
üzerinden üç yıl geçmesine rağmen, Gazi davasını sürüncemede bırakarak
katilleri güya “yargılayan” devlet; halkın sahiplenmesinin önüne geçmek için
mahkemeleri il il dolaştırdı. Bunu “hukuk”, “güvenlik”
gibi demagojilerle gerçekleştiriyorlardı. Ama
yalanları, demagojileri halkı kandıramadı. “Yaşasın
Halkın Adaleti” sloganıyla, asıl adaleti kendisinin sağlayacağını defalarca
ilan etti Gazi halkı.
Gazi
davası, halkın onur, namus davasıydı.
Adalet
istiyordu halk. Bunda kararlıydı. Dava herkesin gözlerini diktiği bir direniş
mevzisi oldu. Halkın davayı sahiplenmesi, Susurluk devletini katillerden
birkaçını tutuklayıp “yargılamak” zorunda bıraktı.
Halk
her dava öncesi toplanarak otobüslerle Trabzon'a aktı. Disiplinli ve coşkulu
bir ruhla gidilen her duruşma halkın mücadele tarihine eklenen halkalar oldu.
Susurluk
devleti her duruşmada hesap soran Gazi halkı ve Halk Meclisleri üzerinde terör
uygulayarak davanın sahiplenilmesini engellemeye çalıştı. Sivil faşist
saldırılarla provokasyonlar düzenlendi.
Ancak
halk şehitlerini sahiplenmeye devam etti. Her seferinde binlerce kilometre yol
alarak Trabzon’a gitmeye devam etti.
Susurluk
devletinin hakimlerinden biri “Gazi davasında tarafım”
diyerek Gazi halkının iyi bildiği bir gerçeği itiraf etmek zorunda kaldı ve çekildi.
Evet, katillerin tarafındaydı bu devletin yargısı. Zaten katliama binlerce
katil katılmasına rağmen bugün içeride sadece Adem Albayrak isimli bir katil bulunuyor.
Gazi
davası böyle önemli bir misyona sahipken, faydacı, küçük hesaplara hareket eden
oportünizm reklamcılık, rekabetçilik peşinde oldu.
Oportünizm, bir yandan “ben de vardım” demek için davayı üç-beş kişiyle yarım
yamalak izlerken, bir yandan da halkın kararlarına, disiplinine saygı göstermediler.
Ya
alevi bezirganları? Gazi'de halk direnirken,
katledilirken sıcak bürolarında, koltuklarında seyirci kaldıkları, faşizmle
halkı “barıştırma”ya çabaladıkları halde, utanmadan
davayı sahiplenmiş gibi göstermeye çalışıyorlar kendilerini. Susurluk devletini
korumak, halkın davasını icazet dilenme noktasına getirmek için çırpınıyorlar.
Susurluk
devleti davayı Anadolu'nun en ücra köşesine sürse de, katliamlara girişse de, provokasyonlarla, gözaltılarla,
tutuklamalarla halkın sahiplenmesini engellemek için çırpınsa da Gazi halkı
davayı sahiplenmiştir. Halk kendi meclisleriyle, kendi adaletiyle katilleri
yargılayacaktır.
Artık
Gazi halkı, tüm halk KATİLLERİ İSTİYOR!
Düzenin vermediği cezayı halk
kendi verecektir!
***
Gazi ve Ümraniye katliamlarında
Cepheliler (Sezgin ENGİN, Fadime BİNGÖL, Hasan GÜRGEN, Ali YILDIRIM, Mehmet
GÜNDÜZ ve Dinçer YILMAZ) dışındaki şehitler
şunlardır:
ZEYNEP POYRAZ; 1970’de Sivas’ın Kangal ilçesinde
doğdu. Daha bir yaşındayken İstanbul’a göç ederler. 80’li yıllarda tanışır
devrimcilerle. Bir yandan okumakta bir yandan çalışmaktadır. 90’lı yıllara
geldiğinde TİKB saflarında pratik mücadelenin içindedir artık. Katliamı duyduğunda
aynı gece oturdukları Sarıyer Derbent Mahallesi’nden koşar Gazi’ye. Bütün gece
direnişin, çatışmaların içinde yer alır. Ertesi sabah olduğunda zulme karşı
ayaklanan halkla birlikte yine çatışmaların içindedir. İşte orada kalleş kurşun
onu da sırtından yakalar. Halkımızın bilincinde Gazi kahramanlarından biri
olarak ilelebet yaşamak üzere bu dünyaya veda eder.
DİLEK SEVİNÇ; Üç çocuklu bir ailenin en
büyük kızıdır. Daha yeni evlidir. Üstelik karnında iki aylık bir can daha taşımaktadır.
Konfeksiyon işçisi bir emekçidir. Baba evi Gazi’dedir ama evlenince ayrılmak
zorunda kalır. Ama hiçbir zaman kopmaz Gazi’den. Katliamın gerçekleştiği gece
de yine Gazi’ye ziyarete gelmiştir. Katliamı duyar duymaz o da fırlar dışarı.
“Büyük
öfkeliydi”
diyor babası. “Yani insanlar nasıl oluyor da böyle olabiliyorlar? Nasıl bu cinayetleri
rahatça işleyebiliyorlar? Bana ‘baba cenazeler orada mı?’ diye sordu. ‘Yok’
dedim. Geldiği zaman da aman kızım bir yere gitmeyesin dedim. Beni kıramadığı
için ‘tamam ben eve gidiyorum’ dedi. Meğerse orada ayakkabısını
değiştiriyormuş... Gelmişti, burada aşağıda bekliyordu. Baktım kocasıyla
beraber cemevinin önünde.”
Sonrasında
ise işkenceci katillerin saldırısı vardır. Dilek, önce kardeşleriyle birlikte
polislerin coplarına hedef olur. Sonra koparlar birbirlerinden. Kardeşi bir
süre sonra bir gecekondu dönemecinde Dilek’in yerde vurulmuş bedeniyle
karşılaşır. Alamazlar yerden, polis saldırmaktadır. Sonrasında alındığında ise
şehit düşmüştür.
FEVZİ TUNÇ; Maraş Elbistan
doğumludur. 22 yaşındaydı. Ailesi Elbistan’dan dokuz ay önce gelip Gazi’de bir konduya yerleşmişti. Askerden geleli daha 4 ay olmamıştı.
Aile oldukça kalabalık, çalışabilecek durumda olan ise bir tek Fevzi’dir.
Babası felçli olduğu için çalışamamaktadır. Fevzi çalışarak ailenin geçim
yükünü omuzlar. Ayaklanmaya koşan her Gazili gibi Fevzi de koşar halkının
yanına. Ve düşman bu gencecik fidanı orada katleder. Tunç ailesinin temel
direğini yıkar.
Babası
mezarı başında “Fevzi, Fevzi, Fevzi... adalet bu mudur Fevzi?..
Silahsız insana silah sıkılır mı Fevzi?..”
diye haykırır.
Evet,
adalet bu değildir, adaleti uygulamak gerekir. Akan kanın hesabını, şehitlerin hesabını sormak,
kanlarını yerde komamak gerekir. Mutlaka hesap
sorulacak, adalet yerini bulacaktır.
REİS KOPAL; Erzurum Hınıs’lıdır. Henüz daha 20 yaşındaydı. Yedi kardeşi daha
olan Reis’in ailesi 9 yıl önce Erzurum’dan gelmişti Gazi’ye. Reis Büyükçekmece’de
bir terlik fabrikasında işçiydi. Gazi ayaklanmasında ayaklanmanın
savaşçılarından biri oldu. Halktır Reis, öfkelidir. Öfkesini gösterir düşmana.
Postanenin önünde polisi kovalayanların içindedir. Açılan ateşle Sezgin Engin’le
birlikte şehit düşer. Onuruna namusuna sahip çıkanların, başı dik düşenlerin
içinde yer alır Reis de. Onların yerine yeni Reisler, Sezginler filizlenip, boy
veriyor şimdi.
MÜMTAZ KAYA; Erzurum Hınıs’lıdır. 22 yaşındaydı. Alibeyköy’de
bir tepenin yamacındaki tek katlı konduda anası, babası
ve 1 yıldır evli olduğu eşi ile birlikte kalıyordu. Katledildiğinde askerdi.
Evine izine gelmişti. Saldırıyı duyduğunda O da tereddütsüz Gazi’ye koştu. Alibeyköy’deki Pir Sultan Abdal Cem ve Kültür Evi
bahçesinde toplanmaya başlayan halkın arasına karıştı. Sonra hep birlikte yürüdüler
öfkeyle Gazi’ye. 13 Mart’ta yaşanan çatışmaların içinde şehit düştü. Şehit
düştüğünü öğrenen küçük çocuklar evinin duvarlarına tebeşirle “Mümtaz
Abi, İntikamını Alacağız”, “Mümtazlar
Ölmez” diye yazdılar.
HALİL KAYA; Katledildiğinde geride 70 yıllık bir ömür bırakmıştı.
Yaşlıydı, çalışabilecek durumu yoktu. Gazi halkı el uzatmış, bakıyorlardı ona. Cemevinde kendisine ayrılan bir odada yaşıyordu. Genç yaşlı
herkes sever, saygı gösterirdi.
12
Mart akşamı da vakit geçirmek, dostlarıyla sohbet etmek için hemen her zaman
gittiği kahvehanede göğsüne kadar inen beyaz sakalı, bir elinde sigarası çayını
yudumluyordu. Sonra, dışarıdan karanlığın içinden geldi ölüm. Sıkılan
kurşunlardan biri geldi Gazilinin Halil Dede’sini buldu. Parmaklarını
arasındaki sigara, masasının üzerindeki çayı yarım kaldı. Ak
sakalı al kana bulandı. Öylece sandalyesinin üzerinde kalakaldı. Sonra
öfke yayıldı o bedenden, Gazi halkının isyanı oldu.
Ümraniye:
GENCO DEMİR; Sivas Zara’lıydı.
33 yaşında, üç çocuk babasıydı. İstanbul’a 89’da gelmişlerdi. Tek kolu yoktur Genco’nun. Bu nedenle çalışamamaktadır. Acıların üzerine
yeni acılar, sıkıntılara yeni sıkıntılar eklenmiştir. Öfkelidir Genco. 15 Mart’ta Gazi katliamını protesto eden Ümraniye
halkı arasında tereddütsüz yerini alır. Sağ kolu olmasa da sol kolu vardır hala
savaşacak. O da olmazsa halkına sevgi, düşmana öfkeyle dolu kocaman bir yürek. Düşman korkak, namussuz. Çatıların üzerinden halka ateş
açarlar. Açılan ateşle Genco da şehit düşer.
HAKAN ÇUBUK; 22’sindeydi aslen
Erzincanlı olmakla birlikte Bayburt’ta doğmuştu. Sonra yeni umutlarla İstanbul’a
göçüp Dudullu’ya yerleşmişlerdi. İnşaatlarda
çalışıyor, su tesisatçılığı yapıyordu İki yıldır TİKB’lilerle
ilişkisi vardı. Ekmek kavgasını sınıf kavgasıyla birleştirmişti. 15 Mart’ta
düşmanın üzerine yürüyenler arasındaydı. Polisin ateşiyle başından vuruldu.
Hastanede tam 15 gün boyunca ölüme direndi. Ölümü yüreğinde, bilincinde çoktan
yenmişti ama bedeni aynı direnci gösteremedi. 30 Mart’ta şehitler kervanına
katıldı.
İSMİHAN YÜKSEL; Katledildiğinde 52
yaşındaydı. Halkın katledilmesini ne demek olduğunu Maraş’tan biliyordu. Maraş
katliamını yaşamıştı. Gazi katliamını duyduğunda öfkesi ayağının kırık olduğunu
bile unutturmuştu ona. Ümraniye’de ayağa kalkan halkın arasına koştu. Onyılların Maraş’ın, Gazi’nin hesabını sormak istiyordu.
Düşmanın kahpe kurşunları onu da sırtından vurdu. Vurulduğu yerde şehit düştü.
İSMAİL BALTACI; 40 yaşında üç çocuk
babası bir emekçidir. Elektrik tesisatçılığı yaparak 10 kişilik ailesini
geçindirmektedir. Sivas’ın İmranlı ilçesine bağlı Arık Köyü’ndendir. Ailesi ile
birlikte 1970’de Ankara’ya sonra İstanbul’a göçerler. Devrimcilerle tanışır. 1
Mayıs Mahallesi’nin kuruluş çalışmalarında yer alır. Gecekondu halkının bir
parçasıdır İsmail Gazi’ye yapılan saldırıyı kendisine yapılmış sayar. 15 Mart’ta
saldıran polise karşı gençlerle birlikte taş atmaktadır. 5 kurşun saplanır
bedenine. Aldığı yaralarla şehit düşer.
HASAN PUYAN; Ümraniye şehitlerinin en gencidir. Bingöl’lü ve iki çocuk sahibidir. Ekmeğini serbest meslek
yaparak kazanıyordu. Onurludur, halkını seven bir insandır. Diğerleri gibi o da
koşar Ümraniye’de yapılan yürüyüşe. 30 Ağustos İlkokulu’nun üzerinden halkı
ateş açan katillerin kurşunlarıyla şehit düşer.
YAŞAR AYDIN; Fedakardır. Hakan Çubuk vurulup
düştüğünde hiçbir kaygıya kapılmadan taksisine atıp hastaneye yetiştirmeye
çalışır. Ölmeden yetiştirir Hakan’ı hastaneye. Tekrar geri döner. Onu da ölüm, dönüşte
yaşadığı trafik kazasında yakalar.