Bir yoldaşı anlatıyor:
Apoyu öğrencilik yıllarından tanıyorum, bin dokuzyüz yetmiş yedilerdi. Yabancı diller yüksek okulunda öğrenciydim. Okulda devrimci mücadeleye bizimle başlamıştı ama hiç birimiz net bir ideolojik görüşe sahip değildik. İGD. YDGF, Dev-Genç sempatizanları vardı, Dev-Gençten iki arkadaş vardı aramızda, onlar da Kadırga yurdunda kaldıkları için Dev-Gençlileri tanıyorlardı. Yeni insanlardı. Kısaca biz okuldaki onbeş yirmi kişi toplanıyor, ortak karar alıyor ortak tavır geliştiriyorduk, bu tüm siyasetlerin ortak geliştirdikleri bir karar oluyordu. Böyle davranmamızın gereği merkezi bir karar değildi, böyle davranmamız gerektiğini düşünüyorduk. Bu dönemde okul idareleri, öğretmenler tümüyle faşistti, okula faşistler gidip geliyordu.
Bizim yeni yeni toparlanmaya başladığımız bu dönemde Apo okula kayıt yaptıran ikinci dönem öğrencilerinden biriydi. Aynı zamanda memur olarak çalışıyordu. Onu tanıdığımız ilk günlerde dikkatimizi çeken ilk şey, kişiliği ile üzerimizde bıraktığı etki idi. Yanımızdayken yaş farkımız çok olmamasına rağmen olgunluğu ile kendini hissettiriyordu. Biz genç coşkulu yerinde duramayan ve giyim kuşamımızla tam bir öğrenciydik, hatta biraz deli dolu olduğumuzu söyleyebilirim. Apo yeni tanışmamıza rağmen kişiliği ile grubumuzdaki pek çok arkadaşı etkisi altına aldı, bizim dışımızda değildi, sıcaktı herşeyi paylaşıyordu, espri de yapıyordu, gülüyordu ama her davranışında bir olgunluk vardı. Bugün onun davranışını şöyle tanımlıyorum, bir yöneticide bulunması gereken yönlendiricilik, yoldaşlarını sarıp sarmalama özelliği, onun bu yanları emekçi özelliğiyle birleşince kişiliğiyle hepimizi etkileyen örnek aldığımız yan ortaya çıkmıştı.
O dönem daha önce az çok belirginleşen çizgimiz Apo ile tamamen netleşmişti. Toparlayıcı bir özelliği vardı, insanlarla tek tek ilgilenirdi, herkese emek verirdi, ağabeyimiz gibiydi, her şeyden önce bir arkadaş, dost olarak insani düzeydeki ilişkelere önem verirdi. Örneğin okuldan arkadaşın özel bir sorunu var, hemen ilgilenirdi. Bir gün bizim dönemden bir arkadaş hastalanmıştı, iki üç gün okula gelmedi, bir kaç gün sonra evini de öğrendi, bizi de yanına alarak birlikte ziyaretine gittik, arkadaşa geçmiş olsun dedik, bu tavrımız arkadaşı da ailesini de çok etkiledi.
Bize oldukça yakın bir bayan arkadaş vardı. Ailesi ile yaşadığı sorunlardan dolayı evden çıkamıyordu. Sorunlar bir yanıyla da bu arkadaştan kaynaklanıyordu. Apo önce ağabeyiyle konuştu, ağabeyi bize güveniyordu ama arkadaşı tek başına hiç bir yere yollamıyordu. Apo arkadaşla benim ilgilenmemi, her eylemde onu gidip evden almamı ve sonra eve bırakmamı söyledi. O arkadaş bu şekilde tüm çalışmalara ve eylemlere katılmaya başladı. Aramızda kurulan bu sıcak kaynaştırıcı ilişkiyle beraber grubumuz daha da netleşmişti, artık Dev-Gençli idik, bölgemizdeki derneğe sürekli gidip geliyor, yazılama yapıyorduk, ama faşistler hala okula gidip geliyordu.
Sınavların olduğu dönemdi, faşistlerin hepsinin okula geleceğini biliyorduk, ona öre hazırlıklarımızı yaptık. İkişerli üçerli gruplarla sınıflarla daldık, faşistlerin ellerindeki sınav kağıtlarını alıp yırtıp yere attık, bu okulda faşistlere yer yok diye bağırdık. Öğretmenler korkarak bize bakıyorlardı, ardından faşıstleri döverek sınıftan çıkardık, koridorlarda ve merdivende dövdük. İyi dayak yemişlerdi, bir ara dışarı fırlayıp kalabalığın içine karışmaya çalıştılar, bir kaçı mağazalara girmişti, biz de arkalarından fırladık, halk şaşkın şaşkın bakıyordu. Seksen öncesi bu tür olaylar yaygın olduğundan kimse müdahale etmiyordu, caddeye ve mağazalara fırlayarak dövmeye devam ettik. Faşistleri iyice dövdükten sonra Apo caddeye fırladı, kısa bir konuşma yapıp eylemimizi, tavrımızın nedenlerini anlattı, arkasından slogan atıp dağıldık. Dağılmak zorundaydık, çünkü idare polise haber vermişti, bölgeye toplum polisi yığılmıştı. O arada faşistleri caddede döverken polis arkamızdan kovalıyordu ama Apo eylem halkın içinde yapıldığı için, eylemi halka açıklamayı gerekli görmüştü, böylece ufak bir korsan koyduk.
Apo her kesimden insanla sıcak ilişki kurabiliyor, onlarla ortak zemin yakalayabiliyordu. Olgunluğu, emekçiliği halkı tanıması, tüm bu özellikleri ile öğrenci gençlik içinde olduğu gibi diğer kesimlerde de örgütlenebiliyordu. Okulumuzun olduğu bölgedeki Kadıköy çarşı esnafı buna en güzel örnektir. Çarşı esnafın hepsi Apo’yu tanır, esnafın örgütlenmesinde yoğun emeği vardır. Ben bu özelliğini onunla ilk tanıştığımızda ailem üzerindeki etkisinden gördüm. Ailem oldukça tutucu, sağ partilere eğilimli bir aile idi. Devrimci olmama karşı çıkıyorlardı, sürekli tartışıyorduk, zaman zaman tartışmalarımız çok sertleşiyordu. Ben ailemi ikna edemediğimden ikna etmek için de çok emek sarf etmediğimden evden ayrılmayı düşündüm. Öğrenci yurtlarından birinde kalmak istiyordum, bunun görünen nedeni aile sorunu olmasına rağmen asıl olan o dönem yurtların odak noktalarından biri olması, yaşanan çatışmaların ve tartışmaların daha çok yurtlarda gelişiyor olmasıydı. İşin kolayına kaçıyordum bir anlamda. Benim tüm ısrarıma rağmen bu isteğim kabul edilmedi, Apo ailemle yaşadığım sorunları biliyordu. Bir akşam okul dönüşü bize uğradı, daha sonra sık sık uğramaya başladı. Bana evde kitap almayı dahi yasaklayan babam onunla saatlerce sohbet ediyordu. Faşistlerin yolda önünü kesebileceğini düşünerek kaldığı yurda kendi götürüyordu. Ailem kısa sürede bize daha yakın olmaya, dönüşmeye başladı. Ailem kendi çocukları olmama rağmen beni kendilerine o kadar yakın görmüyordu.
Apo cuntadan kısa süre önce üzerinde silahla yakalanarak tutsak düştü. Dışarıdaki mücadelesini uzlaşmaz tavrını düşman karşısında da sürdürdü.
Burada Apo’nun uzlaşmazlığını, tereddütsüzlüğünü tüm yaşamı boyunca sürdürdüğünü gösteren bir başka yanını daha anlatmak istiyorum. Apo evli bir yoldaşımızdı. Evliliği devrimci bir evlilik olarak başlamıştı, eşi evlendikleri zaman hareketin bir alanında çalışan, sorumlulukları olan birisiydi. Ancak eşinin evlilikten anladığı, beklediği, devrimci bir evlilik değil düzen evliliğiydi. Bir süre sonra gerilemeye başladı, ancak bu olumsuzluk Apo’yu hiçbir şekilde etkilemedi, mücadelesine devam etti Apo. Cezaevine girdikten bir süre sonra eşi mücadeleyi bıraktı, eşinin bu tavrı karşısında Apo resmi olarak evlilikleri sürmesine karşın evliliğini bitirdi. Yazdığı mektupta şunları söylüyordu: “bizim için önemli olan resmi olarak evliliğimizin devam etmesi değildir… aramızdaki evlilik bitmiştir, kızım Gonca Kurtuluş’u sizlere ve yoldaşlarıma bırakıyorum” diyordu.