1996 Ümraniye Hapishanesi Direnişi


YER: İstanbul Ümraniye Hapishanesi

TARİH: 4 Ocak 1996

 

21 kişiyiz. Yüzlerce gelmişler. Binlerce gelseler ne olur diye düşünüyoruz. Saldırmaya, teslim almaya gelmişler. Ama yine hesap soran biziz. Hiç gerilemeden, saldıran, boyun eğmeyen biziz… Ölüm ne ki? Biz ölümü yeneli çok oluyor. Yüzlerce kez, binlerce kez yendik onu. Korunan onursa, namusunu savunan halkız biz. Halkı teslim alamazlar. Milyonlarca halkı yok edemezler…”

4 Ocak Ümraniye Direnişi bu bilinçle yaratıldı. Bu bilinç özgür tutsak geleneğinin kaynağıydı. Çatışma 2.5 saat sürdü. Göğüs göğüse süren çatışmada Parti-Cephe’nin geleneği, tarihi, ideolojisi vardı.

Ümraniye Hapishanesi açıldığı günden itibaren tam bir irade savaşı sürdürüldü. 4 Ocak 1996’ya kadar birçok çatışma yaşandı. Oligarşi, Ümraniye Hapishanesinde başından beri özgür tutsakları teslim almak istiyordu. Hapishanenin açılış amacı buydu. Başarıya ulaşmak için her türlü yöntemle saldırıyordu. Yok etmek istediği Parti-Cepheli özgür tutsaklarda cisimleşen direniş çizgisiydi… Baskıyla, katliamlarla devrimci tutsaklara verilen mesaj; “Ya teslim olursunuz, ya da ölürsünüz”dü… Biliyordu düşman; özgür tutsakları yok etmeden zindanları teslim alamazdı. Bu nedenle de saldırıyor, katlediyordu. Ancak karşısında cüreti, yaratıcılığı ve fedakarlığıyla özgür tutsakları buldu. “Bize Ölüm Yok” sloganlarıyla adım adım zafere yürüyen inancı, kararlılığı buldu. Ümraniye’deki direniş Parti-Cephe’nin 30 yıllık tarihinin, direniş geleneğinin 2.5 saate sığdırılmasıdır. Düşman yok etmek için saldırmıştır. Saldırı karşısında direniş ve özgür tutsakların yenilmeyen iradesi vardır. Hesap sorma ve zafer vardır. Düşman saldırdıkça yenilgiyi yaşamıştır.

Ümraniye Hapishanesi devrimci tutsaklara teslimiyeti dayatmak için açılmıştı. Düşmanın bu politikaları 43 gün süren Süresiz Açlık Grevi direnişiyle boşa çıkarıldı ve Ümraniye hapishanesi kapattırıldı. Daha sonra tekrar açılan hapishanede direniş tarihi de yazılmaya başladı.

13 Aralık 1995 günü katliam hedefli ilk saldırı gerçekleşti. Saldırıya direnişle cevap verildi. Düşman yenilgiyle çıktı bu çatışmadan.

4 Ocak’ta, düşman yenilginin tahammülsüzlüğüyle yeni bir saldırı başlattı.

Saldırdı düşman. Tüm gücüyle, vahşice ve katletmek için… Özgür tutsaklar savaşarak göğüslediler saldırıyı. Göğüs göğüse çarpıştılar.

 

“Yoldaşlar Saldırıyoruz…”, “Hücum! Hücum!..”

Mecit en önde çatışırken, bir taraftan da düşmanın her hamlesine bu sloganlarla karşılık veriyordu. Bu, o güne kadarkilerden farklı bir çatışmaydı. Barikatları kendi elleriyle kaldırıp düşmanın üstüne yürüyordu tutsaklar.

Ümraniye direnişi Parti-Cephe taarruz kültürünün hapishaneler cephesinde ifadesini bulmasıdır. Hapishanede veya dışarda, mekan artık çok önemli değildir. Kazanılması gereken bir savaş vardır. Ve bu savaşı kazanmak, düşman iradesini parçalamak, saldırıya, karşı saldırıyla cevap vermekle mümkündür. Kazanılan bu zafer özgür tutsak kimliğini kavramayanlara, hapishaneleri savaş dışında tutanlara bir mesajdı aynı zamanda. Ümraniye direnişinde taarruz vardı. Ve bu çizginin üstünde yükselen zafer vardı. Bu direniş özgür tutsak geleneğine eklenen yeni bir halka olmuştur.

95’te, hapishanelere ilişkin bir yazıda şunlar söyleniyordu: “Devrimci tutsak tarih yazma bilinciyle hareket etmektedir. Eylemin siyasal içeriğinden, geliştirdiği biçime kadar bu anlayışla davranmalıdır.(…) Direniş biçimlerimiz fiili direnişlere hatta kitlesel kahramanlıklara doğru evrilecektir.” Ve 4 Ocak 1996’da bunun önemli adımlarından biri atıldı. Doğru politika, doğru önderlik, kafalardaki statükoları parçalayarak, Parti-Cephe tarzını ortaya koydu.

“DHKP-C tutsaklığı her koşulda direnen, tüm baskı ve katliamlara rağmen sindirilmeyen, faşizme meydan okuyan niteliğiyle evrensel boyutta bir tarz, bir tutsak karakteri çizmektedir.

Bu tarz Ölüm Oruçlarından Buca’ya, Buca’dan Ümraniye’ye uzanarak kendini ortaya koymuştur. Ve bugün tüm cezaevlerine yayılarak devrimcilerin, halkımızın gözünde özgür tutsaklığı somutlamaktadır.” (M. Ali Baran)

Ölecek, öldüreceklerdi. Direniş ve savaş çizgisiyle oligarşinin tüm hesaplarına daha baştan aşılmaz bir barikat örülecekti. Öyle çatıştı Ümraniye tutsakları. DHKP-C tutsak savaşçıları Abdülmecit SEÇKİN, Rıza BOYBAŞ ve Orhan ÖZEN bu çarpışmalarda şehit düştüler. Onlarca tutsak ağır yaralandı.(*)

 

Ümraniye’deki “Yoldaşlar Hücum” Komutu, Tüm Hapishanelerde ve Dışarıda Yankılanıyor…

Ümraniye’de başlayan direniş tüm hapishanelere yayıldı. Katliam duyulur duyulmaz birçok hapishanede rehin alma eylemleri, barikat direnişleri başlatıldı. Özgür tutsakların göğüs göğüse çatışmadaki ve kazanmak noktasındaki inancı, tüm hapishanelerde gösteriliyordu. Düşman özgür tutsağı teslim alamazdı.

Direniş dışarıda da sahiplenilmiş halkın öfkesi sokaklara taşmıştı. Mahallelerde kurulan barikatlar ve yakılan ateşler düşmanı köşeye sıkıştırmış ve korkusunu büyütmüştür.

Ümraniye direnişi, dışarıyla içerinin bütünleşmesi-aynılaşmasıydı. Her Parti-Cephe’li bulunduğu mevziyi savaş alanına çevirmekle görevlidir. Tutsaklık koşullarında da, dışarıda da bu görev yerine getirilmelidir. Gelenekler yaşatılmalı, düşman geri püskürtülmelidir. Ümraniye direnişi bu bakış açısıyla içeride ve dışarıdaki direnişle adım adım zafere yürümüştür. Özgür tutsaklar tüm olanaksızlıklarına, dört duvara rağmen dışarıyla-içeriyi aynılaştırmış, çatışma kültürünü hayata geçirmişti. Bu teslim olmama geleneğinin bir sonucudur. Bu zafere yürüme kararlılığının, devrim inancının, iktidar bilincinin bir sonucudur. Direnişi güçlendiren de, ülke topraklarına yayan da bu bilinçti. 4 Ocak 1996 Ümraniye direnişi düşmanın hapishaneler politikasının iflası olmuştur.

Ümraniye direnişi, statükoları parçalayıp özgür tutsaklığın direniş tarihine görkemli bir sayfa ekleyen yeni tarzda bir direniş çizgisidir. Kitlesel kahramanlıklara giden yolda önemli bir köşe taşıdır.

“Kavgamız Dostluğumuzu, Dostluğumuz Zaferi Doğurdu…”

9 Ocak 1996’da taleplerin kabul edilmesiyle direniş zaferle sonuçlandı. Buca ve Ümraniye direnişlerinin öne çıkan yanlarından biri de, birçok örgütün, tüm tutsak kitlesinin katılmış olmasıydı. İlk birlik adımlarının atıldığı direnişlerdir. Kazanılan zafer birliğin ve dostluğun anlamını güçlendirdi ve birliğin yükseleceği zemini yarattı.

Yaşanılan süreç, birliklerin savaşın içinde direnişlerle yaratılacağının bir göstergesiydi. Sözde kalan, çıkarların yön verdiği kaygan birlik zeminlerini yok eden savaşın sıcaklığıydı. Birlikler bu şekilde bir güç olur, zaferlere taşınabilirdi. Ve bu güç Cezaevleri Merkezi Koordinasyonu (CMK)’da somutlandı.

Ümraniye direnişi özgür tutsaklıkta atılmış önemli bir adımdır. Bu adım 96 Ölüm Orucu’yla daha da ileriyle taşınmıştır. Sonraki süreçte de irili-ufaklı pekçok direniş hayata geçirilmiş, rehin almalar, barikatlar, tek bir hapishaneye yönelen saldırının tüm hapishaneler cephesinden göğüslenmesi gelenekleşmiş ve bu gelenekle yeni zaferler kazanılmıştır. Özgür tutsaklar hapishaneler cephesinden düşmana yenilgiler yaşatmaya, halka umut olmaya, yeni zaferlerin yaratıcısı olmaya devam edecektir.

(*) Ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılan özgür tutsaklardan Gültekin BEYHAN da daha sonra şehit düştü.